14 Aralık 2011 günü yapıldığına göre ilk ihalenin üzerinden 5 yıl 2 ay geçmiş…
İhaleyi üstlenen firmanın altına imza attığı, teminatını da verdiği anlaşmaya göre işin 36 ayda, bir başka ifadeyle 2014’ te bitirilmesi gerekiyordu.
Sonrasını biliyoruz, bilmeyen de kalın kitap oluşturacak kadar çok yazının yer aldığı www.abdullahayan.wordpress.com adresinden konuyla ilgili yazılara ulaşabilir.
İhale sürecinde 16 firma dosya alması ve ihale günü geldiğinde tek firmanın teklif vermesi…
357 milyon Euro (yaklaşık 500 milyon dolar) tutarında yatırım yapacağını ve 9 yıl 10 ay 10 gün işlettikten sonra tesisi Devlete devredeceğini söyleyen talipliyle 25 Ocak 2012' de imzalanan sözleşme.
Bu 5 yıl boyunca çoğu tatlı ninni niyetine o kadar çok masal dinleyip, masalların ardından öylesine acı hikâyelerle karşılaştık ki…
Rantabl olmayan şartlar nedeniyle kredi başvuruları geri çevrilen ve işin altından kalkması daha ilk gün ortaya çıkan firmanın kendi öz kaynaklarıyla projeye başlama girişimleri. Kredinin sağlandığına dair belgeler masaya koyulmadan yapılan yer teslimi. İşlerin sarpa saracağı daha ilk günden belliyken ve üstlenicinin işi tamamlayacak yeterince kaynağı olmadığı biliniyorken, halkın karşısına geçip “Akdeniz oyunlarına yetiştirilecek, sporcu kafilelerini bu havaalanında karşılayacağız” pembe yalanlarını söyleyenleri anlatayım, en ciddi yüz ifadelerini maskeledikleri kalın güneş gözlükleriyle teftişe çıkanların arazi önünde verdikleri pozları ve bitti bitiyor teranelerini mi?
Batıp gitmiş firmanın yabancı ortak bulduğuna dair açıklamaları yetmezmiş gibi iktidar partisinin yerel aktörlerinin durmadan patlattıkları “bu hafta başlıyor, yeni ortak kapıda” demeçlerini mi?
Hiç biriyle kimsenin başını ağrıtacak değilim. Konuyu yakından izleyenler her şeyi biliyor, kamuoyu ise anlatılanlara değil, koyunların otladığı sahanın fotoğrafından anlıyor her şeyi ve, halk futbol deyimiyle “neticeye” bakıyor…
Ve neticede de, iflas bayrağını çeken ve yatırdığını söylediği 100 milyon doları toprağa gömüp giden yükleniciden geriye terk edilmiş şantiyeden gayri bir şey yok…
Ben tek teklifin çıktığı günden beri işin yapılabilirliğini sorgulamakla kalmadım. Durmadan yabancı ortak teraneleri anlatanlara “ihalenin iptalinden” başka çözümün imkansızlığını, kendisini 10 yıldan az işletme süresine angaje etmiş bir sözleşme ortadayken aklı başında hiç kimsenin gelip yarım kalmış işi tamamlamayacağını yazıp durdum.
Yazdım da ne oldu?
Pembe masallar anlatılmaya devam edildi.
O kadar ki, İstanbul’ da kentsel dönüşüm alanlarının molozlarını toplayan bir şirketin patronu bile geldiği Mersin’e projeyi bir yıl içinde tamamlayacakları açıklamalarını yaptı.
2015 Mayıs başında iktidar partisinin Mersin il başkanı sayısını unuttuğum “inşaat yeniden başlıyor” müjdelerinden birini daha veriyordu.
Aslında bu durmadan “başlıyor, tamamlanıyor” demeçleri boşuna değildi.
AK Partinin Mersin’ le olan 13 yıllık çetin imtihanında havaalanı bir prestij proje haline gelmişti ve özellikle seçim dönemlerinde halk karşısına gelen siyasilere “yeni havaalanından ne haber?” sorusunu yöneltiyordu.
Derken Türkiye, 2015 ikinci yarısında iki genel seçim yaşadı.
İlk seçimden önce anayasa gereği Ulaştırma Bakanlığından istifa etmek zorunda kalan Elvan önce Antalya’ dan, Kasım seçimlerinde de Mersin’ den aday oldu. Adaylık süreci boyunca Elvan’ ın tüm kampanyası tamamlanmayan yollar, henüz proje aşamasına gelmemiş olsa bile hayaliyle insanları hoplatan hızlı tren vaatleri ve elbette Çukurova Havalimanıyla ilgili kesin ve bağlayıcı sözler vardı.
