İşte Çukurova Expres Gazetesi Editörlerimizden Berivan Sürğit'in, Akdeniz Belediye Başkan Yardımcısı Bedrettin Gündeş ile yaptığı o özel röportaj;

Akdeniz Belediyesi'nin faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Akdeniz Belediyesi olarak,  birçok alanda hizmetlerimiz devam ediyor. 3 Merkez İlçe Belediyelerinin topladığı atıkların toplamı kadar çöp toplama işini her gün düzenli olarak gerçekleştiriyoruz. Sadece 1 gün değil, 1 saat bile geciktiğimiz zaman şikâyet alıyoruz. Kentin merkezi olması, sanayi, tarım, lojistik ve ticaretin yoğun olması nedeniyle yükümüz daha ağır.  Sosyal çalışmalarımız her mahallede devam ediyor. Restore ettiğimiz eski Mersin evlerinden birinde Kültür müdürlüğümüz çalışmalarını sürdürüyor. Yine Hadra hamamını restore ederek gençlerin sosyal çalışmalarının hizmetine sunduk. Bu sanat evlerinde şan, keman, gitar, saz kursları sürdürülürken, tiyatro eğitimine büyük ağırlık veriliyor. Kent merkezinde her türlü sanatsal faaliyetlerimizi sürdürmek üzere çok amaçlı bir kültür merkezi projemizin çalışmaları devam ediyor. Yeni oluşturduğumuz mahalle evlerinde spor, sağlık, sanat, iş geliştirme gibi konularda eğitim, kurs çalışmalarıyla her türlü etkinliklerimiz devam ediyor.

Yurttaşlarımızın daha sağlıklı alışveriş ihtiyaçlarını gidermek üzere, semt pazarları çalışmamız devam ediyor.  Spor alanında büyük bir başarı örneği sergiliyoruz. Demokratik Belediyeciliğin gereği olarak Akdeniz Belediye spor Kulübünü özerkleştirmiş durumdayız. Belediye spor dan  isteğimiz centilmence spor yapmak, düzeyli, disiplinli bir anlayışı hakim kılmaktır. Gençlerimizi daha üretken ve sağlıklı yetişmelerine yön vererek, her türlü kötü alışkanlıklardan korumaya çalışıyoruz. Spor Kulübümüz, 4 yıldır üst üste Türkiye’nin en centilmen takımı seçiliyor. Son yıllarda Türkiye genelinde ya 2. Ya da 3. Oluyoruz. Bu yıl Akdeniz Belediye spor Türkiye şampiyonu olarak büyük başarı elde etti. Sporun birçok alanında aynı başarıları elde ediyoruz. En ücra mahallelere kadar asfalt dökmeye başladık. Yeni yollar açıyoruz, metruk binaları yıkıyoruz, yeni parklar açıyor ve eskilerini onarıyoruz. Özellikle kent merkezinde bahçe ve barış mahallelerinde kentsel dönüşümü başlatmış bulunuyoruz. Kentsel dönüşümde değer tespitleri yapılarak çalışmalar devam ediyor. Büyükşehir bu konuda kendi meclisinden karar çıkararak yetkiyi Akdeniz Belediyesine verdi.

Kentsel dönüşümle çarpık yapılaşmanın önlenmesi büyük önem taşıyor. Bu proje hayata geçtiğinde rol model olabilir. Bütün sağlıksız yapıların çarpık bir şekilde geliştiği mahallelerde aynı modelle dönüşüm sağlanabilir. Önce bunun pratikte örneğini sergilemek istiyoruz. Bu çalışmalarımız demokratik Belediyecilik anlayışımızla örtüşmesi için çaba harcıyoruz. Bu konuda çok başarılı olduğumuzu tabi ki söylemiyorum Ancak büyük bir gayret var. İnsan yaşamına uygun mekânlar yaratmak için önce planlamanın sağlıklı yapılması gerekir. Akdeniz Belediyesi olarak, Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanmakta olan planların tümüne katılıyoruz ve önerilerimizi sunuyoruz.  Bu arada son derece sınırlı gelirlerimize rağmen personele ve esnafa borcu en az olan belediyeler arasındayız. Gelirlerimizi çok iyi seviyeye getirerek harcamalarımızı da stratejik hedeflerimiz doğrultusunda yapıyoruz.

