Bir önceki yazıda Gezi eylemcilerinin çoğunun taktiklerini birebir uyguladıkları Gene Sharp' ı tanımamalarının doğal olduğunu, zaten 'Şiddet içermeyen devrim' projesini dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulamaya koyup, kimi yerde başarılı da olan fikir babasının önerdiği eylem planının en önemli özelliğinin bu' tanımama' taktiğinden kaynaklandığını anlatmaya çalışmıştım.
Kaldığımız yerden devam... 
2011 başlarında Sharp ile ilgili hazırladığı belgeseli vizyona sokmaya hazırlanan Yönetmen Ruadith Arrow' un 2 Şubatta gittiği Tahrir izlenimleri çok merak edilmesi gereken sorulara ışık tutacak cinstendi.
Kendi ifadesiyle 2009'da Sharp' ın orkideli çatı katı evinde başladığı belgesel, onu dört kıta gezdirmiş ve sonunda kader onu; Tahrir meydanına, o meydanın bir köşesinde fener ışığını tuttuğu Sharp' ın kitabını okumaya çalışan protestocularla yan yana uyuduğu Tahrir Meydanı'na götürmüştü...
“2 Şubat günü Tahrir Meydanı’na vardığımda, Sharp’ ın yaklaşımını benimseyen göstericilerden çoğu gözaltındaydı.
Gözaltında olmayanlar ise istihbarat tarafından yakından takip ediliyordu ve onları ziyaret eden gazeteciler sivil polis tarafından saatlerce alıkonuyordu.
Organizatörlerden birine ulaşabildiğimde, kamera karşısında Sharp ile ilgili konuşmayı reddetti.
Amerikan etkisinin yaygın olarak bilinmesinin hareketi sarsacağından endişeleniyordu ancak kitabın Arapça baskısının dağıtıldığını doğruladı.
Sharp’ ın teorisinin Mısır’daki harekete olan etkisini ise şöyle anlattı: “Sharp’ ın rejimin dayanaklarını tespit etme fikrini kullandık. Eğer Mübarek rejiminin en büyük dayanağı olan ordu ile ilişki kurup, onları kendi tarafımıza çekebilirsek, Mübarek’in işinin biteceğini biliyorduk.”
O akşam Tahrir Meydanı’nın bir köşesinde, göstericilerin yanında uyumaya hazırlanırken, bana telefonlarına gelen mesajları gösterdiler. Ordu, göstericilere ateş etmeyeceğini açıklamıştı.
Mahmut isimli göstericinin avucunda 198 yöntemin buruşmuş fotokopisi vardı. ancak Mahmut listenin nereden geldiğini bilmiyordu. Ona şiddet içermeyen bu listenin Amerikalı bir akademisyene ait olduğunu söylediğimde ise hayli şiddetli tepki gösterdi:
“Bu Mısırlıların devrimi” diyordu Mahmut, “Amerikalılar bize ne yapacağımızı söyleyemez.”
Zaten Sharp’ ın istediği, amaçladığı tam da bu değil miydi?”
Kuzey Afrika’daki devrimleri sadece dış etkenlere bağlamanın, ölümü göze alan yüz binlerce cesur insana en hafif deyimle hakaret olduğunun ben de farkındayım.
Ama bu isyan ateşlerinin tutuşturulmasında bir takım organize öncüleri yok saymak ta fazlaca safdillik olur. Özellikle de Birmanya' dan Sırbistan'a, Ukrayna'dan Rusya' ya, İran' dan Tunus' a birbirinden habersiz ama farksız eylemleri inceleyen biri için... 
Bush’un zücaciye dükkânına giren aç filden beter vahşi Büyük Ortadoğu projesinin Irak hüsranıyla rafa kalktığını söylemek için müneccim olmak gerekmiyor.
Ve sormadan edemiyorum... Bilgi çağının ve değişimin simgesi Obama ile birlikte, enerji ve silah kartellerinin öne sürdüğü vahşi Neocon’ ların yerini, daha fazla demokrasi, özgürlük diyen ve yeni bir dünya hedefleyen cep telefonu, bilgisayar gibi bilişim araçlarını özgür olduğu takdirde satın alacak bireylerin pazar gücüne inanan yeni yetme sektörler almış olamaz mı?
Bu anlayışın harekete geçirdiği kitlelerin, Sharp’ tan ve onun şiddet, silah yerine barışçı ama çok daha etkili yöntemlerinden etkilenmemeleri mümkün mü?
İster vahşi Bush, ister barışçı Obama başta olsun daha epeyi zaman dünyanın süper gücü olması kaçınılmaz ABD’ nin derin, açık yapılarının kaynamakta olan kazanı uzaktan seyretmesi ne derece mantıklı?
