Vali Tevfik Sırrı Gür ve güvenlik güçlerinin günler öncesinden uygulattığı, uygulanmasına göz yumduğu baskılar ve başına nöbetçiler dikilen, bizzat Valinin seçim günü soluksuz dolaştığı sandıklar açıldığında görülen biri adına hiç te iç açıcı değildir.
Mersin seçmeni yine 'tersine gitmeyi tercih etmiş, inatla tarihi 'hatayı' tekrarlayarak, devletin CHP’ sine değil, eğik kasketlilerin DP’ sine oy verme ısrarını sürdürmüştür.
18 üyeden oluşan Mersin İl Genel Meclisine CHP 5 üye sokarken DP' nin gönderdiği üye sayısı 13' tür...
Nikbinlik daha iki gün önce halkın bir daha asla yanlış yapmayacağını ve 21 Temmuz sürprizinin yaşanmayacağını iddia eden Rıza Atilâ’ yı da derinden etkilemiştir. Hayal kırıklığının ezikliği altında şunları yazacaktır baş makalede:
“İçel ormanı, keçisi, limonu, limanı, ticareti, pamuğuyla herhangi bir iç Anadolu vilayetinden daha başka tedbirler isteyen daha başka hususiyetler arz eder. Halk hürriyetsizlikten değil günlük hayat ve kazancının hükümete bağlı kolu varsa ondan şikayetçidir. Zarar eden aç ve işsiz kalan vatandaş Halk Partisi hükümetini sorumlu saymakta ve hiçbir şey ummasa bile “belki” kaydıyla demokratçıları tutmaktadır”
'Mahallenin içinden' yükselen feryadı andıran 'kahredeci' analiz bundan da ibaret değildir. Şöyle sürdürür iddialarını Atilâ;
“Halkının çoğunluğu Demokratçılar safında yer alan İçel’in ilk bakışta hissedilecek dört davası vardır. Bugünkü haliyle dördü de halk aleyhine tecelli etmiş görünüyor:
1-Orman Davası, 2-Keçi meselesi, 3-Ticarette halen sürüp giden tahditler, kayıtlar, 4- Ofisler ve Sümerbank Saltanatı
Vatandaş hakkı, hürriyet, demokrasi… Bunlar demagoji edebiyatının kupkuru malzemesidir. Hayatını toprağa bağlayan, maişetini yakacağı birkaç ton kömüre veya fundalıklara salacağı üç beş keçiye borçlu olan köylü birkaç kalemşörün kağıt ticareti için hürriyeti bayrak yapmasından veya onlara meydan okuyan riya edebiyatından tamamen habersizdir.
Halk hürriyetsizlikten değil, hayat pahalılığından, geçim derdinden, iç ve dış ticaretteki tahditlerden şikâyetçidir.
Mersin bir ticaret şehridir. Her yıl buradan ithalat ihracatıyla milyonlar aktarma edilir. Hele bu mevsimde on vapur mal boşaltır mal alırdı. Arabacı, hamal, memur, küçük esnaf, büyük tüccar bugün bomboş oturmakta ve tek vapurun uğrayacağı haberi bile gözlerinde ışık parlatmaktadır. Harp tesirleri, dünyanın umumi durumu, şunlar bunlar… Her ne olursa olsun zarar eden, kazanamayan, aç ve işsiz kalan binlerce vatandaş bu akıbetten Halk Partisini sorumlu saymakta ve hiçbir şey ummasa bile “belki” kaydıyla Demokratçıları tutmaktadır.”
İl Genel Meclisi seçimleri Türkiye genelinde hangi sonuçlara yol açmıştı sorusuna Mersin çok önemli dersler içeren cevaplar veriyordu aslında.