Mersin'deki Belediyecilik anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mersin’deki Belediyecilik anlayışı, Türkiye genelinde vasatın altında bir seyir izliyor. Topoğrafik olarak kentleşmeye çok müsait olmasına rağmen, bir o kadar da çarpık bir kent yapılanması içinde. Belediyeler arası koordinasyon son zamanlarda biraz gelişse de, birlikte kent problemlerini çözme konusunda istenilen düzeyde olmadığını söyleyebilirim. 2,5 yıla yakın bir zaman geçti. 2,5 yıl sonra dönem tamamlanacak. Geriye dönüp baktığımızda, birkaç battı-çıktı ve kavşak düzenlemesi, yolların asfaltlanması, park bahçe işleri, şarkılı türkülü festivaller vs. gibi, rutin belediyeciliğin dışında bir şey yapılmadığını göreceğiz. Gidişat bunu gösteriyor. Ulaşım konusunda ciddi bir çalışma yok. Her gün trafiğe 20 yeni araç giriyor. Ayda 400 araç yapar. Yıla çarptığınızda 4800 araç. Yeni yollar açamazsak, kenti sağlıklı bir imar planı doğrultusunda yeni yaşam alanlarına taşıyamazsak, tabi ki, hiçbir şey değişmemiş olacak. Hastane caddesi aynı, Kuruçeşme aynı, Demirtaş aynı, Alsancak,  Çavuşlu, Kurdali, Mevlana, Çay –Çilek mahalleleri aynı kalacak. Bu gidişle Mersin’in bir değişim ve dönüşümü yaşaması mümkün değil.  

Mersin 1,5 yıl sonra havaalanına kavuşacak bu çok önemli bir gelişme. Ayrıca, Mersin-Antalya karayolu 2017’nin sonunda tamamlanacak ve aradaki mesafe 4 saate düşecek. Bu arada hızlı tren projesi ve limanın büyütülmesiyle lojistik alanda da büyük gelişmeler olacağı görülüyor. İşte tüm bu olumlu gelişmelere karşı kentimiz bu gelişmelerin gerisinde kalmamalıdır.  Bu altyapı yatırımları tamamlandığında kentimizin de buna hazır olması lazım. Tüm bu gelişmelere uygun olarak, imar planlarının da kentin gelişimi açısından çok iyi kurgulanması şart. Yeni yaşam alanları, kuzeye açılan yeni caddeler, yeni meydanlar, hafif raylı sistem, deliçay ve müftü derelerinin ıslahı ve rekreasyon alanları, kooperatifleşme şeklinde istihdam yaratacak işletmelerin yaratılması, kentin bütün envanterini çıkaracak coğrafi ve dokümantasyon kent bilgi sistemleri, arıtma, doğalgaz ve yetersiz olan kanalizasyon çalışmalarının başlatılması lazım. Elbette yapılan bir takım rutin işler var. Ancak yeterli değil.

Bu kentte;  kavgayla, demagojiyle, işleri zamana yaymayla, üç beş kavşakla halk memnun edilemez. Suçu başkalarında aramak ta bir fayda sağlamıyor. Beklenti çok yüksek tutuldu ve vaatler verildi. Yurttaşlar yapılan hizmetleri takip ediyor. Aksayan yönlerini de çok iyi görüyor tabi. Özellikle Otogar probleminde yurttaşların mağduriyeti büyük hoşnutsuzluk yaratıyor. Önyargısız, iyi niyetle ve konuşup-tartışarak çözülemeyecek sorun yoktur. Belediyecilik bir insanın doğumundan ölümüne kadar bütün yaşamıyla yakından ilgili bir kurumdur. Bu kurumu demokratik bir yerel yönetim anlayışıyla sürdürmek en doğru olanıdır. Aslında belirtildiği üzere, Belediyecilik yeryüzünü kurtarma hareketi olarak görülmektedir. Kısacası Mersin Belediyecilik konusunda makûs talihini bir türlü yenemedi.

Mersin'in gelişimindeki engel nedir? Sizin çözüm önerileriniz var mı?

Mersinin önündeki en büyük engel kent yöneticilerinin, mesleki ve sivil toplum kuruluşlarının ve iş insanlarının benmerkezci düşünce ve tarzlarından kaynaklanan iletişimsizliktir. Her kurum kendi açısında doğrularını dayattığı için, birlikte hareket etme, sorunları birlikte tartışarak çözme konusunda çok yetersiz kalınıyor. Bir araya geldiklerinde birbirlerine methiyeler düzerler, arkada veryansın ederler. Bu çoğunlukla böyledir. Bunun nedeni de az gelişmiş siyasetin dar alana hapsedilmesi, görgüsüz sermayenin çıkarcı ve tutarsız tarzı, hükümet’in uygulamalarından kaynaklanan yandaşlık ya da paralellik korkusudur.  Yer seçiminde son derece yanlışlık yapılan nükleer konusunda bile görüş farklılığında uçurumlar var. Konu konuşulmadan, tartışılmadan, yer seçimi konusunda gerekli bilgiler alınmadan devlet politikasıdır denilerek uygulamaya geçildi. Karşı çıkanlar ise, aynı yüzler, aynı sloganlarla sayıları yüzü aşmayan protestolarla bir varlık gösteremediler ve inandırıcı olamadılar.

