Bu yazıyı sizler seçimler sonuçlandıktan sonra okuyor olacaksınız.
Oysa ben yazmak için oturduğumda saat 13…
Yani 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonucunu belirleyecek sandıklar henüz açılmamış, herhangi bir tartışma bile yok orta yerde.
O nedenle ortaya çıkacak tabloyla ilgili hiçbir şey söyleyecek değilim.
Ama bugüne değilse de geçmişe ışık tutacağını sandığım bir başka yazı var.
3 Kasım 2002 seçimlerinin yapıldığı gün ve tıpkı bugün olduğu gibi sonuçların tam olarak belirmediği anlarda kaleme alarak ve sanırım hayli risk alarak gazeteye gönderdiğim o makaleyi noktasına dokunmadan yeniden paylaşmak istedim.
Bir bakın bakalım, on yılda nereden nereye varmışız veya atasözündeki deyimle “az gidip uz gidip dere tepe düz gidip bir arpa boyu yol mu ilerlemişiz?”
**
Elinize sağlık
Bu satırlar yazılırken ilk sandıklar açılıyor.
Kime oy vereceğinizden çok kimleri sandığa gömeceğiniz önemliydi. Elinizden geleni yaptınız. Öpülesi elleriniz dert görmesin.
Son güne kadar nefretinizi tüketmemeniz ne güzeldi.
Kafanızı karıştıranlara da itibar etmediniz.
Seçimlerden bir gün önce ne demiştim?
“Hırsızlığa, yolsuzluğa bulaşanları, çanak yalayıcılarını asla unutmayın, bağışlamayın.
‘kurumların hafızası olur, toplumların asla’ diyenleri mahcup edin.
1995’te 1,3 katrilyon iç borçla ülkeyi teslim alıp, 7 yıl içinde 140 katrilyon borca gark edenlerden hesap sorun.
Birilerinin defterini dürün, geldikleri yere gönderin.
Öyle bir ders verin ki, sandıktan dışarı başlarını çıkaramasınlar.
‘Kaybedersek Bodrum’ a gideriz’ diyenlere iyilik edin. Onları hak ettikleri bodruma postalayın”
Bağışlamadınız.
Hafızanız zayıf diyenleri mahcup ettiniz, korkmadınız…
Size saygı, size sevgi, yüreğimin tüm sıcaklığıyla…
Çağdaş ülkeler seviyesine çıkaracaklarını söyleyip, rezil edenleri indirdiğiniz şamarla insan içine çıkamaz hale getirdiniz.
Bizden gerideki Yunanistan milli gelirini çağdaş ülkeler seviyesine çıkarırken bizi on yılın sonunda on yıl önceki milli gelirin gerisine düşürenlerin son çırpınışlarına, yeni yalanlarına kanmadınız.
Sorumluluğundaki devlet bankasının boşalmasına yol açıp bankanın 13 milyar dolarını 23 ahbap çavuş şirketine peşkeş çekenleri de unutmadınız.
İstanbul’ un en gözde semtindeki tarihi caminin bahçesinde çocuğuna dondurmacı dükkânı açma dışında bu ülkeye tek çivi çakmamış siyasetçileri alaşağı ettiniz.
65 milyon insan yoksullaşırken çevreleri ile birlikte semirip gelişen büyük Türk büyüklerine ‘artık yeter’ demenin tek yolu bu seçimdi.
Elde tek silah, silahta da bir merminiz vardı. Allah var onu da hesap soran, sorgulayan, kılı kırk yaran kuyumcu titizliğiyle en iyi şekilde kullandınız.
3 Kasım daha önce yaşadığımız seçimlere benzemiyordu. Birilerini seçme değil, sandığa gömme seçimiydi ama birileri bunu bile anlamadı.
Bize cehennem azabı çektirenleri cezalandırmamız gerekiyordu. Bunun da tek anahtarı sandıktaydı.
“Elimizde topumuz, tankımız, tüfeğimiz yok. Tek silahımız oyumuz. Bu silahı da en iyi şekilde kullanmayacaksak dövünmeye, ağlamaya hakkımız var mı?” demiştik…
Eğer şamarı iyi indirip, o birilerini sandığa gömmeseydiniz, Başbakanlıkta kasa fırlatanların, ekmek teknesini yakanların, pazardaki çöplerde ekmek arayanların yüzüne nasıl bakacaktık?
Emekli kuyruğunda can verenlerin, meclis bahçesinde kendini asanların, üstüne benzin döküp yakanların kemikleri sızlamayacak mıydı?
Utanmadan ve hiçbir şey olmamış gibi kapınıza oy için gelenlerin güvendikleri tek şey, ‘nisyan ile malul’ hafızamızdı. 
‘Bu halk neleri unutmadı ki, bugün yaşananları da unutur, yine bize oy verir’ sandılar, hiç te öyle olmadı…
Diyarbakır’dan geçer dedikleri AB treni bir türlü yola çıkamadı. Diyarbakır’ dan beterini bu kente, Mersin’ e, insanlarımıza reva gördüler.
Sendikacılar, sivil inisiyatif liderleri suçsuz yere aylarca hapis yatarken ellerini ovuşturdular.
Avrupa yolunun Üsküdar İmam Hatip lisesinden geçeceğini söylerken yalanın dik alasını yüzümüze söyleyip bizimle kafa buldular.
İki yüzlü politikalarla hiçbir AB treni bu topraklardan geçmezdi, geçmedi de zaten…
Üsküdar meydanında yerlerde sürünen velilerle, okul parmaklıklarına kelepçelenen öğrencilere işkencelere işkenceyi reva görenleri unutmamanız gerekiyordu. Unutmadığınızı bu gece göstereceksiniz.
Sizler üzerinize düşeni yaptınız. Şimdi hırsızlardan, vurgunculardan kul hakkı yiyen haramzadelerden hesap sorulmasını bekleyeceğiz. Seçtiklerimiz sormazlarsa namerttirler.
Kimlerin kısa yoldan ve son on yılda nasıl zengin olduğunu, 65 milyon tükenirken semirenleri anlatmak boynumuza borç yükü olarak binmiştir, ödeyeceğiz…
Oyunuzu kime verdiğinizden çok kimlere vermemeniz gerektiğiyle ilgiliydik. 
Bir daha kimsenin sizden aldığı oylarla size hizmet yerine oğullarına, eniştelerine, akrabalarına oturduğu makamı ikbal kapısı görüp avanta sağlamamasıdır önemli olan…
Bir kez olsun doğru seçim, doğru tercih yapılmalı attığınız tokadın sesi Çin-ü maçin’ den duyulmalıydı.
Allah var şimdiden şamarı iyi indirdiğiniz anlaşılıyor.
Son makaleyi bitirirken “kolay gelsin” demiştim.
Bugün “elinize sağlık” diyorum…
(Bugün Mersin gazetesi 4 Kasım 2002 günü yayınlanan makale)