Çok sevdiğim şiirlerinden birinde "öldük, mermer de ölür... Ey şarkılar alın bizi" der H.H.Korkmazgil...
Mermerin bile ölümlü olduğu, her şeyin önünde sonunda yitip gideceği bundan daha güzel nasıl anlatılabilir ki?
Ama bir de gözler önünde tanık olunan ölümler var: canlının eriyip gitmesinden, arabanın hurdaya çıkmasına, evinizin kafanıza çökmeye başladığını görmenize... Canlısından cansızına örnekleri çoğaltmak, hayatın her sürecinde her an ölüm olarak karşılanacak olaylarla karşılaşmak mümkün.
Bunlar hayatın gerçekleri ama bir şehrin gözümün önünde öleceğini söyleseler kolay kolay inanmazdım.
Detroit' in,"ötenazi" anlamına gelen "iflas" haberi de nedense Korkmazgil' in insanı çarpan dizelerini anımsattı bana; "öldük, mermer de ölür... Ey şarkılar alın bizi..."
Aslında uzun zamandır geçmişin görkemli kenti bitkisel hayatta birinin gelip fişi çekmesini bekliyordu, sonunda "hastane masraflarının" altından kalkamayacağını gören Eyalet yetkilileri düğmeye bastı. 18 Temmuz 2013 öğleden sonra Michigan Eyalet Valisi Rick Snyder iflas sürecini yönetmek üzere yetkili memuru görevlendirdi. Yetkili memur da Federal Savcıdan kentin iflas koruması altına alınması talebinde bulundu.
Ölüm haberi şöyle yer aldı medyada:
"ABD’nin en az 15 milyar dolar borcu (borç konusunda da rivayetler muhtelif. NY Times'e göre 18-20 milyar dolar) bulunan kenti Detroit iflas etti. Otomotiv sektörüyle bir dönem ABD’nin sanayi gücünün simgesi olarak görülen kent, ülkenin bugüne kadar iflas eden en büyük kenti unvanını da almış oldu."
ABD' de kent veya şirketin iflasında benzer prosedür işliyor. (Türkiye'de şirketler iflas edebilir veya konkordato talebinde bulunur da siz hiç borcu ne olursa olsun, bir Belediyenin iflas ettiğini duydunuz mu? Son örneği Antalya Büyükşehir Belediyesi... Nice festivale, binlerce dolarlık aynı cephede slogan atan piyanist konserlerine, şarkıcı, manken resmi geçitlerine sahne olan kent geçtiğimiz günlerde yaptırdığı işlerin parasını ödeyemeyince alacaklı müteahhit haciz için kapıya dayanıp, Büyükşehir Başkanının makam odasındaki koltuk ve televizyonu haczetmişti. Haczetse de ötesinde bir şey yapamaz. Örneğin yasa gereği, haciz memuru belediyenin çöpünü bile kaldırıp götüremez.)
Aslında Detroit durup dururken bugüne gelmedi. Bir zamanlar gelişmişlik ve refahla övünen, dünya otomotiv endüstrisinin kalbinin attığı kent, 1950' lerde keyfini sürdüğü saltanatı ağır aksak 1990' lara kadar sürdürse de, artan maliyetler, başka ülkelerin kimi avantajları nedeniyle şirketlerin kaçışına engel olamadı.
Hele 2000' li yıllar tam bir kâbus oldu. Özellikle de Detroit ile birlikte anılan General Motors ve Chyresler gibi iki dünya devinin 2009' da iflas etmesi gelmekte olan felaketi hızlandırdı.
1950' de yaklaşık 2 milyon olan nüfus bugün 700 bin civarında ve kaçışlar sürüyor... Kentteki üç ambulanstan ikisi çalışmıyor, iki sokak lambasından biri yanmıyor. Ve aynı Detroit 2011'de Amerikanın suç rekortmeni oldu. 
Kent içindeki iş ve alışveriş merkezleri başta olmak üzere tam 78 bin bina oturanlar tarafından terk edilmiş, harap vaziyette...
Detroit'in ölümü iki sembol devin batmasıyla zaten bekleniyordu ama böylesi bir trajedik sonu hiç kimse tahmin etmemişti.
