Yıllardır üzerinde tartışılan İngilizlerin deyimiyle "family silver" aile gümüşleri değerinde bir arazi var Mersin' de...
Hem de ne arazi...
Serbest Bölge' nin yanı başında kuzu, hatta serpilmiş haliyle kurbanlık koyun gibi uzanmış, gelip parayı sayacak celebi, kısaca boğazlayıp etini satacak kasabı bekliyor.
Kimler talip olmadı ki, şu son 20 yılda...
Pazarlık masasındaki son alıcı adayı ise limanı işleten MİP ve onun büyük ortağı AKFEN...
Arazinin sahibi gibi görünen TEKFEN ile pazarlıkta sona yaklaştıkları konuşuluyor. Milyonlarca dolarlık pazarlıktan iki tarafın da memnun kalacağına, masadan mutlu kalkacaklarına şüphe yok.
Dile kolay tam 370 bin m2 araziden söz ediyoruz.
Peki, tıpkı serbest bölge gibi, Hazinenin malı olan liman ve serbest bölgenin yanı başında gerdeğe girmeyi bekleyen böylesine değerli arazi, nasıl oldu da Türk özel sektörünün gurur anıtlarından birinin eline geçti?
Serbest bölge kullanıcılarının onca tesis kurmalarına rağmen tapu sorununu çözmeyen ve bir posttan bir kaç post çıkarmayı hüner sayan devlet ve hazine bürokrasisi iş komşu araziye gelince neden sessizliğe bürünür? Bununla da yetinmez, nasıl olur da dilsiz kesilir?
Soruların cevabı için sizi yakın tarihin henüz ayakta duran labirentlerine götüreceğim.
**
Yıl 1985...
Türkiye' nin üç beş dolar da olsa, yabancı sermaye çekmek için her türlü gayreti gösterdiği yıllar.
Arap sermayesine ayrı önem veren Özal, yıllardır özlemi çekilen ve milyonlarca doların dışarıya gitmesine yol açan Gübre sanayindeki boşluğu buradan gelecek kaynakla gidermeyi düşünmektedir.
Her körfez ülkesine ziyaretinin önemli gündem maddelerinden biri de Arap sermayesiyle ortak kurulacak kimi tesisler ama özellikle de Gübre kompleksidir.
Nihayet görüşmeler mutlu sonla noktalanır.
Türk-Arap sermayesiyle kurulacak bir şirkete devlet her türlü teşviki verecek, şirket te, Mersin serbest bölgesi yanında kurulacak tesiste gübre üretecektir.
16 Mayıs 1985 tarih ve 85/9475 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesi 17 Mayıs 1985 günü Resmi Gazetede yayınlanır.
Kararnameye göre 70 milyon dolarlık öz kaynakla yaratılacak tesis için 10 milyon dolar sermayeli bir şirket kurulacak, şirketin %60 yabancı, %40 yerli ortaklarının sermaye payları şöyle oluşacaktır:
-Küveyt Petrochmical İndst. Company KSC %25
-Tunus İndistries Chimiques Magrebines %15
-The Arab Petroleum İnvestments Corp (S.Arabistan) %12,5
-The Arabian General İnvestment Company (S.Arabistan) %7,5
Türk-Arap Gübre Sanayi A.Ş. (TAGAŞ) adını alacak şirketin yerli ortakları ise şöyledir:
-TÜGSAŞ (Devlete ait Türkiye Gübre Sanayi A.Ş) %20
-Akdeniz Gübre San. A.Ş %10
Bu ortakların yanında özel sektörden de bir şirketin yer alması gerektiğine inanan Özal Tekfen Grubunu %10 ile dâhil eder ortaklığa...
Kurulacak şirkete aynı Bakanlar Kurulu kararıyla şu teşvikler verilir:
*%100 yatırım indirimi, 
*Her türlü makina, techizat gümrük muafiyeti,
*Bina, inşaat vergi istisnası,
*Sağlanacak iç ve dış kredilere vergi, harç, resim istisnası,
*Kazancın yurt dışına dövizle transfer edileceğine dair Devlet güvencesi,
*Yabancı ortakların ve çalışanların getirecekleri her türlü eşya, araç vs. nin gümrük muafiyeti,
Teşvikler bununla da kalmaz.
Kararnamenin 12. maddesinde aynen şöyle denir:
 "Serbest Bölgelere ayrılmış olan, Mersin'deki Akdeniz Gübre Fabrikası yanındaki gerekli arazi şirkete nominal fiyattan satılacaktır"
Peki bütün bunca ayrıcalık ne için tanınır TAGAŞ' a?
