Hazır babalar ve oğullar gündeme oturmuşken 3 Kasım 2002 seçimlerinin sonuçlandığı gün kaleme alınan ve 4 Kasım 2002' de o dönem yazılarıma yer veren Çukurova gazetesi ile ufukturu.net sitesinde yayınlanan yazımı virgülüne dokunmadan, "Kamuoyu unutur, arşiv unutmaz" ilkesi ışığında hep birlikte okuyalım istedim.
"Dünyada iki kriz yaşayıp, tepkisiz kalmış hiçbir halk yok.
Dünyanın en munis insanlarına sahip olan Türk halkı, elindeki tek silahı kullandı.
Tankı, topu, tüfeği olmayan bir halk, bu basiretsiz, kişisel çıkarlarından başka şey düşünmeyen siyasi aktörlere tarihi dersi ancak böylece verebilirdi.
Aylar önce bunun bir tasfiye süreci olduğunu, her krize yakalanan ülkede siyasilerin yüksek bedelli faturalar ödediğini söyledik.
Örneğin Anavatanın barajı aşmayacağı konusunda “bir koy on al” türünden bahislere girdik.
ANAP’ın %20 oy alacağını söyleyen Yücelen ve güdümündekiler ellerini ceplerine atmadılar.
Çıkacak tablonun çarpıcılığını bahisle anlatamayınca etkili olur diye farklı iddialarda da bulundum.
Katıldığım iki tv programında Anavatan barajı aşar diyenlere Yılmaz’larla Mersin’deki manevi kardeşine inat “Anavatan barajı aşarsa etek giyer dolaşırım” diyecek kadar ileri gittim. 
Etek giydirip ele güne rezil rüsva etmeyen halka bu nedenle ödenecek borcum var...
Rahmetli Özal’dan %36 oyla devraldıkları partiyi %5 e indirenlerin, çekip gitmek için halen neyi beklediklerini anlamakta zorluk çekiyoruz. 
Kafasına uygun bürokratlarıyla, Mersin’e son dönemde Çin işkencesi yaşatan eski bir iç işleri bakanı karşısında bazıları ceket iliklerken, “aramıza hoş geldin” yazısını da kaleme alan benim.
Keşke bizim gördüğümüzü, bazı siyasi mevtalar da görebilseydi.
Şu yorgun gecenin sabahında gözümde büyüyen farklı biri var. Ak partinin önlenemez yükselişini alkışlamak kolay. Ama onun yanında siyasi görüşlerini benimsemesem de, mağlup MHP’ nin lideri  Bahçeli, yaşanan dönemin gerçek galibi olarak karşımda duruyor.
Devlet Bahçeli oturdukları koltuğa yapışanlara inat, bir siyasi ahlak dersi veriyor. 
Duruşuyla, onurlu çizgisiyle, dikilen lideri çok özleyeceğiz ..
Kurulan siyasi komployu açığa çıkarıp, yok olma pahasına, sandığı Ecevit’le birlikte önümüze getiren aynı Bahçeli değil miydi?.
Keşke Devlet beyin yaptıklarını, kaşarlı siyasiler 1999 da yapabilseydi. Ülke belki de böylesine bir radikal depremle yüzyüze gelmezdi.
Merkez sağı bu hale getirip hiçbir şey olmamış gibi davranan Anavatan ve DYP liderleri bugünden tezi yok çekip gidecekler.
Umarım “Bodruma giderim” diyen Yılmaz, halkın ona layık gördüğü bodruma’ da kolay uyum gösterir.
Ülkenin her yeri biz insanlar için. Bodrum’daki çiftlikler de, fareli bodrumlar da..
Şimdi 363 milletvekili gibi ezici çoğunlukla iktidara gelenlere de düşen görevler var.
Ülkenin her yanında hırsızlıklar, yolsuzluklar diz boyu.
Bir an önce devam eden soygunları önlemek gerekiyor.
Mahalli idarelerdeki talanın durması, becerikli ve namuslu insanların iş başına gelmesi için, en kısa zamanda belediye seçimleri gündeme taşınmalı. 20 nisan 2003 tarihinde yapılacak mahalli seçimler başlayan tasfiyenin, tüm ülke çapında tamamlanması anlamına gelecek.
