12 Eylülden kısa bir süre önce Anamur’a yerleşmiştim. Bu eşsiz güzellik ve zenginlikteki şirin Akdeniz kasabasına hayrandım.
Anamur için neler yapılabilir diye düşünüyordum.
Önce yörenin bir turizm broşürünün olmadığını görüp,  Anamur için ilk defa bir Almanca ve İngilizce broşür hazırladım ve kendim bastırdım.
Anamur’un gelişmesi için o zamana göre iki konu tespit etmiştim.

Birincisi turizmdi. Anamur Burnu’nun olduğu Anamurium bölgesindeki arazime 1000 yataklı bir turistik tesis için Mediteranean Clup’le irtibata girdim. Kum numunelerine varıncaya kadar birçok görüşme ve tespitlerde bulunduk. Her yönden beğendiler. Unesco ile ve Kültür Bakanlığıyla da proje ile ilgili görüşerek çalışmalara başladım.
Yani geçtiğimiz yıllarda Mersin’de yer arayan Clup Med’i ben 35 yıl önce Anamur’a getirecektim. 

İkinci konu Anamur yerfıstığıydı. Dünyanın en büyük ve parlak kabuklu yer fıstığı Anamur’da yetişiyordu. 38 adedi 100 gram gelen başka bir yerfıstığı cinsi dünyada yoktu. 
Tüm Avrupa’da çok rağbet görüyor ve Mersin’den ihraç ediliyordu. Ben de o yıllarda Anamur’da Mersin’deki ihracatçı firmaların mallarını hazırlamaya başladım ve bir taraftan da  Anamur’dan doğrudan  ihracatının yapılması yollarını araştırıyordum.
Tüm yerfıstığı ihracatı İtalya’ya yapılıyor, oradan da özellikle Almanya’ya gönderiliyordu. Almanya direkt Türkiye’den kesinlikle mal almıyordu. Bu konuyu Alman firmalarla irtibat kurarak araştırdım. Sonunda sebebini öğrendim. 1964 yılında Anamur İskelesinden bir gemi yer fıstığı Almanya’ya gönderilmişti. Çuvalların içerisinde yaş yer fıstığı olduğu için bir kısmı yolda bozulmuş, ayrıca bazı çuvalların içinden de ağırlık yapması için taşlar çıkmıştı. Bu olay üzerine Türkiye’den bir daha yerfıstığı almamaya karar vermişlerdi.
Benim ısrarım üzerine, tekrar bir deneme yapmaya karar verdiler.
Bu arada bir Amerikan firmasıyla kutularda Amerikan tipi fıstık tesisi yapma konusunda da görüşmeler yapıyordum.

Anamur için bir çok yeni fikir düşünüp, Turistik tesis, yerfıstığı ihracatı ve paketleme tesisi kurma çalışmalarını yaparken 12 eylül geldi…                                                           

Anamur’da askeri Hava Kuvvetlerinin bir radar istasyonu ve burada görevli bir miktar asker ve subay vardı. Aslında Anamur halkı ile çok fazla ilişkileri yoktu. Kendi lojmanları, askeri gazinoları vardı.

Herkesin benzer bir anısı olduğu gibi ben bir kontrolde kaba davranıldığı, ya da arabamdaki kitapların ne olduğunu anlamayan askerlerin yırttığı gibi, bir çoğunuzun başına gelmiş olayları ya da herkesin korku çektiği günleri anlatmayacağım.

Anlatacağım Hava Kuvvetleri ile bir ‘’toz’’ anlaşmazlığım.
12 Eylülün ilk haftasında Belediyeye el koyan subaylar, tek tek kasabanın bütün işyerlerini geziyorlar ve her iş yerine bir sebep bulup ceza yazıyorlardı. Sıra benim iş yerime gelmişti. İki subay ve üç asker geldiler. Evrakları kontrol ettiler. Her şey tamamdı.
O anda bir taraftan fıstık sınıflandırması yapan 50 kadar kadın çalışıyor, fıstıkları çuvallıyorlardı. Tabii yer fıstığı, topraktan çıkmıştı, tozluydu, her tarafta toz oluyordu. Subaylar her şey tamam ama burası tozlu dediler. Onlara tozlar silinse bile her çuval fıstık döküldüğünde tekrar toz olacağını, bunu önlemenin mümkün olmadığını anlatamadım. Ciddi bir ceza yazdılar. Artık sürekli gelmeye başlamışlardı. Toz var diye tekrar tekrar ceza yazıyorlardı.

İtiraz edecek, şikayet edecek bir yer yoktu.

12 eylülden kısa bir süre sonra Anamur’dan ayrıldım. Ayrılmamı ve hevesimin kırılmasını hazırlayan sebeplerden biriside buydu.
Mersin’e döndüm.  Bundan sonra yaptığım işlerde yaratıcı ve üretici olmamaya karar verip firmaların bölge bayiliklerini alıp, hazır mallarını satarak  ticaret yapmak kolaycılığıyla devam ettim.

Bu gün tekrar kentle ilgili fikirler üretmeye çalışırken hatırladığım bu 35 yıl öncesinin anısı belki de yaşamımı yönlendirip değiştiren olay olmakla beraber, bir çok insanın      12 Eylül anılarını düşününce, onların yaşadıklarına göre hiç önemsenemeyecek bir anıdır
35 yıl sonra bu gün bunu anlatabilmek bile olumlu…

HARUN ARSLAN