Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

1996 yılında Mersin’de doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Mersin’de tamamladım. 2020 yılında Dogu Akdeniz Üniversitesi’nde lisans eğitimimi Psikoloji alanında tamamladım. Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra Yakın Doğu Üniversitesi Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans programını “Kanser Hastaları ile Sağlıklı Kontrollerin Başa Çıkma, Duygu Düzenleme ve Psikolojik Sağlamlık açısından Karşılaştırılması” adlı bitirme tezim ile tamamladım. Klinik Psikoloji stajımı Adana Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin yataklı servis, Amatem ve adli birim bölümlerinde tamamlayarak birçok farklı vaka görme ve çalışma imkanı buldum. 2021 yılında Mersin’de özel bir klinikte 8 aylık çalışma sürecimden sonra 1 Eylül 2022 tarihinden itibaren açmış olduğum Uzm. Klinik Psikolog Sultan Aydın Kliniği’nde danışan görmeye devam etmekteyim.

Hepimizi sarsan deprem ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Başkan Tuncer: "Mezitli'nin daha yaşanabilir bir şehir olması için gerekli adımları attık" Başkan Tuncer: "Mezitli'nin daha yaşanabilir bir şehir olması için gerekli adımları attık"

Öncelikle ülkemizdeki herkese başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Kimimiz depremi birebir yaşarken ve buna tanık olurken kimimiz ise sosyal medya ve haberlerdeki görüntü video veya yazılanları görerek, arama kurtarma ekibinde yer alarak depreme dolaylı yoldan tanıklık ettik fakat ortak noktada ülkece yasta olduğumuzu söyleyebilirim. Yas, en basit tanımıyla kayıplar karşısında verdiğimiz duygusal, davranışsal, bilişsel(düşünceler) ve sosyal tepkilerdir. Kayıp kavramı genellikle ölüm ile ilişkilendiriliyor olsa da her şeyin kaybı bizim yas tepkisi vermemize neden olabilmektedir. Ne zaman bir kayıp varsa orda yas vardır… Yaşanılan deprem sonrası ise insanlar birçok kayıp yaşadı... Evini, şehrini, yakınını, ailesini, sağlığını, konforunu, anılarını, temel ihtiyaçlarını veya eşyalarını kaybeden birçok insan oldu. Gerek birincil travma yaşayanlarda gerekse ikincil travma yaşayanlarda; çaresizlik, şok, korku, kaygı, karamsarlık, suçluluk, öfke, kendini suçlama, içe kapanma, dikkat dağınıklığı, uyku problemi, depremi hatırlatacak şeylerden uzaklaşma, dona kalma, şaşkınlık gibi birçok duygusal, fiziksel, bilişsel ve davranışsal tepkiler oluştu. Unutulmamalıdır ki bir travmatik durum her bireyde aynı etkiyi yaratmaz. Bir bireyde travmatik olayın yaratacağı etkiyi belirleyen birçok faktör vardır. Fakat sonuç itibariyle travma ve kayıplar karşısında verdiğimiz tüm bu tepkiler olağan bir durumdur. Yoğunluğu değişerek sürebilir ve tüm bu şikayetlerin zamanla azalması beklenir. Ancak yaşanılan yakınmalar süreç içinde azalmazsa, yaşamınızı sürdürmenizi engelliyor ve baş etmek size zor geliyorsa ruh sağlığı uzmanlarından destek almanız doğru olacaktır.

Neden psikolog ve psikoterapi?

Her insanın bu süreçten geçmesini savunan biri olarak bu soruya birçok farklı neden sayabilirim çünkü bizler hayatimizin birçok evresinde zorlayıcı durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Her insanın yaşadığı zorluklar karşısında gerek verdiği tepki gerekse süreci yönetme sekli farklılaşmaktadır. Bir örnek ile açıklamak gerekirse hepimizin ortak noktası olması nedeniyle “kayıp” kavramı üzerinden yola çıkabiliriz. Kayıp denilince insanların aklına ilk olarak ölüm geliyor olsa da “kayıp” kavramı çok yönlüdür. İş değişimi, mezuniyet, boşanma, iflas, hastalık, anlam yüklediğimiz nesnenin kaybı ve bir yakının ölmesi gibi farklı şekillerde olabilmektedir. Yaşanılan kayıplar çoğu zaman hayatımızı ve bizi etkilemektedir fakat ölüm, geri dönüşün olmaması nedeniyle en çok etkileyen somut kayıp türüdür. Yaşanılan kaybın ardından ise hepimiz bir yas süreci geçiririz fakat her insanın yas süreci farklıdır yani biriciktir. Kimimiz kaybı yaşadığımızda tepki veremezken kimimiz ise saatlerimizi ağlayarak geçiririz. Kimimiz haftalar sonra normal hayatımıza uyum sağlayabilirken kimimiz aylarca mücadele veririz. Kimimiz kişinin kaybını kabullenebilirken kimimiz için ise bunu kabullenmek çok uzun sürebilir. Hepimizin ortak noktası olan kayıpta bile duygular ve davranışlar bu kadar farklılaşırken çocukluk dönemimiz, travmatik anılarımız, benlik algımız, başa çıkma becerilerimiz ve günlük yaşadığımız zorluklar gibi birçok değişkende bir o kadar farklı olacaktır. Bunlardan yola çıkarak neden psikolog ve psikoterapi sorusunun yanıtının bireylere göre belirlendiğini söylemek mümkündür. Psikoterapi sürecini güzel bir cümle ile özetlemem gerekirse… Enkazının derinliklerine dalmaya istekli olduğunda hazineni bulacaksın.

