Bir önceki yazıyı Mustafa Kemâl’ in 17 Mart 1923’ te Mersin’e geldiği ve kısa tuttuğu o gezinin ardından aynı gün Tarsus’a hareketiyle noktalamıştım.
Kaldığımız yerden devam…
Mersin’ den kalkan özel tren akşamüstü Tarsus garına yanaşır. Kompartımandan iner Gazi ve kendisini karşılayanların oluşturduğu kalabalık eşliğinde şehir merkezine doğru ilerler.
Geceyi mensucat fabrikatörü olan ve kurtuluş savaşında askerin ihtiyacı olan çadır bezini üreten Rasim Dokur’ un evinde geçirir.
18 Mart sabahı Mersin’ de üzerinden çıkarmadığı müşir üniformasını atmış sivil kıyafetiyle yanında Latife Hanım, Sadık Paşa’ nın Şelale’ de verdiği kahvaltıya katılır. Burada çiftçilerin yetiştirdiği yağlı maruldan yerken fotoğraflarını çeken Tarsuslu gençleri gören Latife Hanımın “marul yerken çekiyorlar” uyarısına şaka yollu cevabı verir:
“Ne yapalım Lâtife? Çekerlerse çeksinler, paşasın dedilerse, marul yeme demediler ya”
Kahvaltının ardından Ulucami ziyaret edilir. Harun Reşid’ in oğlu Memun ile Lokman Hekim’ in mezarları önünde saygı duruşunda bulunur. 
İlginç bir karşılaşma da Kurtuluş savaşı sırasında ülkesine dönemeyen ve Tarsus’ ta bir evde misafir edilen Libya Emiri Ahmed Sunusi ile gerçekleşir. 
18 Mart Pazar akşamı Tarsus’ tan yolcu edilen Mustafa Kemâl Adana’ ya geçer ve 19 Mart 1923 sabahı aynı trenle Konya’ ya hareket eder.
**
Mersin ziyaretlerinin en dikkat çekenlerinden biri ve belki de en uzun süreli olması nedeniyle en çok üzerinde durulması gerekeni, 20 Ocak 1925’ te gerçekleşen ve geldiğinde tam 11 gün süreyle misafir olduğu gezidir.
Gazi 11 gün boyunca kendisi için hazırlanan, bir zamanların efsane iş adamı Mavromati’ nin damadı ve aynı zamanda Almanya’ nın Mersin konsolosluğunu ifa eden Chrisman konağında misafir edilir. (Konak sonradan Tahinci ailesine geçmiş ve 1964-76 yılları arasında Toros Kolejine ev sahipliği yapar. 12 Eylül 80 darbesinin ardından Belediye Encümeni kararıyla kamulaştırılan konak, 10 yıl süren restorasyon sonunda 1992’ de Atatürk Müzesi olarak kapılarını yeniden açar) 
1925’teki bu seyahatin Mersin’den çok Tarsus’ta yaşanan kimi ilginç olaylarla değerlendirilmesi gerekir.
20 Ocak 1925 günü Tarsus’ta başlayan ve Mersin’de süren gezide kendisine iştirak eden kadro 2.Ordu Müfettişi Fahrettin Altay, Bayındırlık Bakanı Fevzi Pirinçzade, bazı milletvekilleri ve yaverlerden oluşuyordu. Mustafa Kemal’e refakat edenler arasında yer alan İçel Milletvekili ve Tarsuslu Niyazi Ramazanoğlu Beye burada ayrıca değinmekte yarar var. 
Önemli çünkü, Mustafa Kemal o günlerde Ankara Orman Çiftliğinden ayrı olarak Güney de bir örnek çiftlik kurmak istemekte ve bunun için su bakımından en bereketli vahası kabul edilen Tarsus’u düşünmektedir.
Tarsus’a gelinir. Molanın ardından dönemin Mersin mebusu da olan Niyazi Ramazanoğlu Mustafa Kemal’e Berdan Irmağı kenarında yer alan bir araziyi gezdirir. Ramazanoğlu’nun mihmandarlık yaptığı Tarsus Çayı’nın taşkın alanı içerisinde yer alan hazineye ait araziyi beğenmez Mustafa Kemal.
