Ünlü oyuncu Meryem Uzerli'nin Ayşe Arman'a verdiği cevaplardan öne çıkan başlıklar...

"TEKRAR BİSİKLETE BİNMEYE BAŞLADIM"
Mayıs ayında Türkiye’den apar topar kaçtın. Seninle birlikte hayatımıza ‘tükenmişlik sendromu’ diye bir kavram girdi. Tedavin ne durumda? Devam ediyor mu?

- Ediyor. Ama en ağır günler geçti. Daha iyiyim şimdi. Saçlarımı kestirdim. Rengini koyulaştırdım. Doğal halime geri döndüm. Tekrar bisiklete binmeye başladım. Bu sene sonuna kadar terapim devam edecek.

Ne tedavisi uygulandı?

 - İlk 15 gün sürekli doktor gözetimindeydim. Beni toparlamak için önce kimyasal ilaç kullandılar sonra bitkisel.  

Yine de bütün Türkiye geri dönmeni bekliyor. Var mı öyle bir ihtimal?

- Şu anda yok. Seneye belki. Kim bilir? Ama Hürrem için dönmem artık mümkün değil.

"İNTİHARA KALKIŞTIM"
İntihara kalkıştığın gerçekten doğru mu?

- Evet doğru.

Ne zaman?

- Antalya Televizyon Ödülleri gecesinde. Ödülü, otel odamda her yere attım, parçaladım. Delirmiş gibiydim. Her yerim kesildi.   

Odada yalnız mıydın?

- Hayır, Can yanımdaydı. Balkondan atlamak istedim çünkü son çarem, artık gitmekti. Yok olmak, ölmek... Kendimi öldürüp kurtulmak istedim. Kafaca hastalandım ben…

Peki nasıl oldu da bu noktaya geldin? 
- İş hayatım, özel hayatım... Her şey üst üste geldi. Taşıyamadım yaşadıklarımı…

"MAKİNE GİBİ ÇALIŞMAYA BAŞLADIM"
Her şeyi tetikleyen özel hayatında yaşadıkların mıydı?

- Hayır. Bütün yaşadıklarımdan bir tek kişiyi sorumlu tutamam. Bu yanlış olur. Türkiye’ye geldiğimden itibaren, ben de bir sürü hata yaptım. Kendime sıcak bir ev ortamı yaratamadım. Ev tutmak istediler, kabul etmedim, “Yoo, otelde idare ederim” dedim. Yanlıştı mesela. Ve tamamen bir makine gibi çalışmaya başladım. Birinci sezon çok ağır geçti çünkü her dizide olduğu gibi çalışma düzeni ve ekip daha oturmamıştı. Bir de her ne kadar Türk’üm desem de, aslında bilmediğim bir kültür, bilmediğim bir dil... Uykusuzluk, insanın psikolojisini mahvediyor. Üstelik ben mükemmeliyetçiyim iş konusunda. Diyalogları unutmak istemiyordum. Türk oyuncuların yarım saatte halledeceği iş için benim sabahlara kadar çalışmam gerekiyordu. ıkinci sezon da ağır geçti, Meral (Okay) hastalandı. Hastalık süresince, senaryo sürekli değişti, mekânlar değişti. Kimsenin suçu yok ama ekip olarak yıprandık. Ağır zamanlar yaşadık. Bir de her ne kadar etrafımda insanlar olsa da, ben çok yalnızdım…

"BİR ADAM SEVDİM VE O ADAM ASLINDA YOKTU"
Can Ateş’le nasıl tanıştın?

- Nebahat Çehre ile çalışıyordum biliyorsun, gerçekten büyük bir sanatçı, o bizi tanıştırdı…  

Son sorulacak şeyi baştan sormak istiyorum. Hâlâ seviyor musun onu?

- Hayır. Çünkü ben bir adam sevdim ve o adam aslında yoktu. Ben onu idealize ettim. Bir resmi sevmek gibi. Arkası boştu. Ama tabii ki zaman içinde ona âşık oldum ve aşk acısı çektim. Bir yıl süren ilişkimiz boyunca, ben her şeyimi ona verdim. Her anlamda. Kendimi tamamen unuttum. Sadece “Can, Can, Can” dedim. Ama ne yazık ki, ben, benim için yanlış adama âşık oldum...

"TANIŞTIĞIM İNSANLARI GOOGLE'LAMAK AKLIMA GELMEDİ"
İyi de o ‘yanlış adam’ı seçen de sensin!

- Tabii ki. O yüzden de “Her şey Can’ın suçu demiyorum. Asla demem. Bu kadar hastalanmamın tek sebebi Can değil. Haksızlık olur böyle söylemek. Onunla Türkiye’deki üçüncü senemde tanıştım. Ve duygusal, fiziksel ve psikolojik anlamda güçlü değildim. Küçülmüş, küçülmüş, kendi içimde ufacık kalmıştım. Ve Can hayatıma girdiğinde, “Kim bu adam? Biz birbirimize uyar mıyız? Nasıl biri? Bana iyi mi gelir, kötü mü?” diye sorgulamadım bile. Araştırmadım. Sormadım. Biri geldi, “Sen manyak mısın, önce bir Google’a girseydin!” dedi. Çok şaşırdım. “O seni üzer. Güzel kadınlarla birlikte olan bir playboy” dedi. Ama işte tanıştığım insanları Google’lamak aklıma bile gelmedi benim…

"KAZAYLA HAMİLE OLDUM"
Peki hamilelik…

- Böyle bir planımız yoktu. İsteğimiz de. Tamamen kazara oldu. 

