Yeni kent meydanıyla ilgili düşüncelerimi paylaşmak amacıyla başladığım makale, sözün Gümrük Meydanına gelmesiyle farklı bir mecraya döndü.
Hiç pişman değilim, kim sıkılır, kim okur, kim kaldırıp sanal çöp kutusuna atar soruları da umurumda değil.
En azından buza yazılmış gibi sanılsa da, siber ortama taşınan bir dizi yazı sayesinde tarih yoksulu Mersin de böylesi belge ve bilgilere dayalı araştırmanın bir gün merak edenlere yararlı olacağına inanıyorum.
Olmazsa da ne gam…
Adı üstünde buza yazılmış yazılar, erir gider… Geriye bir şey kalmış, kalmamış kimin umurunda?
Üç bölüm olarak düşündüğüm ve üçünü de tamamlayıp, yayınladığım yazı dizisinin ardından birkaç hususun farkına vardım.
İtiraf edeyim; gelen tepkilerin bazıları inanılır gibi değildi. Örneğin Gümrük Meydanının neresi olduğunu bile soran çıktı. Bu o soranların değil, tam da işlenen cinayeti örtmeye çalışan toplumsal hafızanın dumura uğrattığı tablonun ayıbı ve Mersinin neden bu halde olduğunu anlamaya çalışanlara anlatılacakların da özetiydi.
Oturup burada Gümrük meydanının yerini bile bilmeyenlere Mersin güzellemeleri yapacak değilim ama araştırma dizisini gözden geçirdiğimde çok önemli bir eksikliğin farkına vardım. İkinci yazıda söz verdiğim ve mutlaka anlatılması gereken, Belediye eliyle gerçekleştirilmiş Uluçarşı yağması ve ondan da önemlisi Yoğurt Pazarı…
Gümrük Meydanının kalbine hançer gibi saplanan ve cinayetle sonuçlanan Uluçarşı projesi tıpkı Yeni Cami’ nin yok edilmesi gibi Belediye patentliydi…
Ve yine Yeni Cami gibi “Yüzbaşı” lakaplı Muhittin Uyar zamanında başlatılıp, Kaya Mutlu döneminde tamamına erdirildi.
Uluçarşı’ nın yapılması, tıpkı Yeni Caminin yıkılması gibi, parasız belediyeye gelir sağlama düşüncesiyle başlamış, kısa zamanda da hayata geçmişti.
Örneğin Gümrük Meydanının altına otopark cinliği de aynı amaçlıydı.
Otoparkı işletemeyen Belediye bir süre sonra orayı Mersin İdmanyurdu’ na kaynak sağlaması için devredecek, o işin de bir süre sonra cılkı çıkınca kiraya verecekti.
Son yıllarda yapboz tahtasına dönen meydanı çevreleyen yolların trafiğe açılıp, kapatılmasına değinmiyorum bile.
Meydan demişken Mersine gelen tüm yabancıların ilk durağı olduğu günlerde, o meydanla özdeşleşen bir iki mekânı da anmasam olmaz.
Birinci mekân meydandan günümüze orijinal haliyle kalan tek eser olarak ta karşısında selam durmamız gereken ilk Belediye binası…
Bugün Uray Caddesinin meydana açılan son kavşakta ve mevcut Yapı Kredi Bankasının karşısındaki köşedeki mütevazı küçük bina… (1908’de Mersini ziyaret edip liman müjdesi veren dönemin Nafia Nazırı Cavit Bey, meydanda toplanan halka bu binanın balkonundan hitap edecek, cumhuriyet döneminde Maliye Vekili olan Cavit bey 1925’ te İstiklal mahkemesinde yargılanıp 1926’ da asılacaktır)
Meydana damgasını vuran ve yıllarca gelen yabancılardan tutun da Mersin’den herkesin ziyaret ettiği bir başka mekân ise bugün yerinde yeller esen ve Olimpiyat şampiyonu, kâinat pehlivanı Mersinli Ahmet’in (Ahmet Kireççi) kıraathanesi…
1950’lerde Mersine gelip te, sırf sırtı yere gelmez pehlivan Ahmet ile en azından el sıkışmak için o kahveye uğramayan insan az bulunur.
