Önceki yazıda önce Türkiye' de gezi parkıyla özdeşleşen sonra bambaşka kulvarlara savrulan eylemleri ve Türkiye'den hemen sonra Brezilya' da ortaya çıkan isyan hareketlerini ele almış, hareketleri oluşturan farklı sosyal dinamiklerden örnekler vermiştim.
İki hareket ayrı sosyal tabanlardan beslense de, ilk günlerinde ortaya çıkan ortak bir kesim var ki, mutlaka değerlendirilmeye, incelenmeye değer yeni bir damar bu ve adı futbol...
Futbol Türkiye' de de toplumu hayli ilgilendiriyor ama Brezilya' nın olmazsa olmazı, çoğu insanın hayattaki en önemli eğlencesi...
Darbe günlerinde Brezilya, çoğu derdini futbola sarılarak unutma yolunu seçmiş.
Diktatörlerin de işine gelmiş toplumun bağımlılığı; tıpkı İspanya, Portekiz gibi ama onlardan daha yoğun biçimde ülke yıllarca 'f' lerle uyutulup, avutulmuş.
Futbol ve fiesta Brezilya' nın halen en vazgeçilmezi...
Ama son isyan hareketinde ortaya çıktı ki, sokağa dökülen milyonlar futbolun en büyük küresel fuarı olan Dünya kupasına harcanan paraya, futbolun mabedi sayılan stadyumlara ayrılan inanılmaz bütçelere tepkililer.
O nedenle "stadyumlara değil, sağlığa daha çok para" diye özetlenecek sloganlar yeni toplumsal öfkenin en sık duyulan ortak sesi olarak çınladı meydanlarda.
Zaten ülkedeki eylemlerin ilk patlaması da, 2014 Dünya Kupasının provası kabul edilen Konfederasyon Kupası kapsamında oynanan Brezilya-Japonya maçından hemen sonra bir araya gelen bin kişilik protestocunun gösterileriyle başladı.
Sonrasında tüm ülkeye yayılan ve milyonların sokağa döküldüğü eylemlerin en sık dile getirilen gerekçesi de 2014 Dünya Kupası ve 2016 Yaz Olimpiyatları nedeniyle harcanan on milyarlarca dolar...
Sadece olimpiyatlar için 20 milyar dolarlık bütçenin ayrılmış olması, 'parasız sağlık' vaadini kaynak yetersizliği nedeniyle bir türlü hayata geçirmeyen sol iktidara karşı umutsuzların tepkisinin en ciddi nedeni.
İş bununla da sınırlı değil.
Stadyumlar nedeniyle medyada öylesine iddialar ve rakamlar yer alıyor ki, sağlık hizmetinden yararlanamayan, "paran yoksa öl" diye özetlenecek biçimde hastane kapılarından kovulan yoksular biriktirdikleri öfkelerini gün gelir nasılsa bir yerde açığa çıkar diye içlerinde hapsedip duruyorlar.
Örneğin, 2007'de stadyumların yenilenmesi ve yenilerinin yapılması için devletin tek kuruş ödemeyeceği en yetkili ağızlardan dile getirildi, tüm yatırımların tamamen özel yatırımla yapılacağı söylendi. Oysa halk gerçeğin öyle olmadığını kısa zamanda öğrendi ve bugün ortaya çıktı ki, Stadlara harcanan paranın bırakın tamamını tek kuruşunu bile özel sektör karşılamamış. Aksine tesis yapımını üstlenenlerin çaldıkları da dahil tüm para halkın ödediği vergilerden karşılanıyor.
Aşağıda vereceğim bir kaç örnek ülke onca yoksullukla boğuşurken iktidardaki sosyalistlerin milyarlarca doları nasıl savurduğunu ve gözü önünde yapılan bu soygun karşısında genç yoksulların neden isyan noktasına geldiğini anlatmaya yeter:
Brezilya şu ana kadar 13 stadyuma 3,3 milyar dolar harcadı.
en az üç tanesinin dünya kupasından sonra ne işe yarayacağı tartışmalı olan bu stadyumlara ayrılan bütçe, Güney Afrika'nın 2010 yılında yaptığı yatırımın üç katından daha fazla. Güney Afrika o tesislere döktüğü paranın acısını bugün bile bütçe açığı olarak iliklerinde hissediyor. 
Stadyum yatırımlarının bir başka handikapı da var. Bu tip yeni dünya arenalarının futbol dışında kullanım alanı yok. Yılda oynanacak 15-20 maç dışında kapalı duran bir alan ve yapımı için saçılan yüz milyonlarca dolar...
Örneğin Brezilya hükümeti başkent Brasilia' ya tam 600 milyon dolarlık stadyum konduruyor ama Brasilia' da o stadyumu dolduracak futbol meraklısı olmadığı gibi kentin liglerde mücadele eden bir kulübü bile yok. Kısacası 600 milyon dolara mal olan stadyum dünya kupası maçlarının bir kaçına ev sahipliği yapacak ama sonrası yok.
Bir başka örnek; Fonte Nova olarak bilinen 50.000 kişilik Salvador stadyumu...
