Pasifiklerde ve Çin denizinde tansiyonu gittikçe yükselen büyük oyunu bir yana bırakıp kendi bölgemizdeki kısa paslaşmalara dönecek olursak. ABD' nin bugünkü açıklaması tam bir şoktur ve savaşma iradesi kalmamış Irak ordusundan ABD' nin umudunu kesip tümüyle "ne haliniz varsa görün" tavrıdır.
Gelin o zaman bu ABD itirafı ışığında sorulmamışları soralım, soruların cevabı aslında kendi içinde saklı ama yine de bir yerlerinden anlatmaya başlayayım.
ABD "sizin ruhunuz bitmiş, savaşmaya mecaliniz yok" derken Irak ordusuna ve Bağdat' a “tükenen mecalinize doping te benden” demiyor. Ya ne diyor?
"Savaşacak iradesi kalmayana benim elimde o iradeyi verecek ne merhem, ne de aşı var. Bundan sonra IŞİD ile siz (siz derken de şia örgütlenmesi bir orduyu işaret ediyor) baş başasınız. Savaşacak olan da, zafer ve hezimetin tadını ve bedelini de ödeyecek olan sizlersiniz.”
Yukarıda haritayı konuşturup Ramadi' nin sadece Bağdat değil Kerbela ile sınır olduğu gerçeğine boşuna dikkat çekmedim. Bu durumda bugüne kadar Ortadoğu’da gizli ve mahcup yürütülen IŞİD ve karşıtı cephe arasındaki savaş artık bundan böyle açık biçimde ve tarafları, savaşçılarıyla da bir Sünni-Şii mezhep savaşıdır. Bir Arap- Farisi savaşıdır ve bölgeyi yeniden belirleyecek bir yanında Suudi Arabistan-Mısır lokomotifliğindeki cephe ile Rusya ve Çin' in de yanında yer aldığı İran' dır...
Ve ABD Savunma Bakanının sonradan tevil etmeye çalıştığı bu acımasız “savaşacak irade kalmamış” tespitinden sonra Bağdat merkezi hükümeti ne dedi bilen var mı?
Yalan yazmaz ajanslardan okuyalım: Irak İçişleri Bakanı El Gabban, Russia Today'e verdiği mülakatta, “IŞİD'le savaşabilmek için Bağdat'ın Rusya'dan gelecek silah ve cephaneye gereksinim duyduğunu” belirtiyor ve ekliyor:  “Tek ülkeden gelen tek tip silahlara bel bağlayamayız, kaldı ki ABD’ nin bugüne kadar yaptığı silah ve teçhizat desteği de yeterli değil…”
Durum yorumlanmaya değmeyecek, söylenenler tercüme edilmeye gerek duyulmayacak kadar açık:
İran’ a karşı 10 yıl savaştırdığı Saddam Irak’ ının o kirli savaşın bittiği 1990’ da daha nefes almaya fırsat kalmadan Küveyt’ e girmesine göz yuman da, hemen ardından “niye girdin” diye dövmeye başlayan da ABD’ dir. (abdullahayan.wordpress.com sitesinde dönemin ABD Bağdat Büyükelçisi Bayan April Glaspie ile Saddam diyalogunu, Küveyt’i işgal için ABD nabzını ölçmeye çalışan Glaspie’ nin Washington onayıyla Saddam’ a ‘Küveyt bizim sorunumuz değil, sizin iç işiniz’ diyerek yeşil ışık yaktığını ancak işgal başladıktan sonra dünyayı başına yıkmaya kalktığını anlatan makalelerim var)
25 yıldır iliklerini kuruttuğu, parçaladığı, açlığa mahkûm ettiği ülkeyi şimdi icat ettiği IŞİD ile baş başa bırakırken, kendisine güvenip angajmana giren çoğu gizli açık müttefikini Obama doktrini* ardından boşa düşüren de…
Irak’ ı yakıp yıkarken ülke halkını trilyonlarca dolar borçlandıran ABD artık fiili olarak oyunun içinde yoktur ve yalnızlaşan Bağdat umudunu düne kadar karşı cephede yer alan Rusya ve İran’ a bağlamış görünmektedir.
