Adana Ticaret Odası (ATO) Meclisi, Fransız Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırım iddialarının aksini savunanlara hapis ve para cezası verilmesine yönelik kararının, Senato’da da oy çokluğuyla kabul edilmesinin iki ülke arasındaki ilişkilerin her alanda yara almasına neden olabileceğine işaret ederek sağduyu çağrısında bulundu.
Adana Ticaret Odası Meclisi’nin, Ocak ayı olağan toplantısında, “Fransa’nın sözde Ermeni soykırımı iddialarının aksini savunmak bir yana, bu iddiaları tartışanların bile 1 yıl hapis ve 45 bin Euro cezaya çarptırılmasına” yönelik hükümler içeren yasa hazırlığına ilişkin gelişmeler sert tepki gördü.
 
ATO Meclisi adına açıklama yapan Meclis Başkanı Behiç Pakyürek, gelinen noktanın iki ülke tarafından iyi analiz edilmesi gerektiğini ifade etti. Çıkarılan yasanın halen yürürlükten kalkabilme olasılığının bulunduğuna dikkat çeken Pakyürek şu görüşleri dile getirdi:
“Fransa Senatosu’nda da kabul edilen Ermeni yasasına itiraz etmek için Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesi konusunda parlamenterler tarafından başlatılan girişimin giderek taraf bulması bu konudaki beklenti ve umutlarımızı güçlendirmektedir. Şu anda her iki taraf için de yapılması gereken en doğru ve önemli şey, sağduyu ile hareket edilmesidir. Çünkü Fransa’nın bu kararı, ne imajı, ne vizyonu, ne de insan haklarındaki misyonuyla uyuşmuyor. Yasanın çıkarılmasının ardındaki gerçeğin, tamamen Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin iç politikaya yönelik oy avcılığı amaçlı olmasını kaygıyla izliyoruz. Beklentimiz, Fransız Meclis ve Senatosu’ndan 60 sağduyulu senatör ve milletvekilinin yasa teklifine itiraz ederek Anayasa Mahkemesi’ne başvurup, yasanın iptalini sağlayarak iki ülke arasındaki gerginliğe son vermesidir. Konuya ekonomik olarak baktığımızda da, Fransa’nın; Adana’nın ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında 4. Türkiye’nin genel ihracatında da 6. sırada olduğunu görüyoruz. Yaşanacak olası krizin Türkiye- Fransa ilişkilerini temelden sarsacağı ortadadır. Böyle bir durumda Fransa’nın Türkiye ile ilişkilerinin sadece siyasal ve ekonomik boyutları ile değil, tüm bilimsel, sosyal, kültürel ve insani boyutları ile de zarar göreceğinden kaygılıyız.”
Editör: Barış Köksal