Hükümetin politikasıdır diye yandaşlar yanaşmadı, ilgisiz yığınlar ise adeta uzaktan ne oluyor burada gibisinden tavırlarla, olaylara hep duyarsız kaldılar. 1 milyon 700 bin nüfuslu bir kentte 100 kişi toplanır olayı protesto ederlerse, tabi ki uygulamacılarda büyük cesaret alırlar. İşin başında 150-200 bin kent yurttaşı kendi geleceğini, çocuklarının geleceğini düşünerek yürümüş olsalardı, farklı bir durum ortaya çıkabilirdi. İş işten geçtikten sonra aman yaman demenin anlamı da kalmıyor. Bugün beklide Büyükşehir belediyesinin 50.000 lik çevre planına nükleer santralin yerini işaretleme tartışması olmayacaktı. Şimdi, “ Nükleer santralin yerini çevre planına işaretlemezseniz bizde bir kısım tarım alanlarının imara açılmasına bakanlıktan izin alamayız” tartışmalarıyla beklide süreci tekrar uzatmış olacağız. Kentimize yatırımların gelmemesi, imarsızlıktan dar alanda bocalaması, İnşaat sektörünün bu yüzden can çekiştiği kimin umurunda. Önce siyasetin dar kalıpları arasına sıkışmış çaresiz bürokrasi, sonra karşılıklı tavizlerle doğruların ötelenmesi.  Bizde işler böyle yürüyor.  İşin gerçeği ise, bir kayseri, bir Konya, bir Antep pratiğinin nasıl şekillendiğini, nasıl birliktelik yaratarak kentin her alanda önünün açıldığının bilincine varamayışımızdır. Bizdeki anlayışın özeti ise,  Varsa yoksa ben, biz, bizim gibi çıkar üzerinde şekillenen yaklaşımlarımızdır. Kendimce hem sivil toplumcu, hem yerel yönetici, hem de kentsel gelişim alanında yaptığım çalışmalarla şu önerimi sunabilirim; Önce kentte yaşamak yetmiyor, Kentli olmaktır asıl olan. Sorunlara duyarlı, geniş ufuklu, ben değil, biz ya da hepimiz diyebilen bir anlayışın öncelikle hakim olması lazım. Başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, üniversitenin, ilgili meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının, ilçe belediyelerinin, kent bilimcilerinin içinde olduğu bir kurulun oluşturulması lazım. Bu kurul,  başta kentin her alanda bir envanterini çıkarması ve bu doğrultuda kentin ihtiyaçları, gelişim aksları, büyüme hızı, ekolojik yapısı değerlendirilerek sağlıklı ve sürdürülebilir bir imar planı hazırlanmasına öncülük etmelidir. Büyükşehir, kapsayıcı, toparlayıcı, ön açıcı bir tavırla kent dinamiklerini bir araya toplama konusunda daha avantajlı.

Büyükşehir Belediyesinde olan yetkiler Başbakanda yok. Hizmet etme konusunda hiçbir engel yok. Hükümetten değilim diye bir bahane olmamalı. Diyarbakır Kayapınar örneği, Eskişehir örneği ortadadır. “Marka Kent “   “Ris Plas”  söylemleriyle olmuyor. Kendin yap kendin boz misali toplantı ve çalıştaylarıyla bu iş sonuç vermiyor, devamını getirmek ve sürekli gündemde tutmak lazım. Bu algıyı yaratmak için çok çalışmak ve kent sorunlarını, “Birlikte tartışarak ortaklaşma, büyütme, geliştirme” pratiğiyle mümkün olabilir.  “ Mersin’in önündeki engeller, Kentin önünü tıkayanlar” algısını ortadan kaldırmak lazım. En basitinden çok milyon dolarları bazen öncelik taşımayan işlere harcıyoruz. 50 milyon tl. kent merkezindeki tarihi yapıların kamulaştırma, restorasyonuna ayrılması durumunda, kent merkezinin dokusunun değişeceği, esnafın nefes alabileceği ve aynı zamanda Çamlıbel’in eski cazibesini yakalama şansının olabileceği ortadadır. Yine en basitinden kent merkezinde çok az sayıda kalan limon ve portakal bahçelerinin kamulaştırılarak, kent merkezinde milli park olarak değerlendirilmesi, gelecek nesiller ve kent bilimi açısından en büyük hizmetler olamaz mı?

Mersin'de neden belediyeler bir bütün haline gelemiyor?