ABD’ nin suya götürüp, susuz getirdiği yalnızca Irak halkı değildir. Bir koyup üç alma, üç günde Suriye’ yi zalim Esad rejiminden kurtarıp, islamiyetin yeni kurtarıcı hamisi olarak Şam’ da namaz kılma hayalleri kuran Erdoğan ve ekibi de en hafif deyimle terkedilmenin ızdırabını yaşamakta, çıkış için mucize aramaktadır.
Aslında Erdoğan' ın en büyük üzüntüsü ve hiddetinin önemli nedenlerinden biri budur.
Başlayan büyük ayrışma ve yaklaşmakta olan bin yıllık yeni savaşı işaret eden bu kavganın en önemli aktörlerinden biri olacakken, TSK komuta kademesinin de son günlerde resti çekmesiyle eli böğründe izlemek zorunda kalmasıdır.
GKB başkanı Özel' in ameliyatı da bu tartışmaların ve maceraperest "derin stratejilerin" dışında kalma gayretinin bir yansımasıdır.
Şimdi böylesine büyük ve bir o kadar da karmaşık tabloya bakıp Kürtler bu işlerin neresinde? diye soranlar olabilir. Barzani' nin ABD seyahatine GS şampiyonluğu kadar kafa yormayan bir ülkede bırakın cevabını sorunun kendisine bile kafa yoracak kaç kişi çıkabilir?
Ama sorunun cevabını ben geçen hafta vermiştim. Hem de öyle çok uzun analizler, tahlillerle falan da değil. Barzani' nin Washington ziyareti, Obama ile kendisinin şahsen ve karşılıklı heyetlerin verdiği pozlar ve hepsinden önemlisi Obama görüşmesi sonrası katıldığı düşünce kulübündeki toplantı sonrası yaptığı "Bağımsız kürdistan kurulacak" açıklaması...
Hiç kimse o itinayla kurulmuş ve her kelimesi dikkatle seçilmiş o cümlenin öyle "laf olsun, küp dolsun" cinsinden bir cümle olduğunu sanmasın.
Hele cümle ABD' de ve kravat renklerinin, oturulan sandalyenin, ayak ayaküstüne atma görüntülerinin her birinin derin analizler gerektiren mesajlar anlamına geldiğini biliyorsa, o cümle daha bir anlam kazanacaktır.
Peki, Irak'ın bugün yani 24 Mayıs 2015 itibariyle ölüm mesajı anlamına gelen ABD açıklamasından sonra Kürtler böylesi bir Irak merkezi hükümetini ne kadar ciddiye alır. 
Sakın kimse ABD' nin bugün Ramadi düşüşü ardından "ırak ordusunun savaşma iradesi yok" açıklamasının 15 gün önceki Barzani' nin "kürdistan devleti geliyor" açıklamasıyla nasıl bağlantısı olabilir gibisinden hem kör hem sersem sorularını dillendirmeye kalkmasın. Aynı ABD' de ve bu Irak'ın ölüm ilanı anlamına gelen ABD savunma bakanlığı açıklamasıyla Barzani' nin Kürt devleti duyurusu aynı stratejik derinliğin birbirini takip eden hızlandırılmış adımlarıdır.
Ve bizim stratejik derinlik kavramını sahiplenen hatta ortaya atılan her fikir, düşünce, projeye "onun da patenti bize aittir" gibisinden cümlelerle, her icadın sahibi ve fikir babası olduğunu iddia eden "seyyar tayyar"ı çağrıştıran "büyük ustaları çıktıkları yeni Türkiye yolculuğunda bu derin kırılmanın, bölgede başlayan küresel yangının neresindeler?
