Sayıları gittikçe azalan yön göstericilerden biri olarak Mir Dengir Fırat' ın son kaleme aldığı "Türkiye’de Siyasi Partiler" yazısı ülkenin sorunlarına kafa yoran, nereye savrulmakta olduğumuzu merak edenlere her zamanki gibi deniz feneri niyetine ışık tutacak cinsten.

Üstelik teorisinden pratiğine bu alanda yeterince birikime deneyime sahip biri tarafından meselenin böylesine yalın biçimde ele alınması son bir ayda iktidarından ana muhalefetine iki partinin iki büyük kongresine tanık olan bizler için çok daha önemli ve anlamlı.

Fırat, Türkiye' de siyasetin tıkanmasına yol açan asıl önemli faktörün siyasi partiler yasası olduğunu vurgularken, demokratikleşme konusunda topu anayasaya atan mevcut siyasetçi takımına da çok önemli göndermede bulunuyor ve soruyor: "Hadi anayasa değişikliği konusunda Meclisteki sayınızı mazeret olarak gösteriyorsunuz. İyi de siyasi partiler yasası adı üstünde bir yasa ve bunu değiştirmek, demokratikleştirmek için anayasa benzeri bahaneye sığınmanızın inandırıcılığı var mı?"

Fırat yılların siyasi deneyimiyle çok önemli bir iddiada (bana göre iddiadan da öte tespit) bulunuyor ve "parti Liderleri sultası yaratan bu yasanın değiştirilmesinin hiçbir partinin gündemine girmediğini ve bundan böyle girmeyeceğini" ön görüyor.

Yine Fırat Türkiye' de siyasetin nasıl işlediğini pratik deneyimiyle o kadar güzel özetliyor ki, bu konuda da başka söze gerek bırakmıyor. Şöyle tanımlıyor "al gülüm, ver gülüm" sistemini:

"Siyasi partiler yasasına göre ilk kuruluş döneminde Belde, İlçe, İl Teşkilatları Genel Merkezin atamasıyla kurulur ve atanan bu kişiler yakınlarını partiye üye kaydeder, o üyeler teşkilatlarları, teşkilatlar büyük kongre delegelerini, o delegeler de üst kurulları ve Genel Başkanı “DEMOKRATİK YÖNTEMLE” seçmiş olur. Seçilen parti üst yönetimi daha doğrusu Lider artık TEK SEÇİCİ’ dir. Parti Taşra teşkilatı ve parti üyelikleri de artık işlevsizdir. Kaldı ki Merkez, her zaman Taşra Teşkilatını feshi edip yeni atama yapma hakkına sahiptir"

Durum bu olunca "tek seçicinin" Milletvekili, Belediye başkanı ve meclis üyelerini atamasından daha doğal ne olabilir? Ve daha da önemlisi genel başkanın belirlediği Milletvekili, milletin mi liderin mi vekili olur?

Bunları soran ve Türkiye' deki sistemi "kral çıplak" diye özetleyen Fırat herhangi biri değil, AK Parti' de yıllarca genel başkana vekâlet eden ikinci adam konumundaki "siyasi işlerden sorumlu genel başkan yardımcısı"

Fırat, yıllardır mevcut haliyle parti üyeliğinin ve daha da önemlisi işlevselliği sağlanmadıkça parti yerel teşkilatlarının çok ta anlamı olmadığını savunan biri olarak görüşlerini önemsediğim, her fırsatta sohbet etmekten keyif aldığım saygın bir isim.

Son yazısının ardından da hasbıhal ettik.

80 milyon nüfuslu ve gelişmiş demokrasiler arasında saygın yere sahip Almanya' da Sosyal Demokrat Parti 2013 resmi rakamlarına göre 513 bin üyeye sahipken, AK Partinin 8 milyon üyeye ulaşmasının tatlı gururu altındaki acı gerçekle ilgili de değerlendirmeleri oldu Fırat' ın...

Son yazısında konuyu ele alırken Demokratik ülkelerde parti üyeliğinin düzenli aidat, 1-3 yıl arası süren eğitim ve eğitim dönemindeki deneme üyeliğinden sonra asil üyeliğe geçiş süreçlerinin önemine değiniyor.

Bizde ise üyelik partide önünüze uzatılan bir formu doldurmaktan ibaret.

O nedenle Mersin' de 137 bin üyeye sahip olmakla övünen AK Parti 280 bin oy aldığı son seçimden sonra bile oturup nerede yanlış yapıldığını konuşamıyor. Partiye kayıtlı üye sayısıyla sandıktan çıkan oy arasındaki ilişkiyi, çelişkiyi masaya yatıramıyor.

Örneği Mersin' den vereceğim ama ülkenin her yanı neredeyse aynı durumda; Eminim bugün AK Parti Mersin teşkilatı 137 bin üyeyi 500 bine ulaştırsa, bundan ibret almaz, ancak övünme payı çıkarır.

Bu nedenle 30 bin kayıtlı üyeye sahip olduğu Akdeniz ilçe yerel seçimlerinde nasıl olup ta 36 bin oyda kaldığını sorgulamak, kimsenin aklına bile gelmez.

Son olarak ülkenin en önemli iki siyasi partisinin büyük kongrelerini izledik. İki kongrede de delege içinden geçene mi oy kullandı? Dayatılana mı?

Tabandan tavana doğru demokratik bir yapılanma söz konusu olsa sonuç yine böyle mi olurdu, partili üye özgür iradesini sandığa yansıtabilse nasıl bir tablo çıkardı ortaya?

Kısacası siyasi partilerde üyelik o üyeliğin yüklediği sorumlulukla, nitelikle değil kaba taslak sayıları gösteren nicelikle ölçülür. Öyle olunca liyakatin değil, sadakatin öne çıktığı kendimize özgü sistemimizle hapsolduğumuz çemberin içinde dolanır dururuz.

Seçimler kaybedilir, kazanılır ama izlediğimize gerçekten demokrasi denebilir mi?

Bugün 8 milyon üye sayısıyla övünen AK Parti günün birinde muhalefete düşerse ve bunun yanında yöneticiler parti il ilçe binasının kira, elektrik, su, telefon paralarını toplamak için üyelerden aidat toplamaya kalkarsa partide kaç aktif üye kalır sanıyorsunuz?

Sorunun cevabı Türkiye' deki demokratikleşmenin vardığı aşamayı, daha da önemlisi 70 yıllık çok partili sürecin bugün geldiği yeri ortaya koyan en önemli gösterge...