Mesleki olarak yaptığınız çalışmalardan ve odaklandığınız alanlardan bahseder misiniz?

Mesleğimin ilk dönemlerinde çocuk ve ergenlerle daha yoğun çalışmalarım oldu fakat son zamanlarda büyük yoğunluk yetişkinlerle ve bireysel olarak çalışıyorum. Genel itibariyle travmatik yaşam olayları ve bu yaşam olayları sonucu ortaya çıkan psikolojik sorunlar ile çalışıyorum. Kaygı, yas, depresyon, değersizlik, erken dönem travmatik yaşam olayları, fobiler, yetersizlik, başarısızlık, öfke, güvensizlik, ihmal, bağlanma sorunları, performans sorunları, kilo problemi, taciz, tecavüz, kazalar, doğal afetler sonucunda ortaya çıkan travmalar, motivasyon ve performans geliştirme yoğunlukta çalıştığım alanlar diyebilirim.

Çalışmalarınızda hangi terapi ekollerinden faydalanıyorsunuz?

Klinik çalışmalarımda ağırlıklı olarak EMDR Terapisi uygulamakla birlikte Bilişsel Davranışçı Terapi ekolüne yönelik eğitim ve çalışmalarım da bulunmaktadır.

Travma çalışırken genellikle kullandığınız Emdr Terapisi nedir?

Öncelikle travma, ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, kaygı veya panik yaratarak günlük hayatımızın olumsuz etkilenmesine neden olan yaşam olayları olarak tanımlanabilir. Yaşanan bir trafik kazası, sevdiğimiz bir yakınımızı kaybetmek, deneyimlediğimiz bir doğal afet belki de çocukluk çağlarında yaşadığımız ve hatırlamakta bile zorlandığımız anılar bizde travma etkisi yaratmış olabilir. Bir metafor ile anlatacak olursak zihnimizi bilgisayar olarak düşündüğümüzde travmayı virüs olarak adlandırabiliriz. Kişinin hayatının ruhsal açıdan sağlıklı bir zeminde devam edebilmesi için travma sonrası sürecin doğru yönetilmesi ve travmanın neden olduğu problemlerin giderilmesi oldukça önemlidir.

EMDR Terapisi’nin travma alanında oldukça başarılı olduğuna dair birçok araştırma mevcut olmakla birlikte Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere birçok sağlık kuruluşu tarafından kabul edilen etkili bir psikoterapi yaklaşımıdır. Açılımı ise Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşlemlimedir (Eye Movement Desensitization and Reprocessing). EMDR terapisindeki amaç, geçmiş deneyimlerin bizde bıraktığı olumsuzluklara karşı bir duyarsızlaştırma geliştirmek ve daha sağlıklı bir gelecek inşa etmemizi sağlamaktır. Buna ek olarak, EMDR terapisi performansı artırmak, sahne korkusunu azaltmak, sınav kaygısını gidermek gibi başarı gerektiren konularda performans geliştirme, değerlilik ve özgüven gibi duygusal kaynakların kazanımında da sıklıkla kullanılmaktadır.