Örneğin 26.9.2015 günü Lütfi Elvan, kesinleşen Mersin adaylığının rüzgarıyla indiği Adana Şakirpaşa hava alanında "bugüne kadar anlatılanları boş verin, şimdi söyleyeceğime inanın" dercesine manşetlere çıkmayı hak eden ve ihale tarihini bile önceden ilan eden demeci verdi:
"İşi alan firmayla yaşanan bazı sıkıntılar söz konusuydu ve iş akdi fesih edildi. İnşallah 20 Ekim’e kadar tekrar ihalesine çıkacağız. Tüm hazırlıklar yapılıyor. Bayram da dahi arkadaşlarımız çalışıyorlar, tekrar ihalesine çıkacağız ve en kısa sürede Mersin’imize ve Adana’mıza tüm Akdeniz’imize Çukurova Havalimanımızı, kavuşturacağız"
5 yıldır bekleyen ve bırakıp giden yüklenicinin durumu netleşmeden yeni bir taliplinin çıkması imkânsız bir projeyi bir ay içinde canlandırıp ihaleye çıkarmak her babayiğidin harcı değildi ama konuya vakıf ve üstelik sahadan gelen biri olarak Elvan’ ın da bir bildiği olmalıydı.
“Ortada bunca bilinmeyen varken, ihaleye nasıl çıkılacak, çıkılsa bile kim gelip teklif verir?” soruları bir yana, nasıl olacaktı da, “bir ay içinde yeni şartname hazırlanıp teklif toplanacak” gibisinden meraklı çatlatan konulara kafa yormamıza bile gerek kalmadı.
20 Ekim günü elbette ihale yapılmadı ama ondan bir gün önce 19.10.2015 tarihli resmi gazetede gerçekten bir ilan yer aldı:
Buna göre; “Çukurova Bölgesel Havalimanının YİD modeli ve kapalı teklif alma yöntemiyle yapılacak ihalesi 15 Ocak 2016 günü saat 10' da DHMİ Genel Müdürlüğünde yapılacak” tı…
Yapıldı mı? Hayır…
1 Kasım seçimlerinin gölgesinde bir ilan daha yayınlandı Resmi Gazetede ve yeterli hazırlık yapılmayan ihalenin 29 Ocak 2016 gününe ertelendiği duyuruldu. 29 Ocak yaklaşırken de teklif gelmeyen ihalenin ileri bir tarihe bırakıldığı haberi…
Ve eski hikâyenin bittiğine, şimdi yeni bir sayfanın açıldığına ilişkin en ciddi izahat bütçe görüşmeleri sırasında yöneltilen soru üzerine konunun kurdu sayılan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’dan geldi.
Kelimesi kelimesine şunları söyledi Yıldırım:
"yap işlet devret" modeli kapsamında finansal modellemesi ve fizibilitesi yeniden değerlendirildiğinde, bu projenin aynı modelle ihaleye çıkılmasının projenin pazarlanamama riskini artıracağı değerlendirilerek, ihalenin yönteminin değiştirilmesinin uygun olacağı tespit edilmiş ve projenin bir an önce sektöre kazandırılmasını teminen, Devlet Hava Meydanları İşletmesi öz kaynaklarından karşılanmak üzere, Yüksek Planlama Kurulu nezdinde proje açılması için girişimde bulunulduğu ve 2016 yılı programına dahil edildiği takdirde ihaleye çıkılacağı"
Tercümeye gerek var mı bilmiyorum, ama edeyim:
Çukurova HL için YİD yöntemiyle gelip kapımızı çalan olmadı. Şimdi DHMİ öz kaynaklarından karşılanıp yapılması için YPK nezdinde çabalıyoruz. 2016 programına dâhil edilirse, DHMİ kendi bütçesinden ihaleye çıkarıp yapılması için çabalayacak...
Bu durumda sorulması gereken ciddi sorular yok mu? Var elbet örneğin;
1 Kasım seçimleri öncesi billboardları süsleyen "söz verdik, yapıyoruz" cümlesi dört yanı doldururken "projenin aynı modelle ihaleye çıkarılmasının projenin pazarlanamama riskini artırması" riski yok muydu? 
Bu riskler bilinmesine rağmen neden seçim kampanya dönemine denk ihale ilanları yapıldı? Teklif gelmeyeceği gün gibi aşikâr iken oturup talipli beklenildi? Bu oyalama olmasa kasım/aralık ayında bütçe çalışmaları yapılırken, DHMİ bütçesine bu proje için kaynak aktarılması çok daha kolay ve mantıklı olmaz mıydı?
Neyse buna da şükür diyelim ve oyun planının tümüyle değiştiğini, havalimanını imkanlar el verirse devlete ait DHMİ’ nin yapacağı müjdesini Yıldırım’ın ardından yineleyen Elvan’ ın verdiği muhtemel bitim tarihi olan 2018'i bekleyelim.
2018’ de Havalimanı tamamlanır mı?
Türkiye gibi gündemin hızla değiştiği ülkede böylesi zor sorulara kesin ve keskin cevaplar verilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Temele dayanmayan vade biçmeler gün geliyor karşınıza çıkıyor ve hatırlatılıyor çünkü…