Mersinde belediyelerin bir araya gelmeme gibi bir sorunları yok. Her ay Belediye Meclisi toplanır ve bütün belediye başkanları ve meclis üyeleri bir araya gelerek kentin sorunlarını tartışır ve kararlar alırlar. 13 ilçe belediye başkanı ve meclis üyeleri isterlerse çok güçlü bir dayanışma içinde kentin tüm sorunlarını halkın istemleri doğrultusunda çözebilirler. Sadece halkın çıkarını, kentin çıkarını düşünerek, çevre duyarlılığı göstererek yol alsalar, çok olumlu hizmetler ortaya çıkar. Büyükşehir Belediye Meclisi her toplantısında, imar plan tadilatlarıyla meşgul olursa sonuçta mevcut durum gibi olur. Çok iyi niyetle olaya yaklaşanların da oylamada etkisiz kalması, işlerin daha da kötüye gitmesine neden oluyor. Bu konuda kentin mülki amiri olarak İl valimize de büyük görev düşüyor tabi. Kaçamak güreşenleri sık sık toplantıya çağırarak kentle ilgili yapılanlar hakkında, kent halkının bilgilendirilmesine vesile olabilir. İl koordinasyonunda olduğu gibi, tüm belediyelerin de 3 ayda bir toplanarak “ Yerel Kent Koordinasyonunu” adı altında toplayabilir. Her belediye kendi sorunlarını, stratejik planlarını ve hedeflerini gündemleştirebilir, çalışmalarını anlatabilir, sunumlarını aktarabilir. Ve her belediye kendini anlatırken bir başka belediyeye örnek olabileceği gibi, eksikliklerini de görebilir. Kentimizin sorunları bir bütün olarak ele alınmalıdır. Hiçbir ilçenin sorunu bir diğerinden bağımsız değildir. Dayanışma kültürü, birlikte hareket etme kültürü oluşturmadan ileriye gitmek olası değildir.

Türkiye'nin son dönemdeki gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye son yıllarda tarihinin en sıkıntılı yıllarını yaşıyor. Uluslar arası yalnızlık, ekonomideki durağanlık, demokraside geriye gidiş, kavga, gürültü gibi olumsuzluklar büyük acıların yaşanmasına neden oldu.   Hoşnutsuzluk, dışlanmışlık duygusu ve en önemlisi bölünme paranoyası gelişti. Algı yönetimiyle bu olumsuz gidişata toplum adeta alıştırılmak istendi. Dünyada bu kadar iç içe geçmiş halklar topluluğu olan bir ülke bulamazsınız. Birlikte yaşama duygusu çok gelişkin olmasına rağmen, son yıllardaki yanlış yönetme tarzının getirdiği problemler aidiyet duygusunda büyük kırılmalar yarattı. Bu son derece tehlikeli bir gidişat olarak Türkiye’ye büyük zarar vermektedir. Kimse kendini sağa sola atmasın. Hem ekonomide, hem de siyasal ve sosyal alanda birlikte yaşamanın, birlikte üretmenin, birlikte mutlu olmanın günümüzde bir tek yolu var. O da, eksiksiz bir demokrasidir. Bunu yeniden keşfetmeye gerek yok. Dünyadaki pratik yaşam bunu alenen göstermektedir.

Bu anlayışı radikal bir hayat tarzı olarak sosyal yaşama uyarlayamazsak, hep huzursuzluk yaşar ve insanlarımıza, ülkemize yazık etmiş oluruz. Her ülke maalesef kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek, bir başka ülkenin sıkıntı çekmesine neden olabiliyor. İnsanlık tarihi hep bu çıkar ilişkileri yüzünden büyük belalar geçirmiş, yıkımlar, savaşlar yaşayarak büyük acıları da beraberinde getirmiştir. Medya ayrışmayı, kavgayı, kin ve nefreti kaşıyacağına, birlikte yaşama arayışlarını önceliğine almalı. Korkunu ecele faydası yok. Hepimiz birden kaybediyoruz. Birileri de elinin içini ovuşturuyor. Gelecekte çocuklarımızın geriye dönüp baktıklarında bizlerden utanmamaları için, gereksiz kavgalara, inatlaşmalara, birbirini yok etme anlayışına son vermeliyiz.

İnsanca yaşamadıktan, huzurlu olmadıktan, yoksulluğu yenemedikten, paylaşmayı bilmedikten, vicdani muhasebeye kendimizi tabi tutmadıktan sonra;  yandaş ta olsan, paralelci de olsan, yurtsever de olsan,  bölücü de olsan, Atatürkçü de olsan hepsi boş. İnsanlar insanca yaşamadıktan sonra şucu olsan ne yazar, bucu olsan ne yazar. Bu dünya, bu ülke, bu çevre hepimizin. İnsani genlerimizi ön plana çıkardığımızda çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur aslında. Ah bu hırs aklın önüne geçmese her şey nasıl da düzelecek.  Ama Lanet olsun!  Her insanın içinde ki şeytan rahat durmuyor ki. Bu şeytanı içimizde tutamadığımızdan,  bazen çok aktif oluyor ve insanlığı yerle bir edip geçiyor.
Editör: Barış Köksal