İyisi mi sözü tam burada 1951’ de ziyaret ettikleri Mersin ile ilgili izlenimlerini 9 Ocak 1952 günü sahip oldukları dönemin en etkili gazetelerinden Vatan gazetesinin Mersin ilavesinde paylaşan ünlü yazar Ahmet emin Yalman’ a bırakmak…
“Mersinli Ahmed’ in kahvesinde” üst başlığı altında “Newyork’ taki Demspey Barını andıran bir sporcu havası” spotuyla başlayan yazı şöyle devam ediyor:
Mersinde deniz kenarında önü bahçeli şirin bir kahve var. Burası dünya ağır sıklet şampiyonu Mersinli ahmedin kahvesidir.
Bütün iç duvarlar, memleketimizde muhtelif zamanlarda yapılmış olan yağlı ve yağsız güreşlere ait resimler, pehlivan fotoğrafları, güreş ilanları, olimpiyatlara ait resimlerle süslenmiştir. Mersinlinin yalnız ve grup halinde çekilmiş fotoğrafları arasında Londra’daki muvaffakiyetine ait birçok hatıralar var. Kahvenin kapısının üzerinde de olimpiyatların rumuzu olan renkli halkaları gösteren bir levha asılı. Bu kahve Mersinin en hareketli ve canlı bir topluluk merkezidir.
Her gün buraya yüzlerce kişi gelip kahve içer, Mersinli Ahmet onları güler yüzle karşılar, masadan masaya dolaşır, herkesle şakalaşır, herkese bir şeyler ikram eder.
Vatan ekibi olarak Mersine gidince, tabii ilk kahveyi Mersinli Ahmedin kahvesinde içti. Ahmet bizi görmekten memnun, yakında Amerikaya gideceğinden bahsetti. Amerikanın muhtelif şehirlerinde güreşmek üzere davet edilmiştir.
Kendisi daha evvel bir kere daha Amerikaya çağrılmış. Duvarlarda o zaman yapılan reklamları da gördük. Üzerinde “dünyada hiç kimsenin yenemediği en kuvvetli adam, harikulade Türk pehlivanı” gibi şeyler yazılı. Herhalde Ahmet bu defada yüzümüzü orada da ak edecektir.
Ahmedin kahvesini görünce Newyork’ ta meşhur boks şampiyonu Dempsey’ in barını hatırladım. Burası Newyork’ un en işlek caddelerinden birinde, duvarları sahibinin muvaffakiyetine ve şampiyonluğuna ait resimler ve hatıralarla dolu bir bardır. Mersinlinin kahvesi de Akdenizin şirin bir köşesinde, çok canlı ve hareketli bir topluluk yeri olarak Dempsey’ in barına benzer bir sporcu havası yaratıyor.”
Ahmet Emin Yalman’ ın Newyork’ tan esinlenip Mersinli Ahmet Dempsey karşılaştırması boşuna değil.
Dempsey bara adını veren Jack Demspey 1919-1926 dünya ağır sıklet boks şampiyonu olmuş, agresif stiliyle boks dünyasına damgasını vurmuş biri.
Kazandığı paralarla Manhattan Broodway’ de, tüm Amerikayı cezbeden bir bar açar, yıllarca insanların içeri girmek için kuyruk olduğu ünlü mekânı yaratır.
Dempsey boksu bıraktıktan sonra da debdebeli bir hayat sürer, ister inanın ister inanmayın 90 yaşını deviren o bar, kendisinin ölümünden sonra bugün bile insanları çekmekte, bırakın içine girenleri önünde fotoğraf çektirmek isteyenlerle bile dolup taşmakta.
Ya Mersinli Ahmet ve mütevazı kahvesine ne oldu derseniz?
Mersinin adını tüm dünyaya duyuran, o günlerde bile milyonlarca liraya yapılamayacak kent tanıtımını tek kuruş istemeden, doğaçlama ve gönüllülükle yerine getiren olimpiyat şampiyonuna başını sokacak bir ev için Belediyenin vermeyi kararlaştırdığı 5 bin lira Belediye Meclisinde büyük tartışmalar sonucu kabul edilebilmiştir.
Ve belediyenin tahsis ettiği kahvenin akıbetini konuşmaya gerek bile yok…
O nedenle Jack Dempsey tıpkı Muhammed ali Clay gibi tüm dünyanın sembol boksörlerinden biri olarak anılıyor.
Ve bugün de barı bir yana, agresifliğinden ilham, o günlerde keşfedilen yırtıcı deniz balığına adı verilen kişiliğiyle efsane olmayı sürdürüyor.
Karşılaştırmanın, sabırları zorlamanın da aslında anlamı yok. 
Korkum, tıpkı Gümrük Meydanının yerini soranlar gibi bugünlerde, “Mersinli Ahmet te kim?” sorusuyla karşılaşma ihtimali…