O günlerde sürekli sel felaketleriyle karşılaşan bölgede, tehditten uzak bir başka araziyi görünce, “neden bu güzel arazi değil de taşkın tehlikesinin bulunduğu alanı uygun buldunuz?” diye sorar.
Cevap heyette yer alan eski Tarım Bakanlarından Ziya Apaydın bey tarafından kulağına fısıldanır… 
Uygun arazi kısa zaman önce Ramazanoğlu Niyazi Bey tarafından satın alınmıştır.
Birden yüzü dalgalanır Mustafa Kemal’in… Sinirlendiğini gören Ziya Bey, Tarsus yerine Silifke’nin Tekir Köyündeki boş hazine arazisini (Çiftlik mübadele sırasında Mersin’i terk edip Yunanistan’a gitmek zorunda kalan Bodosaki’ ye aittir ve gitmesinin ardından kendisine çıkarılan vergi borçları nedeniyle Milli Emlak idaresine geçmiştir) önerir. O öneri doğrultusunda Tarsus yerine Taşucu civarındaki Tekir Çiftliğini hazineden satın alır, elden geçirilip ayağa kaldırılması talimatını vererek yeniden Mersin’ e döner. Çiftlik bir süre sonra parsellere ayrılıp Balkanlardan göç etmek zorunda kalan çiftçi ailelerine dağıtılacaktır.
Silifke’ den Mersin’ e dönen Gazi 11 günlük ziyaretin ardından 2 Şubat sabahı Ankara’ ya hareket eder.
**
Mustafa Kemal, 19 Kasım 1937 Cuma günü yine trenle gelir Mersin’e… 
Narenciye mevsiminin güzelliğiyle yoğrulan şehre hayran kalır. Gittikçe kendisini etkilemeye başlayan rahatsızlığının ruh hali içinde o günlerde tamamlanmakta olan Vali Konağı inşaatını (Bugün de Vali evi olarak kullanılmakta olan Cumhuriyet meydanındaki villa) inceler, kendisini bilgilendiren dönemin Valisi Rüknettin Nasuhioğlu’na gelecekle ilgili planlarını özetleyen talimatı verir:
-Vali bey, eksiklerini çabucak tamamlayıp konağı ikamete hazır hale getirin. Her sene Nisan ayını burada geçirmek istiyorum.
Ardından Yakup Ersoy’ un portakal bahçesine geçerler. Kendi ifadesiyle “hayatımda ilk defa elimle dalından koparıp portakal yiyorum” dediği o günü birlik ziyaretin ardından akşamüstü kendisini getiren ‘beyaz trenle’ Konya’ ya hareket eder.
Anladığımız kadarıyla o tarihlerde dinlenme hayallerini iki özel mekân süslemiştir. 
Bunlardan biri Mersin bir diğeri ise Yalova’dır. Büyük olasılıkla doktorların tavsiyesiyle sıcakları bunaltan Mersin yerine termal sularıyla ünlenen Yalova ve İstanbul’daki Florya öne çıkmıştır.