Hiç ilgisi olmayabilir ama ben en çok "Türkiye hiç bir ülkeye silah göndermemiştir" açıklamasını yapan Ak-Saray yarı başkan-yarı CB' sinin sözcüsü Kalın' ın altı kalın çizgilerle çizilmiş açıklamasını duyunca derin düşüncelere ve yeise kapıldım. İbrahim Kalın' a taşıdığı sorumlu mevkiye saygı gereği hadi inanalım da "silah taşıyan MİT TIR' larını Adana' da çevirip arayan, suçüstü halinin en önemli belgesi silahlarla ilgili tutanakları tutan güvenlik güçleriyle, o tutanak gereğince yasal soruşturma başlatan savcıları tutuklayan savcılar gerçeğini" nereye koyacağız. (İki bölüme ayırdığım yazının birinci bölümünün ardından bu ikincisini yayınlanması için gazeteye göndermeye hazırlanırken ajanslara belki de son yılların dünya çapında en büyük skandalının görüntüleri düştü. MİT tırlarına savcılık emriyle yapılan baskın, açılan kontayner kapıları ve gıda yardımı deklare edilerek yola çıkmış silah ve mühimmatı inkar edilemez biçimde ortaya koyan tablo. Merak eden görüntüleri de, aylardır inkar eden iktidarın en yetkin ağızlarının ne söylediğini de bulabilir. Ben sadece Erdoğan’ ın MİT Tırlarına operasyon düzenleyen savcılar hakkında Almanya dönüşü uçağına aldığı havuz medyası kalemşörlerine söylediği tek cümleyle ve ardından çok masum bir soruyla yetineceğim: “O savcılar, haysiyetleri varsa, MİT TIR'larında silah olduğunu ispatla mükelleftirler”
29 Mayıs 2015 sabahı Cumhuriyet gazetesinin bence yılın ödüllü haberciliğini yaparak yayınladığı görüntüler karşısında “o operasyonu düzenleyen ve silah bulduklarını açıklayan savcıların haysiyetini sorgulayan ve ispata çağıran Erdoğan bugün ne diyecek? Daha da önemlisi ne yapacak?
Ya yasaların kendilerine yüklediği sorumluluk gereği o operasyonu yapan savcıları tutuklayan irade ortaya çıkan görüntülerin ardından nasıl bir tavır takınacak? Konu sanılandan önemli ve Türkiye dışında bambaşka yerlerde mutlaka değerlendirilip, kimi can sıkıcı, yakıcı kararlar alınacaktır. Ben bununla yetinip asıl konuya, kartların karılıp yeniden dağıtıldığı bu tarihi sürecin en heyecanlı dakikalarına dönecek olursam;
Biz kısır döngümüze hapsolmuş, dünyadan habersiz kendi gündemimizle boğuşurken, o gündemin gölgesinde kalan çok daha ciddi bir gelişme daha oldu ki, yazmadan geçersem olmaz...
Bunca hengame arasında yine hafta sonu ABD' ye giden ve IMF ile anlaşmaya çalışırken kendisini kapının önünde bulan Yunanistan ekonomi Bakanının şu sözleri: "Yunanistan bugün itibariyle IMF' e borcunun tek sentini ödemeyecek durumdadır"
Şu yukarıda anlattığın Ortadoğu gelişmelerini, gelmekte olduğuna dikkat çektiğin mezhep savaşları ile Yunanistan' ın IMF’ e borcunu ödememesi arasında nasıl bir bağ kurdun da, böylesi birbiriyle ilgisi olmayan iki ayrı ve iki farklı konuyu nasıl birleştirip buraya bağladın?
Soruyu elbette duydum ama zaten hem sabırları hem gazeteyi hazırlayan arkadaşların sabırlarını yeterince zorladım. Bu yakıcı soruların cevaplarını da bir başka yazıda ele almaya çalışacağım...
Ama belki de o soruyu soranlar haklıdır, belki de hiç ilgisi yoktur. Benimkisi sadece Türkiye'den kaynaklı bir hüsn'ü kuruntudur,...
Acaba öyle midir? Tanık olduğumuz bunca gelişme biribirinden kopuk ve ayrı mıdır?
O soruların cevabına da gelecek sıra, ama başka bir yazıda...
*Obama doktrini derken Bush döneminde savaşı kendi organize ettiği güçlerle sürdürme, dünyaya filli jandarmalık yapma “şahin” stratejisinin yerini alan, “maşa varken elini yakma, bulacağın bölgesel müttefiklerle işlerini yürütmeye bak, ne pahasına olursa olsun, sıcak çatışmaya kara askerlerini sokma” anlayışını tanımlamaya çalışıyorum.