Önceki yazıyı; “neden Türkiye’ de ne zaman şiddet dili öne çıksa birilerinin aklına Sri Lanka geliyor?” “Sri Lanka ile Türkiye’ yi benzer ve farklı kılan koşullar, örgütler, çatışma nedenleri ne?”sorularıyla noktalamıştım.
Devam edeyim kaldığımız yerden…
Soruların cevabı için Sri Lanka’ yı ve çatışmaları yaratan, besleyen fay hattını anlatmak gerekiyor.
Sri Lanka tıpkı ana kara Hindistan gibi İngiliz emperyalizminin sömürdüğü, özellikle de, Kızıldeniz’ den Hindistan’a ulaşıp baharat ve ipeği imparatorluğa taşımak için Bengal körfezinin güvenliği açısından imparatorluğun yüz yıl boyunca vazgeçemediği dünyanın en stratejik birkaç boğazından birine hâkim ada…
Hindistan bağımsızlığını 1948’ de kazanıyor ama baharatı ve özellikle de çayı nedeniyle İngiltere hegemonyasının vazgeçilmezi Sri Lanka’ nın çilesinin dolması 1972’ de mümkün oluyor.
Ülke bağımsızlığını kazanıyor ama huzura eriyor mu?
Ne gezer? …
Yaklaşık 21 milyon nüfuslu ülkenin dörtte üçü olan Sinhaliler kendilerini bu toprakların asli unsuru ve kurulan devletin birinci sınıf vatandaşı görürken, diğer unsurları yok saymaya, asimile etmeye başlıyor. Zulme baş eğenler de var ama Tamiller dirençli çıkıyor. Nüfusun yaklaşık %15’i Tamilce konuşuyor ama yoğun baskı ve sistemli asilime yöntemleri nedeniyle etnik olarak kendisini Tamil olarak tanımlayanların oranı %10-11 civarında…
Peki kavga ne zaman başlıyor?
Sri Lanka’ nın bağımsızlığını kazandığı 1972’ de yapılan ilk anayasayla…
Anayasa ile kavga nasıl başlar sorularına Türkiye yabancı değil aslında.
Tıpkı “Türkleri asli unsur” görenlerin Kürtlerin ana dillerini konuşmalarına ve kültürel kimi haklarına karşı çıkması, anayasal engeller çıkarması gibi, Sri Lanka’ da bağımsızlığın ardından yapılan ilk anayasada Sinhalilerin dini olan Budizm resmi din olarak ilan ediliyor…
 Bundan da önemlisi; İngilizlere karşı ortak mücadelede yer alan Tamillerin Tamilce’ si resmi dil olarak anayasaya girmiyor. Bu ise pratikte Tamilleri daha okul çağında ikinci sınıf konumuna itiyor. Ve Örneğin bir Tamil’ in resmi dille yapılan Üniversite sınavlarını aşması ve okula girişi neredeyse imkânsız hale geliyor. Örnekleri hayatın her yanına yaymak mümkün: Konuştuğunuz dil resmen kabul görmediği için devlet dairelerinde iş bulmanız, hastaneye gitmeniz bile birinci sınıf Sinhali’ ye göre daha zor.
Demografik oranlara varıncaya kadar anlattıklarım aşina geldi değil mi?
Ben Sri Lanka diyorum ama vicdanı kurumamış çoğu insanın yüz yıllık Türkiye yolculuğuyla benzerlikler kuracağı, dersler çıkaracağı bir öykü bu…
Ve kuruluş döneminde en doğal haklarını alamadıkları gerekçesiyle Tamiller içinde filizlenen Tamil Kaplanları, ülkenin kuzeyinde kalan ve zaten doğal toprakları olan bölgede bağımsızlık savaşı başlatıyorlar, yıl 1983…
O dönem tüm dünyada halkların ulus devlet yaratma akımının moda olduğu yıllar.
Berlin duvarının yıkılması, Sovyetlerin dağılması, tek kutuplu dünyanın yeni hükümranı ABD’ nin yeni dünya düzeni ve bu modelde ulus devletlerin cazibesini yitirmesi yabancısı olduğumuz mevzular değil ama birebir yaşanıyor Sri Lanka’ da…
Ve bir süre sonra kavga yorgunu devlet ve Tamil Kaplanları bir masa etrafında oturup sorunları görüşerek çözme noktasına geliyor.
Aralık 2001’ de yapılan seçimlerin ana argümanını da Tamil Kaplanları ile müzakere oluşturuyor.
İktidara talip iki büyük partiden UNP öncülüğünde oluşan geniş cephe “Tamil Kaplanlarıyla görüşüp sorunu barış içinde çözme” vaadiyle giriyor seçime.
İktidardaki Freedom Party ve dönemin Başbakanı Wickremanayake ise tüm kampanyayı UNP’ nin seçimi kazanması halinde ülkenin bölüneceği iddiasıyla götürüyor.
Savaş yorgunu Sri Lankalılar savaş naraları atan iktidardaki FP’ ye değil, barış diyen UNP’ yi tercih ediyor. UNP iktidarı alır almaz sözünü tutuyor ve ateşkes ardından barış görüşmeleri başlıyor.
Görüşmelerin çerçevesi basit ama anlamlı bir cümleyle çiziliyor:
“Ülkenin üniter yapısı korunacak ama Tamillere siyasal, kültürel tüm hakları verilecek”
Ülke ateşkesin nispeten huzurlu ortamında yaklaşık 2 yıl süren görüşmelerin sonuçlanmasını sabırla bekliyordu savaş ilahları da boş durmuyordu elbet…
Ekonomik sorunlar, halkın genel memnuniyetsizliği ve benzer sorunlar derken, 2004 seçimlerinde sandıktan “ülkeyi bölüyorlar” çığırtkanlığını yıllardır sürdüren FP iktidarı çıktı.
Yetmedi, Endonezya depreminin tetiklediği tsunami Tamillerin yaşadığı bölgeyi vurdu ama dünyanın her yanından gelen yardımlar bile adil dağıtılmadı…
Ve hepsinden önemlisi değişen dış konjonktür nedeniyle Sri Lanka-Hindistan arasında Tamillerin kontrolündeki kuzey bölgesine yönelik Bush’ un çılgın neoconlarının hesapları da değişmişti.
İki yıl gelgitler yaşadı ülke ve derken 2006 seçimleri “ülkeyi böldürmem” diyen FP ve lideri Wickremanayakeka’ ya iktidar yolunu açtı. FP’ nin savaş lobisi ve ABD neoconları kökten çözüm! Stratejisini sahneye koyarken Tamil kaplanları da “pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” misali başlatılan büyük yangına körükle koştular.
Ateşkes bir kez daha rafa kalktı. Ordu tüm gücüyle ve her türlü aracı kullanarak kuzeydeki Tamillerin üzerine çöktü. Militan sivil demeden en az 50 bin sivilin bedelini canıyla ödediği “ toptan yok etme” adımıyla bölge tümüyle temizlendi! 
Üç yıl içinde kurban isteyen savaş ilahlarının bile yeter diyeceği kanlı dönem sonunda 2009’ da ordu-iktidar güç birliği kesin zaferi ilan etti ve tüm dünyaya belki de ilk kez “terörizmin barış masasında değil, askeri yöntemle ve düşmanı öldürerek yok edilebileceğini ispatladığını” duyurdu.
Evet, Tamil kaplanları geçici olarak yok edilmişti ama Tamil sorunu çözülmüş müydü?
Özellikle de geçmekte olduğumuz süreçte çok daha önem kazanan sorunun Sri Lanka cephesindeki cevabını bir sonraki yazıda ele almaya çalışacağım…