Biz son yıllarda farkına vardık ama uzun zamandır bizi gözleyen uydular dolaşıyor tepemizde…

Arabaları, suçluları, silahları hatta belli miktarın üzerine çıktığında cebimizdeki dolarları izliyorlar.

Bu arada insanlığa yararlı işler de yapıyorlar elbette.

Örneğin tarladaki ekin miktarını, narenciye bahçelerindeki ağaç sayısını ve görüntülerden yola çıkarak verim miktarını şaşmaz netlikte belirleyip meraklısına satıyor, gerektiğinde ülkeleri uyarıyorlar da.

Türkiye’de tüm varlığını belirli sektörlere adamış sanayici, ihracatçı ve üretici örgütleri açısından inanılmaz olanaklar sunuyor bu tür çalışmalar.

Verirsiniz parasını, ayda iki kez Türkiye üzerinden geçen ve her türlü alanın görüntülerini algılayan uyduların elde ettiği verileri bu alanda uzman kuruluşlar inceler, okur ve  %99,9 doğruluk payına sahip sonuçları koyarlar önünüze.

Yıllarca abartıp durduğumuz binlerce mühendisle belirlediğimizi sandığımız hububat üretim rakamlarının milyon tonlarla ifade edilen hatalar taşıdığını bulup çıkaran ve bizi uyaran küresel kuruluşları aydınlatan da işte bu uydulardan elde edilen veriler.

Bir düşünün…

Buğday gibi tüm yaşayanlarınızı ilgilendiren en önemli beslenme kaleminde bu ülke son zamanlara kadar sağlıklı rekolte tahmini yapamıyordu.

“18 milyon ton mu desek, 22 milyon ton mu?” sorularıyla boğuşulurken, ön görülmeyen rekolte fazlalıkları üreticiyi ve onu kurtarayım derken devleti içinden çıkılmaz sorunlara itmekte veya aksine sanılandan az çıkan rekolte halkın ekmeğiyle oynama anlamına gelen spekülasyonlara yol açmakta.

Tarım Bakanlığı öncülüğünde çeşitli ortak çalışmalar sayesinde yakın bir zamanda ülke topraklarının, ekilir alanlarının tümüyle dokunulacak yakınlıkta görüntülerini ve o görüntülerden yola çıkarak her üründe rekolte, verim analizi yapmak için gerekli çalışmaların tamamlandığı söyleniyor ama halen milyon tonluk uçurumlardan oluşan rakamlar dolaşıyor ortalıkta.

Bu durumda yapılan analizler ne ifade eder?

Üretim tüketim dengesini, stok durumunu tam olarak ortaya koyan, gelecek beş yılın makro politikalarını belirleyen projeksiyonlar gerçek rakamlar olmadan nasıl yapılabilir?

Son dönemdeki tartışmalar bu alanda daha gidecek epey yol olduğunu ortaya koyuyor.

Örneğin TÜİK’ in 2011/2012 dönemi hububat üretim tahmini 21,8 milyon ton iken okyanus ötesinden ABD Tarım Bakanlığının Türkiye beklentisi 17,5 milyon ton.



Bunların hangisi gerçeğe daha yakın dersiniz?



Elbette ABD’ nin uydular vasıtasıyla belirlediği rakamlar. (Üstelik o rakamlar bile son günlerde 16 milyon ton seviyelerine kadar revize edildi) Mevzu halkın en temel beslenme kaynağı olan ekmeğin ana girdisi buğdayda bile tüm teknik olanaklar kullanılmasına rağmen böyle.



Narenciye ve özellikle limona dönecek olursak…

Mersin özellikle limon özelinde ülkenin tüm ürünlerinin uzaydan algılama yöntemiyle belirlenmesi çalışmasına öncülük edebilirdi, oysa öncülük bir yana hayli zaman kaybetti.



Dikili ağaç sayısını bile tam olarak bilmeyen bir kent hangi akla hizmetse Tarım Master Planı yapmaya kalktı. Siz tam ve güvenilir biçimde ağaç sayısı, üretim miktarını bilmeyeceksiniz ama geleceğe ışık tuttuğu iddiasında çalışma yürütüyorsunuz. Yüz milyara yakın parayı çöpe atmaktan farksız bir sipariş işti o, onu da yaptık…



Ve el yordamıyla belirlenmiş rekolte tahminleri, göz kararı kestirilmiş ağaç sayılarına dayalı o planın cilalı adı dışında hangi işlevi gördüğü, hangi sorunu çözdüğü sorusuna kafa yoran çıkmadı, merak eden olmadı.



Aslında son 80 yıllık dönemle ilgili araştırma yaparken, Mersin narenciye üretimiyle ilgili epeyce veriye ulaştım. Ama aynı dönemleri kapsayan o verilerin tıpkı bugün gibi kendi içinde çelişkilerle dolu olduğunu gördüm.



Mersin’de 1935’ten beri narenciye temelinde limon üretim rakamlarıyla ilgili kimi yerde okudukça insanı eğlendiren, çoğu zaman da düşündüren çalışmaları olmuş. Anlayacağınız sorun yeni değil.



Bir sonraki yazıda o günlere dönecek, emekleme dönemindeki narenciye üretim rakamlarına göz atacağız.