Kararnamede buna da açıklık getirilmektedir: "1400 ton/gün Diamonyum Fosfat ve 1500 ton/gün Amonyum Nitrat suni gübre üretilmesi"
Tesisin pazar sorunu da olmayacaktır. Yine aynı kararnamede üretilecek tüm gübrenin Zirai Donatım Kurumunca satın alınması T.C. Hükümetince garanti edildiği hususu da hüküm altına alınır.
Ürettiği tüm malı %10 kâr ile devlete satıp, kazancını da dışarı çıkaracak, her türlü vergiden muaf şirket bunca avantaja rağmen tesisi kurup faaliyete geçer mi?
1986 yılında Türkiye neredeyse tüm ithal kalemlerinde olduğu gibi gübreyi de liberasyon ürünleri arasına dahil edip, sektörü serbest piyasaya açar.
Ürettiği malı kaça mal ederse etsin devlete %10 kârla satacak şirketi oluşturan ortaklar ama en çok ta Kuveyt ve Suudiler ateş püskürür. 
Verdiği sözü tutmadığı gerekçesiyle Türkiye' yi gittikleri her yerde buldukları herkese şikâyet ederler.
Koydukları bir kaç milyon dolar yüzünden itibarımızın yerlerde sürünmesine yol açan menfi propaganda nasıl mı sona erer? Gübre sektörüne hızlı giriş yapan ve bu şirketin de ortağı olan TOROS Gübre' nin sahibi TEKFEN yabancı ortakların hisselerini satın alır.
TEKFEN patronlarından Necati Akçağlılar TAGAŞ macerasını ve Arapların hisselerinin alınış öyküsünü yıllar sonra şöyle anlatacaktır:
"Arap ortaklara gidip, “Sizin hisselerinizi biz alalım, çünkü burada bir arsa var, başka bir şey yok” dedim. Nihayetinde biz Arapların hisselerini aldık. Mevcut hisselere ek olarak Arap ortakların hisselerinin satın alınması ve 1989 yılında Akdeniz Gübre üzerinden bazı hisselerinde katılmasıyla Toros Gübre, 1990’lı yılların başında faal olmayan TAGAŞ adlı şirketin % 80’ine sahip oldu. Geri kalan yüzde 20 hisse ise bugün itibariyle halen TÜGSAŞ' ın elinde bulunuyor." (Yaşlanmadan Büyümek Tekfen 50 yaşında kitabı)
Akçağlılar' ın anılarından hatta ölümünden sonraki gelişmeyi de ben anımsatayım: TÜGSAŞ' ın elindeki %20 TAGAŞ hissesi de 2012 sonlarında TEKFEN' e ait Toros Tarım San. ve Tic. A.Ş' ye  2 milyon dolar civarında bir bedelle satıldı.
Kısacası  Yüzde yirmi, iki milyon dolar ettiğine göre toplam on milyon dolar karşılığında Mersin Serbest Bölge bitişiğinde tapulu 370 dönüm arazi..
1985 yılında 2,5 milyon doları ödenmiş 10 milyon dolar tutarında sermayeyle kurulan şirket ve o şirkete gübre tesisi kurması şartıyla verilen 370.340 metrekare arazinin öyküsünü tüm detayları, belgeleriyle anlatmaya çalıştım.
Gelelim hikâyenin sonuna ve asıl hepimizi ilgilendiren yanına:
Önce çok basit ve yalın bir soru: "Hazine tesis kurmak amacıyla ve arazi teşviki adı altında verdiği arazide o yatırımın gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmaz mı?"
Her türlü vergi, resim, harçtan muaf kredide yatırım gerçekleşmemişse sağlanan her türlü indirim ve muafiyet kat be kat cezasıyla alınırken, burada hazine arazisinin yatırım gerçekleştirmeyen kuruluşa ödül gibi bağışlanması hangi akla, vicdana, mantığa sığar?
Herhangi bir vatandaş devletten yatırım amaçlı arazi alıp, üstüne oturabilir mi?
Ve en iyisi 2003' te kaleme aldığım yazıda cevabını aradığım soruyla noktalayayım:
"Tekfen kimin malını kime satıyor?"
Veya 2009' daki soruyu bu kez duyan bir vicdan sahibi olur diye tekrarlayayım:
"TAGAŞ arazisi gerçekten kimin?"