Soruları uzatmak mümkün…
Ama en yalın ve taze haberler çok uzaklardan üstelik ABD ile süper güç yarışına girdiği çoğumuz tarafından iddia edilen Çin’den geldi…
İster inanın ister inanmayın 2011 Şubat sonlarında üzerinde çalıştığım bu yazımı noktalarken ABD’ nin Resmi yayın organı sayılan “Amerikanın Sesi” adlı yayın organındaki habere takıldı gözlerim:
İnternet denetimini gideren artıran Pekin hükümeti, mesleki paylaşım sitesi Linkedln’ e Çin’den erişimi kısa bir süre engelledi.
LinkedIn, üyelerinden birinin ‘Çin’de Yasemin Devrimi’ konulu bir tartışma forumu başlatmasından kısa süre sonra kapatıldı.
‘Yasemin’ kelimesi Internet topluluklarında Tunus, Mısır ve Libya’daki halk ayaklanmaları için kullanılıyor.
Amerikan patentli paylaşım sitesi LinkedIn şirketinin tüm dünyada 90 milyon kullanıcısı var bunlardan 1 milyonu Çin’de.
Çin hükümeti geçen hafta Internet üzerinden yapılan ‘Yasemin protestosu’ çağrıları üzerine on binlerce güvenlik gücünü harekete geçirmişti.
Çağrılar sonrasında en az 80 rejim muhalifinin tutuklandığı veya ev hapsine konulduğu bildirildi.
Yasemin protestolarına ondan fazla kentte yüzlerce kişi katıldı.
Amerika’nın Pekin Büyükelçisi John Huntsman’ın başkentte gösterinin yapıldığı alanda görülmesi dikkat çekti. Büyükelçilik yetkilileri, Huntsman’ın tesadüfen orada bulunduğunu ve ailesiyle birlikte alışverişe çıkmış olduğunu söyledi.” *
Kendi Büyükelçisinin protesto gösterilerinin yapıldığı meydanda tesadüfen bulunduğunu söyleyecek kadar ilginç bir ülke ABD…
Çin patentli sanal protestolar ve Katı Yönetimin bu türden saldırılara! karşı geliştirdiği yöntemler “yasemin” sembolüyle de sınırlı değil.
New York Review of Books isimli sitede blogları yayınlanan Perry Link’in yazdıkları daha da ilginç ve pek bilinmeyen bilgiler içermekte…
Link, Çinli liderlerin vatandaşlarını Ortadoğu devrimlerinin “olumsuz etkilerinden” korumak için önlemler aldığını ve bunların başında internet ortamını kontrole yönelik önlemler olduğunu yazıyor. Link’in Pekin’deki kaynaklarından aldığı bilgilere göre zaten sıkı internet filtreleme stratejisi kullanan Çin bu önlemleri artırarak yaratacağı sanal abluka sayesinde vatandaşlarını “korumayı” amaçlıyor.
Bunun yanında sms kullanımını da denetlemeyi amaçlayan Pekin yönetimi ilk etapta birçok kişiye aynı anda zincirleme sms mesajı yollamanın önünü aldı. Çin' de iktidarı elinde tutanların gerektiğinde tıpkı son bir yıldır Sincan bölgesinde yaptığı gibi interneti tamamen yasaklaması mümkün mü? Tüm gelişmesini küresel ticarete endeksleyen bir ülke böyle bir çılgınlığı yapabilir mi? Yaparsa bu ülkede üreten, ihracat yapanların durumu ne olur?
İmkânsız anlamına gelecek böylesi gelişmeyi bir yana bırakıp son sanal yasaklamaların gülümseten anekdotlarıyla bitirelim geleceği ve çoğumuzun kaderini belirleyecek netameli konuyu…
Örneğin Çin son bir haftadır ‘Mısır’ çağrıştıran tüm sözcükleri yasakladı. Yasak dalgasına karşı sanal aktivistler yaratıcılıklarını konuşturmakta: Örneğin her ne hikmetse filtrelenmeye başlanan Mübarek’ ten esinlenerek Çin Devlet Başkanını Mu Jintao olarak adlandırmaya başladılar bile…
Ve tabii önce Mübarek son olarak ta Kaddafi’ nin işaret ettiği dış düşmanlara karşı Çin Propaganda Bakanlığı meydana gelen olayların arkasında sadece toplumsal düzeni bozmayı amaçlayan bazı 'bozguncu eşkıyaların' olduğu fikrini topluma çok etkili biçimde yaymaya çalışmakta…
Anlatmaya çalıştığım gelişmelerin çoğunun kafaları karıştırması kaçınılmaz…
Ama perde önünde izlediklerimizin perde arkasıyla ilgili olasılıkları karmaşıklıklarına rağmen anlamak, en azından anlamaya çalışmak için çok erken.
Ve geleceği okumaya çalışırken sahnede bize izletilenlerin ötesine, perde arkasının da çok ötesindeki bilinmezlere yelken açmak gerekiyor...