7 Eylül 2012' de "Detroit' in hüznünü" kaleme aldığım yazının bir bölümünde şöyle demişim:
"Hüzünlü bir şarkı dinliyorum Detroit' e ağlayan ve o şarkı her şeye rağmen umutsuzluğun içinde umudu yeşertmekte: “Başka bir Detroit olacak” diyor buğulu ses,  gerçekleşmesi neredeyse imkânsız bir hayale yelken açıyor belki de… 
Ama o hüzünlü şarkının beslediği umutlardan o kadar uzak ki Detroit’in bugünkü acımasız, yalın, çıplak hali…
Bir zamanlar ABD'nin en önemli şehirlerinden Detroit, kente hayat veren Amerikan otomotiv endüstrisinin çöküşüyle artık bir hayalet şehri andırıyor…
Şimdi merkezdeki caddelerde sıra sıra yer alan terk edilmiş oteller, yüzme havuzları, sinemalar ve okullar, bir zamanların‘ABD büyümesinin Motor Kenti’nin yaşadığı trajik çöküşün simgesi durumunda."
**
Ve 6 Nisan 2013 günü bir kez daha "şehirler de ölür" başlığıyla anlatmışım Detroit'i bekleyen kaçınılmaz sonu:
"Bir zamanların dünya otomotiv başkenti, yıllar içinde gittikçe önemini yitirerek son küresel krizle dibe vurdu ve hayalet şehir adıyla tanımlanmakta.
Şehir merkezindeki dev gökdelenlerin ve binaların neredeyse dörtte üçü boş. 
Daha çok kazanmak ve rekabet etmek için ucuz iş gücü peşinde koşan dev şirketler, tesislerini dünyanın başka yerlerine taşıyınca, varlık sebebi otomotiv sayılan kent 8 milyar dolarlık Belediye borçlarıyla iflas etti. Son on yılda nüfusunun %25'ini kaybeden şehir, kredi derecelendirme kuruluşlarının notunu her yıl biraz daha düşürmesiyle artık tahvilleri çöp kabul edilen müflis durumunda.
ABD' de şehirlerin tahvil ihraç edememesi, borçlanamaması bizim pek alışık olmadığımız sonuçları da getiriyor. Örneğin Belediye çöp toplayamıyor, itfaiye hizmet veremiyor, maaş verilemeyince yerel polis bile istihdam edilemiyor. Salgın hastalık risklerinden tutun da polisin çekilmesiyle ortalığa dökülen çeteler ve daha pek çok olumsuzluk.
Ortaya çıkan kaos demografik bozulmayı doğurmakla kalmıyor. "Kötü iyiyi kovar" misali, nispeten nitelikli nüfusun kaçışıyla kent ekonomik, sosyal anlamda dibe vuruyor.
Detroit şimdilik iç karartan bir hikâyeyi anlatıyor. Şimdilik diyorum çünkü sonunun ne olacağını bugünden kestirmek hayli zor."
**
Ne olacağını görmek için fazla beklememize gerek yokmuş meğer...
Kentin iflas etmesi yerel polisin, itfaiye memurunun, ambulans şoförünün, yaşlı bakıcısının maaş alamaması, parklardaki ağaçların, çimenlerin sulanmaması, havuzların temizlenmemesi, çöplerin toplanmaması, çıkacak yangının söndürülememesi, suçlunun yakalanmaması demek...
Son yıllarda kurtarma adına alınan paraların harcanmasında ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları, şaibeli işler de tabloya eklenince insanların Detroit' te yaşamaları için akıllarını yitirmiş olmaları gerekiyor.
Soru şu: Hayatın değişmez kuralının işlemesiyle, kötünün iyiyi kovması sonucunda hâkim olan kaosun, yaşamı kabusa çevirdiği Detroit küllerinden bambaşka dinamiklerle yeniden doğar mı? 
Yoksa o eski kovboy filmlerinde gördüğümüz hayalet kasabaların yeniçağ versiyonu olarak mı çıkacak karşımıza...
Detroit' in başına gelenler; rekabete ayak uyduramayan, değişim ve dönüşümü algılayamayan, geçmişin yükselen sanayileşmiş ülkelerinin, kentlerinin kapitalizmin tüketip bir yana atma acımasız ilkesi karşısında aczidir aslında.
Er, geç başlarına neyin geleceğini merak eden dünün anlı şanlı sanayi kentlerinin dünde kalan paradigmanın yerine ayakları yere basan yeni modeller geliştirmedikçe neyle karşılaşacaklarını tahmin etmek zor değil.
Detroit'e baksınlar, yeterince dersler bulacaklardır...