Yine Rıza Atilâ ve 4 Eylül 1946 Yeni Mersin gazetesindeki “Gerçekler” başlıklı köşe yazısı bu konuda çok önemli ve o güne göre hayli cesur gerçekleri dile getiren CHP’ nin kendi içindeki muhalif sesiydi aslında:
Milletvekili seçim sonuçlarının tesadüf olmadığını İl Genel Meclisi seçimleriyle biraz da canı acıyarak gören Atilâ hezimete yol açan gerekçeleri özetleyecek olursam şöyle sıralıyordu:
“Dün bir köy muhtarıyla görüştük: Köyünün 135 hanesi, 851 nüfusu varmış. Resmi vergiler çeşitli köy işlerine harcanan paradan başka Milli Eğitim davasının gerçekleştirilmesi için altından kalkamadıkları külfetin açık hesabını verdi: 
15 bin lira sarfıyla okul binası yapılmış, kadın erkek bütün köylü aylarca çalışmış ve bina emredilen zamanda gerçekleştirilmiş, okulun yanında oyalama tarlası olacak demişler. Altı dönümlük bu tarlanın 10 bin lira istimlâk bedelini buluşturup ödemişler. 5 bin liraya bir köy odası, 9 bin liraya birinci öğretmen evi yaptırılmış, ikinci öğretmen evi için 4 bin lira harcanmış ama önümüzdeki ay tamamlanması emredildiğinden şimdi bin lira bulmaya çalışıyorlarmış.
Dahası var 5 öğretmene verilecek 30’ar dönümden 150 dönüm tarlanın istimlak bedeli için 7500 lira lazım. Yetmemiş köylüye öğretmenler için 50 dönüm orman yapacaksınız denmiş, bunun da istimlaki ve yetiştirilmesi için köy bütçesine 5 bin lira konmuş, öğretmenleri oyalama (hobi) tarlası azdır genişleteceksiniz denmiş, öğretmen ve eğitmenlerin hayvanları için ikişer bin lira sarfıyla üç ahır, üç sanat evi, üç samanlık, beş bin liraya da sağlık evi yapılacakmış.
Yalnız eğitim işleri için hem de acele olarak bu köyün toplayıp harcamaya mecbur olduğu para aşağı yukarı nüfus başına 100 lira ve hane başına 500 liradır. 135 eve sahip bu köyde toprağı olan aile sayısının yüzde onu geçmediğini, ötekilerin rençber veya yarıcı olarak hayatlarını kazandıklarını kaydedelim.
Gene muhtar söyledi, bu köyde son seçimde 255 vatandaş reyini kullanmış. Dört kişi Halk Partisini, 251 kişi demokratçıları tutmuş.
Bu köye yükletilen eğitim parasının dolgun rakamıyla partilerin aldığı rey sayısı arasındaki münasebeti kavramak…”
Atilâ’ nın sözünü ettiği köyün nüfus itibariyle Arslanköy olmadığı kesin ancak ortalama köy nüfusundan hayli kalabalık bir köy olarak, 21 Temmuzdaki milletvekili ve ardından 1 Eylül günü yapılan İl Genel Meclisi seçimlerinde sandığa yansıyan irade ve ardından o iradeye yönelik varlığını Halk Partisine dayandıran bürokrasi ile girdiği ölümüne demokrasi mücadelesi gerçekten yakın dönem dünya tarihine yansıyacak kutsallıktadır.
Bu pek bilinmeyen demokrasi destanında nelerin yaşandığını araştırırken beni asıl şaşırtan Arslanköy olaylarının başlangıçta isyan gibi nitelendirilip o yönde kamuoyu yaratılma gayreti, sonrasında da “unutmayı erdem mertebesine çıkaran” ülke kamuoyunun ve basının deyim yerindeyse girdiği ölüm sessizliği oldu.
Elbette bu 'Omerta' sessizliğinin oluşmasında köşe başlarını tutmuş Mersin üst bürokrasisinin ve özellikle de Vali Tevfik Sırrı Gür' ün tartışılmaz, inkâr edilemez rolü vardır.
Yıllar sonra utancında boğulacaklarını bildikleri için birilerinin unutmaya, unutturmaya çalıştığı o zulüm günlerine ışık tutmaya, anlatmaya devam edeceğim...