(Sirmen’li İzmit ve Doğan’lı Gaziantep’in sola yaşattığı kan kaybının sizce de anlamı yok mu?)
Son sözümüz bizi Avrupa Birliği treni Diyarbakır'dan kalktı, Mersin'den geçmekte diye avutanlara.
Devlet idaresini şirketleşme ile özdeşleştirenlere, bal tutan parmağını yalar diyenlere buradan bir şeyler yazmasak bu halk bizi taşlar.
Önümüzdeki günlerde bazı dosyalar açılacak, açılmalı.
Star gazetesinde Saygı Öztürk’ün aylar önce yayınladığı bir bakan ile ilgili iddialar ve mal varlığı dosyası bile sahipsiz orta yerde duruyor.
Öztürk  bugüne kadar başladığı hiçbir işi yarım bırakmadı. O halde tatil yönünü çevirdiği ve tam adını vermediği kentte yapacağını söylediği araştırmalara ne oldu?
Hangi devlet büyüğünün mal varlığından, hangi kaldırım ihalelerinden komisyon alanlardan bahsediyordu?
Okumamış olanlara 10 ağustos 2002 tarihli Star gazetesindeki Saygı Öztürk’ün “Bazı bakanlar, kardeş, enişte, dayı ve yeğenlerini de ihya etti” başlıklı yazıyı tekrar internetten indirerek okumalarını tavsiye ediyorum.
Yazı hepimiz için bir ibret vesikası. Saygı Öztürk yazının bir yerinde Toplu Konut İdaresi’nin 16 daire satışı ile ilgili 300 bin dolar rüşvetten bahsediyor. (Hilton 311 nolu odada teslim) diye oteldeki oda numarasına kadar açık adresi verilen bir rüşvet bu. İyi de rüşvet alıp vermek suç değil mi?.
Kaldırım ihalelerinden komisyon alanların anlatıldığı yazıyı Öztürk şöyle bitiriyordu:
“Bu kişinin oğullarının biri iki yıldır, diğeri bir yıldır Amerika’da. İlginçtir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tanıtım fonundan 1 milyon dolar bağış yapılan üniversitede bakan çocukları master yapıyorlar. Okulda, kişi başına yıllık maliyet en az 100 bin dolar civarında. 
Bazı bakanların yakınları sanki bu ülkede o işleri yapacak başka insan yokmuş gibi hep önemli makamlara getiriliyor. Bakıyorsunuz, kayınbirader önemli bir kuruluşun başkan yardımcısı, bacanak öğretmen olmasına rağmen uzman, büyük oğul Rekabet Kurulu’nda, ortanca oğlu Toplu Konutta, baldız RTÜK’te, birinci yeğen TBMM’de müdür yardımcısı, ikinci yeğen bir bakanlıkta personel genel müdürü, üçüncü yeğen uzman, birinci enişte il spor müdürü, ikinci enişte yabancı sigara bölge temsilcisi. 
Bakan beyin, ortak çalıştığı kişi ve şirketler de var tabii ki... İki büyük şirketin yanı sıra enişte ve kardeş de bulundukları illerde bayağı iş bağlıyorlar.”
Bu bakanın kim olduğunu ben de merak etmeye başladım. O yüzden, en iyisi yıllık izne ayrılıp bu işi araştırmak.”
Şimdi buradan soralım: Saygı Öztürk’ün araştırması bunca aydır bitmedi mi?
Ülkede 2 milyon yetişmiş insan işsiz kalmışken, küpünü doldurma yanında yakınları için iş bulma kurumu gibi çalışan bu Türk büyüğünün kimliğini öğrenmek hakkımız değil mi?
Saygı Öztürk araştırırken adını sır gibi sakladığı Türk büyüğünü, gizemli kenti ve kentteki araştırma sonuçlarını açıklasa da artık rahatlasak..."
Evet, 3 Kasım 2002 akşamı sandıklar açılırken kaleme aldığım bir yazıydı bu. Nedense bugün bir kez daha okuyalım istedim...