Bazı gidişler kalanlara verilen cezadır

Sene 1938, 10 Kasım...

İstanbul Üniversitesi’nde saat 9'u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir alman profesör var, Hukuk Fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:

- "Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?"

- "Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın."

İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:

- "Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki... der." 

Fransız Profesör Maurice BAUMANT’de O’nu anlatırken “Eski Osmanlı imparatorluğu bir hayal gibi ortadan silinirken, milli bir Türk Devleti'nin kuruluşu, bu cağın en şaşırtıcı başarılarından birisidir. Mustafa Kemal, yüce bir eser ortaya koymuştur. Atatürk'ün parlak başarısı bütün sömürgeler için bir örnek olmuştur.” demiştir.

En son 10 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı’nda bulunmuştuk ailecek. Ata’yı orada anmak istedik. Bahçesinde vatandaşlarımızdan çok Asya kökenli insan vardı Dolmabahçe’nin. Sanki Japonların, Korelilerin Ata’sıydı, sanki onların bağımsızlığı ve milli mücadelesi için nefer olmuştu. İçinde vatan millet sevgisi olan, minnet duygusuna yabancılık çekmeyen, aklı, vicdanı günlük çıkarlardan önde gelen her vatandaşımız yarın yüreği bir Japon’dan, Koreli’den Azeri’den daha fazla sızlayacaktır diye umuyorum.

Kültüründe yaptığı işte değil sahtekarlık, hata bile yapsa bedelini “harakiri” yapmak suretiyle canıyla ödeyen toplumların vatandaşları bile onca erdemli, onca düzgün, çalışkan, vatanı ve vatandaşı için yararlı işler yapan, tutarlı yöneticilerine rağmen “lider” konumuna Atamızı koyuyorsa; “Atatürk” ismini çok çok iyi yazmalıyız beynimize yüreğimize ve yarınlarımıza…

Yarın yine hüzün dolacak içimiz, yine titreyecek ellerimiz, gözlerimiz nemli ve yutkunamayacağız, yine yoğun bir özlem, yine engel olamayacağımız gözyaşlarımız özgürlüğü yanaklarımızdan süzülerek bulacaklar. Engel olmayacağız, olamayacağız buna. Yine Trablusgarp’a gideceğiz, yine Çanakkale’de destan yazıp Anadolu’ya geçeceğiz ve adım adım dolaşacağız Amasya’yı, Erzurum’u, Sivas’ı…

O gün cebindeki saate çarpan şarapnel parçası bile ihanetin kenarından dönmüş, onu bizlere bağışlamış ancak bugün yeniden duruma vaziyete göre yazılan “yeni Türkiye’nin yeni tarihi” neresinden tutarsanız tutun ihanet batağına saplanmışların günlük siyasi çıkarlarına paralel yalan ve iftiralarla dolu olması neden muasır medeniyetler seviyesi olan çizgimizden çok çok uzaklaştığımızın fotoğrafı niteliğindedir. Ulu önder yarınlara bakar ve ona göre stratejilerini belirler ve uygulardı. O’nu kendine rakip görenler ise maalesef yarına göre kendilerini planlamaktalar, önce yarın ve yarını kurtardıklarında ise ertesi gün…

Zaman 10 Kasım 1938’de saat 9’da durmadıysa dünyanın kaderini değiştiren Ulu önderi ve O’nun fikirlerini, düşüncelerini yaşamayı hak etmediğimizdendir. Rahmet diliyorum. 09.11.2016
 
Editör: Barış Köksal