Şu anda TBMM’ de yerel seçimlerle ilgili iki düzenleme yasalaşmayı bekliyor.



Bunlardan ilki seçimleri yaklaşık 6 ay öne çeken ve 27 Ekim 2013’te yapılmasını ön gören anayasa değişikliği.



İlk görüşmeleri tamamlandı, anayasal değişiklik olduğu için ikinci görüşmelerin de yapılması gerekiyor. Belirlenen takvim gereği büyük ihtimalle hafta sonu Meclis süreci bitirilip Cumhurbaşkanının onayına sunulacak.



AK Parti ve MHP zaten desteklediği için kolaylıkla hayata geçecek düzenleme...



Yerel seçimleri asıl etkileyecek ve gördüğüm kadarıyla gerek TBMM, gerek kamuoyunda tartışma yaratacak asıl radikal değişiklikleri içeren yasa tasarısı ise 8 Ekim günü sevk edildi Meclis Başkanlığına.



Hükümetin tasarısı olduğu için görüşmeleri öne çekilen ve kurban bayramına kadar yasalaşması hedeflenen düzenlemeyle bir yandan 13 yeni Büyükşehir Belediyesi ihdas edilirken, yenileriyle birlikte mevcut Belediyelerin de sınırları İl sınırları haline dönüşecek yasayla.

Bu kadarla da sınırlı değil düzenleme.



Kamuoyunda çok fazla tartışılma olanağı bulamayan, bundan sonra da bulacağı şüpheli yeni yasa yerel yönetimler açısından Cumhuriyet tarihinin en önemli değişikliklerini kapsamakta.



Örneğin 29 ildeki tüm İl Özel İdareleri bu yasanın yürürlüğe girmesiyle ortadan kalkacak.

Sadece İl Özel İdareleri ve İl Genel Meclisleri değil tarihe karışacak olan.



16 Büyükşehir Belediyesi ve ilave gelecek 13 Belediyenin yer aldığı 29 ildeki tüm Belde Belediyeleri ve köylerin tüzel kişiliği ortadan kalkarken aynı şekilde geriye kalan 52 ilde yer alan nüfusu  2 binin altındaki tüm belediyeler de lağvedilmektedir.



Kısaca bu yasal düzenlemeyle 29 İl Özel İdaresi, 1591 belde Belediyesi ve 16082 köyün tüzel kişiliği sona ermekte.



İçişleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye genelinde bugün itibariyle 1975’i Belde Belediyesi olmak üzere Büyükşehir, il ve ilçe Belediyelerinden oluşan toplam 2948 Belediye var. Demek ki 1975 Belde Belediyesinin düzenleme ardından neredeyse dörtte üçü tarihe karışacak.

Hükümet tasarı gerekçesinde Büyükşehir alanında sunulan hizmetlerin tek merkezden yürütülmesi ile hizmetlerdeetkinliğin ve kalitenin artması sayesinde daha az kaynak ile daha çok ve daha kaliteli hizmetin verilmesinin amaçlandığı ifade edilse de, çoğu Büyükşehir’de bunun böyle işlemediğiniş geçen zaman içinde yaşayarak öğrendik.



Örneğin Mersin merkezde Büyükşehir Belediyesi altında yer alan dört ilçe Belediyesinin kurulmasının pratikte  yarardan çok zarar getirdiğini sadece vatandaşın değil, Belediye Başkanlarının bile ifade ettiğine tanık olduk.



Bu nedenle yasal gerekçeler düzenlemeyi ne kadar makul gösterirse göstersin, teori ile pratik arasında uçurumların olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Korkum, bu düzenlemenin de bugün şikayetçi olduğumuz çoğu soruna çözüm olmaktan çok, daha büyük sorunlar ve karmaşa yaratmasıdır.



İki basit örnekle kapatacağım pratikte yaşadığımız açmazları.

Hizmetin tek kaynaktan yürütülmesinin daha az kaynak ile daha kaliteli ve ucuz hizmeti getireceği iddiasına karşın Mersin’de yetki karmaşasının yarattığı sorunlar.



Veya yine yeni  düzenleme gerekçesinde dile getirilen “yönetim , planlama ve koordinasyon açısından il sınırları genelinde optimal ölçekte hizmet üretebilecek güçlü yerel yönetim yapılarının varlığına duyulan ihtiyaç ve il çapında uyumlu imar uygulamaları” bugüne kadar hayata geçirilebildi mi?



Soruya lafı dolandırmadan çok basit bir örnekle yanıt vereyim: Aynı partiden seçilmiş olmalarına rağmen Yenişehir Belediye Başkanının 5 binlik plan üzerinden, Büyükşehir Belediye Başkanının ayağına kelepçe vurma amaçlı girdiği kavga ortaya koydu ki, yasal düzenlemelerle pratik gerçekler bazen değil, çoğu zaman uyuşmuyor.



Bu işin tek çözümü vardı. İstanbul, Ankara gibi metropoller dışında kalan illerin merkezlerinde bu tür parçalı yapı oluşturan ve bazen Mersin gibi dört siyasi parti koalisyonunun dört ayrı tarafa çektiği çok başlılık yerine kenti tek bir Büyükşehir Belediye Başkanı yönetsin. Mutlaka ilçeler olacaksa o ilçelerdeki Başkanları belirleme yetkisi de o Büyükşehir Başkanına verilsin.



Görüyorum ki, Türkiye bunları tartışmaktan uzak, her zaman olduğu gibi bizim yerimize düşünen, en doğrusuna bizim adımıza karar veren Ankara’daki karar vericilerin, daha doğru bir ifadeyle iktidarın eline kalmış.



Kaygı ve önerilerim elbette bunlardan ibaret değil. Düzenleme gerekçesinde her ne kadar yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin amaçlandığı ifade edilse de, Ankara vesayetten vazgeçme niyetinde değil.



Bunu da yerel yönetimlerin faaliyetlerini denetlemek üzere kurulacak Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri üzerinden yapacak.

Üzerinde epeyi kafa yorulması gereken ve merkezi idarenin elini yerel yönetimlerden çekmeyeceğinin açık delili olan bu düzenlemeyi enine boyuna tartışmak, sorgulamak gerekiyor ama görüyorum ki, bundan da hayli uzağız.



Mersin’in kaderini etkileyecek ve bireyler açısından yaşadıkları beldelerde günlük hayatlarının her aşamasını ilgilendiren böylesi düzenlemenin Mecliste görüşülmesi söz konusuyken kendilerini STK olarak tanımlayan hiç bir örgütün görüş belirtmekten uzak olması düşündürücü ve bir o kadar da acı.



Kızkalesi’nden Taşucu’na, Gözne’den Fındıkpınarı’na, Büyükeceli’den Yenice’ye...



Turizm cennetlerinden, yüzlerce yıllık yayla sembolü beldelere, nükleer santrale ev sahipliğinden lojistik üslerine 42 Belediye kapatılıp en yakın ilçenin mahallesine dönüşecek.



Tam 42 Belediye tarihe karışacak ve bundan sonra bağlanacakları ilçe Belediyesinin hizmet kervanının mahallelerine(!) gelmesini bekleyecek. Bugüne kadar uzaklarda tuttuğumuz unutttuğumuz 500 civarında köyün de yeni konumunu tartışmak zorundayız.



Yasanın Mersin’e getirip götüreceklerini, kapanacak 42 Belde Belediyesinin isimlerini, mahalleye dönüşecek yüzlerce köyün yeni durumunu bir sonraki yazıda ele alacağım.