Beynimiz, yaşadığımız yeni deneyimler aracılığıyla kendisine ulaşan bilgiyi işleme ve işlevsel hale getirme görevine sahiptir. Emdr buna bilgi işleme modeli diyor. Yaşanan deneyimlerimiz tüm duyusal yönleriyle işlenir ve mevcut anı ağımıza katılarak öğrenme gerçekleşir. Yani bir nevi bu sistemin deneyimin sindirilmesine yardımcı olduğunu söyleyebiliriz. Ama bazen öyle anlar ve yaşam olayları vardır ki rahatsızlık düzeyimiz çok yüksek olduğu için bilgi işleme sistemi bozulur yani bir diğer deyişle deneyimin sindirilmesi gerçekleşemez. İşlenme tam olarak gerçekleşmediği taktirde olay her ne kadar geçmişte kalmış olursa olsun kişinin yaşadığı olumsuz yaşam olayının duygusal boyutundan kurtulması mümkün değildir. Hani bazen “o gün bugün gibi aklımda” deriz... Emdr terapisinde kişinin şimdiki şikayetinin geçmişteki işlenmemiş anılardan kaynaklı oluştuğu görülür ve o anılar sürecin içerisinde çift yönlü uyarım yöntemi ile tek tek çalışılır. Özetle, Emdr terapisinde yapılan şey şudur: zamanında işlenmemiş anıyı çalışarak beynin zamanında yapmakta zorlandığı veya yapamadığı işlemlemeyi yapabilmesine yardımcı olmaktır. Fakat burada şikayetlerin geçmesi için sadece geçmiş anılar ile çalışmadığımızı da belirtmek isterim. Aynı zamanda geçmiş problemin bugüne taşınan izlerini ve gelecekte olası durumlarda başa çıkabilmesine yönelik çalışmalarda da bulunuyoruz.

Terapilerinizde özellikle eksikliğini fark ettiğiniz ve üzerinde durduğunuz bir kavram var mıdır? Açıklar mısınız?

Öz şefkat kavramı... Genel itibariyle bakılacak olursa gerek danışanlarımda gerekse çevremdeki insanlarda gözlemlediğim en büyük eksikliklerden biri kişinin kendine şefkat gösterememesidir. Terapilerimde özellikle yer verdiğim ve dikkate aldığım bir konudur çünkü öz şefkat kavramı aslında benlik algımızı şekillendiren temel yapı taşlarından biridir. Neredeyse bir çoğumuz başkalarına şefkat gösterme konusunda yeterince iyiyken konu biz olduğumuzda aynı şefkati kendimize göstermekte zorlanıyoruz. Öz-şefkat, bireyin kendi özüne göstermiş olduğu anlayış ve merhamettir. Bunun tam olarak ne olduğunu anlayabilmek ve bunu yapıp yapmadığınızı öğrenebilmek için şu şekilde düşünebilirsiniz: Sevdiğiniz ve değer verdiğiniz herhangi birini düşünün. Bu kişi, gerçekten yanında kendinizi iyi hissettiğiniz ve doğal davranabildiğiniz biri olsun. Şimdi farz edin ki bu kişinin başına kötü bir olay gelmiş. Belki ilişkisel sorunlar, belki kayıp yaşadı, belki kendini yalnız hissediyor, belki çalışma hayatıyla ilgili sorunlar ya da belki kendini çaresiz hissediyor. Herhangi bir sebep olabilir fakat belli ki bu kişi çok zor bir süreçten geçiyor. Bu zor sürecini, üzüntüsünü, duygularını sizinle paylaşıyor. Size bunu anlatırken fark ediyorsunuz ki bu kişi sürekli kendini suçlayıp kendine karşı acımasız suçlamalarda bulunuyor. Böyle bir durumda sevdiğiniz ve değer verdiğiniz insan sizinle bu zor sürecini ve üzüntüsünü paylaştığında ona neler söylerdiniz? Ses tonunuz nasıl olurdu? Bu sorulara kendi içinizde cevabınızı verdikten sonra şimdi de kendi yaşadığınız zorlu bir süreci düşünün. Belki sizde kendinizi yalnız hissettiniz, yetersizlik duygularınız vardı, aileniz ile sorunlar yaşadınız, bir kayıp yaşadınız ya da talihsiz bir olay yaşadınız. Bu zorlu süreçte kendinize karşı nasıl davrandınız? Kendinize hangi tonla konuşup neler söylediniz? Bu soruları da düşünüp şu an kendi içinizde cevabınızı verdikten sonra öz-şefkatin ne olduğunu çok daha iyi anladığınıza eminim. Öz-şefkat için bir adım atmaya karar verdiğinizde şu soru ile başlayabilirsiniz: Kendinize de sevdiğiniz birine davrandığınız gibi davranıyor musunuz? Öz-şefkati anlamak ve ona doğru bir adım atmak için en basit yol olan bu sorular ile başlayabilirsiniz.

Editör: Barış Köksal