Ama doğum kontrolü diye bir şey var…

- Ben hormon alamıyorum, doğum kontrol hapı kullanamıyorum. Bugüne kadar yapmadığım bir teknik kullandık. Çok riskli değildi ama tamamen güvenli de değildi. Kaç kere de söyledim kendimi rahat ve güven içinde hissetmiyorum diye ama çok emindi. Her konuda olduğu gibi. Hep “Bir şey olmaz” dedi. Ama oldu işte. 

Sen hamile kalmak istiyor muydun?

- Asla! Bir sezon daha Hürrem’e devam edecektim, hamile olarak edemezdim ki. Kesinlikle hayır. 

"TUVALETE GİTTİM TEST YAPTIM..."
Hamile olduğunu nasıl öğrendin?

- Can, ben Almanya’ya döndükten sonra toplam üç kere geldi. Öyle her hafta sonu yanımda filan değildi. Beni son ziyarete geldiğinde -ki Haziran’ın 20’siydi- “N’oldu sana? Memelerin büyümüş!” dedi. “Çünkü şişim!” dedim. Aklımda hamilelik hiç yok. Sıfır. “Gebelik testi yap” dedi. Onunla dalga geçtim. Ama eczaneden bir test alıp, tuvalete gittim. Ve inanamadım, gerçekten iki çizgi çıktı. Evet, hamileydim!

"KÜRTAJ YAPTIRMALISIN"
Tepkisi ne oldu?

- İkimiz de şok olduk, sadece birbirimize bakıyoruz. Çünkü ikimiz de hiç beklemiyorduk. Bisikletlerimizi alıp, parka gittik. Oturduğumuzda, “Benim zaten iki çocuğum var. Bu çocuğu istemiyorum. Kabul edemem. Kürtaj olman lazım. Senin için de en iyisi bu değil mi?” dedi. Ben susuyorum, o devam ediyor: “Ayrıca biliyorsun, birileri bunu öğrenirse kötü olur. Dizi de sana dava açar. Hamile olduğun için diziyi bıraktın sanırlar. Kimse sana inanmaz. Bu bebek her şeyi mahveder. Kesinlikle kürtaj yaptırmalısın!” 

Sen ne dedin?

- “Senin durumunu anlıyorum. Ama ben biraz düşünmek istiyorum. Hemen karar veremem” dedim. Ben, “Tabii ki kürtaj olacağım” demediğim için, o her geçen dakika biraz daha fazla panik oldu. Ve agresifleşti. “Ayrıca biz korunuyorduk, ben dikkat ettim, bu çocuk nasıl oldu?” demeye başladı. Ben de ona dedim ki: “Coitus interruptus’la (geri çekilme) tam olarak korunma diye bir şey yok. Bir sürü kadın, korunduğunu zannettiği halde hamile kalıyor. Ben sana bunun güvenli bir yöntem olmadığını söylemiştim…” 

"EVLENMEM BİRLİKTE YAŞAMAK İSTERİM"
Evlenme gibi hayallerin var mıydı?

- Hayır. Evliliğe çok inanmadığımı da baştan söyledim. Evlilik zor, birbirine çok uygun iki ruh olmak gerekiyor. Ama itiraf ediyorum, birlikte yaşamaya hayır demezdim. 

O istemedi mi?
- Hayır. Can istemez… 

Neden?
- Çünkü bu, onun özgürlüğünü kısıtlar. Benimle çıkıp dolaşmayı, güzel lokantalara, kafelere gitmeyi seviyordu. Ama o kadar. Gecenin sonunda ben otele, o evine…

"YARALI BİR HAYVAN GİBİ KAÇTIM"
- Bodrum’da büyük bir kavga ettik. Bir teknedeydik, birilerinin doğum günü vardı. Birden çekip gitti. Beni orada yalnız bıraktı, yanımda para da yok, kimseyi tanımıyorum, nasıl taksi bulacağımı bilmiyorum, bir de yanımda Almanya’dan gelmiş bir kız arkadaşım var. O da çok şaşırdı. Perişandım. Gözlerinin altı çökmüş bir kadın, şu andaki halimden de yedi kilo daha zayıf. Sonra ıstanbul’a döndüm, otel odama girdim, Allah’tan arkadaşım Anna yanımdaydı, çünkü yine Antalya’daki gibi kendimi yok etme duygusuna kapıldım. Baktım ki, gerçekten de kendimi öldürmeye niyetleniyorum, “Kendimi bu kaostan kurtarabilmek için buradan gitmem lazım” dedim. Herkes benim kötülüğümü istiyor, herkes beni kullanıyor gibi düşüncelere kapılmaya başlamıştım. Kimseye güvenmiyordum. Doktorlar da “Tedavi görmen lazım!” dedi. 

5 yaşındaki bir çocuk gibi, daha doğrusu yaralı bir hayvan gibi kaçtım… Canımı kurtarmak için… 

"HERKESİN SÖYLEDİĞİNİ SÖYLEDİM"
Fenaymış! Ama sonra eski sevgilin, yaşadığın ‘tükenmişlik sendromu’ sanki sadece ağır çalışma şartlarından kaynaklanmış gibi bir röportaj verdi… 

- O olay da şöyle oldu. Beni aradı, “Herkes beni arıyor. Sağlık durumu hakkında sorular soruyor. Çok samimi bir gazeteci arkadaşım da aradı…” dedi. “Tedavi görüyor, gittikçe iyileşiyor diyebilirsin” dedim. Sonra verdiği röportajı gördüm. O da ne! Çalışma şartlarım korkunçmuş. İnsanlık dışıymış. Her şey bu yüzdenmiş. Aldığım para da azmış. Sette bayılmışım! Filan falan.
Editör: Barış Köksal