Ölümüne yakın 20 Mayıs 1938 günü geldiği ve Cumhuriyet meydanındaki bugünlerin Vali evi olarak kullanılan villada kaldığı, geceleri mehtap altında gramafondan yükselen Hafız Mehmet efendinin efkârlı sesine eşlik ettiği o mahzun geceler…
**
Bunların dışında pek ilgi çekmeyen geziler de vardır… 
Örneğin 10 Mayıs 1926 tarihinde Konya üzerinden trenle gelişi ve Mersin’ de hiç durmadan istasyondan doğruca Ertuğrul gemisine geçerek 12 Mayıs günü Taşucu’na geçişi…  Burada bir yıl önce görüp Milli Emlak’ ten aldığı Bodosaki çiftliğini görmüş ve eksiklerle ilgili bir takım talimatlar vermiştir. (Gezinin çok önemli bir detayı daha var. Taşucu Bucağı’ndaki çiftlikte beş gün kaldıktan sonra, 16 Mayıs günü Mersin üzerinden Adana’ya, 18 Mayısta Yenice üzerinden özel trenle Konya’ya, 20 Mayıs 1926’da Bursa’ya, oradan da Balıkesir’e geçer. 14 Haziran sabahı İzmir’e doğru yola koyulacağı sırada dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik’ten bir telgraf alır. Telgrafta “şahs-ı devletlerine karşı tertip edildiği anlaşılan melun bir suikast teşebbüsü ortaya çıkarılmış olduğundan, İzmir’e hareketin ertelenmesi rica” edilecek, bu gelişmelerin ardından Cumhuriyet tarihinin en büyük muhalefet tasfiye operasyonuna yol açan İstiklal Mahkemeleri ve idam süreçleri başlayacaktır)
Bir başka az bilinen ziyareti 10 Şubat 1931 günü Ege vapuruyla Antalya’ dan hareketle Taşucu üzerinden Mersin’ e gerçekleştirir. Beraberinde Prof. Afet (İnan), Ordu müfettişi Fahrettin (Altay) Paşa (ordu komutanları o tarihlerde müfettiş olarak adlandırılıyordu), İç İşleri Bakanı Şükrü (Kaya), Milletvekili Recep (Peker), Vasıf Çınar, Dr. Reşit Galip, Genel Sekreter Tevfik (Bıyıkoğlu), Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe), Başyaver Rusuhi (Savaşçı), Bakanlıklardan temsilciler, uzmanlar ve çok sayıda gazeteci Taşucu iskelesinde vapurdan iner. Karayoluyla Silifke’ ye oradan da 1925’ te satın aldığı Taşucu çiftliğine. İncelemeler sonucu bir takım talimatlar verir ve refakat eden heyetle aynı gece Ege Vapuruyla Mersin’ e hareket edilir. 
12 Şubat 1931 Perşembe günü öğleye doğru şimdiki Mersin otelinin olduğu yerdeki yolcu iskelesine yanaşan vapurdan inip yanındakilerle birlikte karaya çıkar. Hükümet konağında Valiyi ve günümüzde Kızılay binası olarak kullanılan binaya komşu Cumhuriyet Halk Fırkasını ziyaret eder. Akşama doğru da garda bekleyen özel trenle Malatya’ ya hareket eder.
**
Dikkatlerden kaçan ve hakkında az yazılıp, çizilen bir başka gezi ise Ramazan Bayramının ikinci gününe tekabül eden 30 Ocak 1933 tarihinde gerçekleştirdiği ziyarettir.
Mersin’e geleceğinin ilk işaretini 25 Ocak günü Yenice üzerinden Fevzipaşa’ ya (İslahiye yakınlarında o tarihlerde stratejik önemi olan ve Suriye bağlantısının gerçekleştiği tren istasyonu) geçerken vermiş, Yenice istasyonunda kendisini karşılamaya gelen Mersin heyetine bu konuda ihsasta bulunmuştur.
30 Ocak günü resmi karşılama istemediğini daha önce belirtmesine rağmen istasyon çevresini hıncahınç dolduran halkın heyecanlı bekleyişi saat 18.30 civarında son bulur. Alkışlar arasında trenden iner. Beyaz zemin üzerine büyük kırmızı harflerle yazılmış “Hoş geldiniz, Ulu Gazi” pankartı göze çarpmaktadır. Bir süre istasyon binasına girerek dinlenir. Resmi tören istemediğini bildirmesine rağmen ilkokul çocukları ellerinde taşıdıkları Mersin bahçelerinden toplanan portakallarını kendisine ikram etme yarışına girer.
Çocukları okşar, iltifatlar eder, sonra kendisini bekleyen otomobile binerek, limanda demirli Gülcemal vapuruna geçer. Konuğunu alan Gülcemal gece yarısını biraz geçe (sabaha karşı 2’de) demir alıp ayrılır limandan…
O Gülcemal’ ki yıllarca ezgilerle dillerde dolaştı, durdu:
 “Ey Gülcemal Gülcemal
Dört tane direğin var
Aldın gittin yârimi
Ne hain yüreğin var"