Stadyum 600 milyon real (yapıldığı günün kurlarıyla yaklaşık 300 milyon dolar) bir maliyetle yeniden inşa edildi, yapımı sırasında yedi kişi öldü ve bir maç sırasında en modern diye övünülen stadyumu sel bastı.
Örnekler futbola düşkün olmayan eyaletler, kentlerle de sınırlı değil.
Sadece Brezilyanın değil dünya futbolunun en önemli sembollerinden biri kabul edilen Maracana Stadyumunun başına gelenler ve bugünkü konumu bile Mersin dahil tüm kentlerin ibret alacağı hikayeye sahip.
2.dünya savaşından çıkan dünya, futbolu da küreselleştirme anlamında FIFA şemsiyesi altında organize etmeye karar verince, 1946' da toplanan kuruluş ilk dünya kupasının 1950' de Brezilya'da yapılmasına karar vermişti. (Küçük bir not: o kupaya katılma hakkını elde eden iki ülke, Türkiye ile Hindistan yolculuk için gerekli parayı bulamadığı için katılamadı finallere)
O günlerde ayaktakilerle birlikte 199 bin kapasiteye sahip olduğu tahmin edilen Maracana stadyumu 16 Temmuz öğleden sonra saat 3'te nefesini tutan tam 203 bin seyircinin önünde Uruguay- Brezilya maçına ev sahipliği yaptı.
1950' de 2,4 milyon nüfuslu Rio De Janerio' da neredeyse her on kişiden biri stadyumdaydı. (Bugün Rio' nun nüfusu 15 milyon ve yeniden düzenlenen 1950' nin her renkten, sınıftan 203 bin insana ev sahipliği yapan Maracana stadı 80 bine inmiş durumda)
Özellikle işçiler ve elbette orta sınıf düşük tutulan bilet fiyatları sayesinde hıncahınç doldurduğu stadyumu o gün başı önde terk etmesine rağmen (Brezilya unutulmaz maçta komşusu Uruguay' a 2-1 yenilmişti) hep futbolla yaşadı ve mabetteki her maça cebindeki son kuruşu harcama pahasına koştu.
Yoksullar ve dar gelirliler için önemli olan sahada oynanan futbolu izlemek ve takımlarına çılgınca tezahürat yapmaktı. Ancak zaman seyirciyi müşteri, stadları da gösteri arenalarına dönüştürdü.
1990' larda FIFA düzenlediği futbol etkinliklerine yeni standartlar, küresel boyutlar eklemeye başladı. Artık o 1950' lerde stadları dolduran işçiler ve yoksulların dar bütçelerine göre değildi maçlara gitmek.
203 bin seyircinin maç izlediği stadyum tam 50 yıl sonra 2000 yılında yeni standartlara uygun hale getirilirken para ödeyen herkesin oturacağı koltuğun yerinin belirlendiği biçimde elden geçirildi. Arada yürüme yerleri, merdiven boşlukları, güvenlik şeritleri derken kapasite 103 bin kişiye düşürüldü.
Değişim ve dönüşüm! bununla kalmadı.
2007' de düzenlenecek Panamerican oyunlarına ev sahipliği yapsın diye Ocak 2005-Nisan 2006 arasında bir kez daha hazırlanan proje kapsamında tribünler yeniden düzenlendi. Artık localar, hatta zengin seyirciler için yatar koltuklar bile yer aldı ama izleyici sayısı değişikliğin ardından 82 bine indi.
Stadyum sadece spor etkinliklerine değil, konserlere de ev sahipliği yapan çok amaçlı bir arenaydı artık. Brezilya' nın halktan korkan dolar milyarderleri için kurşun geçirmez camlarla kaplı lüks salonların bile yer aldığı, o izleyicilerin geldiklerinde hiç kimseyle temas etmeden özel park alanlarından, özel geçitlere ve oradan özel asansörlerle beyaz eldivenli garsonların içki servisi yaptığı klimalı sırça köşkleri barındıran futbol stadyumu...
Ve oturdukları yerden, buzlu viskilerini yudumlayan bir avuç şımarık zengini futboldan fırsat buldukça süzen, gördükçe de kinlenen diğerleri...
Brezilya' da sokağa dökülen öfkeliler ülkedeki gelir adaletsizliğine isyanı aslında her maçta kapısından döndükleri Maracana stadyumu çevresinde yaşayarak büyüttü.
Sosyalist iktidar da, "kör gözüm parmağına" misali o uçurumun aynı çatı altında her seyirci tarafından iliklere kadar hissedilmesini izlemekle kalmadı, körüklenmesine adeta çanak tuttu.
2014 dünya kupası için Brezilya'daki stadyumları inceleyen FIFA, çatısı akan Maracana' nın elden geçirilmesi ve eksiklerin giderilmesi için yeni taleplerde bulundu.
İstenenlerin yerine getirilmesi için ortaya çıkan fatura ise tam 600 milyon dolar.
Bir zamanlar yoksulları uyutan en etkili afyon olarak içirilmişti futbol...
Bugünlerde ise gelir adaletsizliğinin ulaştığı korkunç uçurumu kitlelerin hissetmesinin canlı deneylerine sahne olmakta Brezilya gibi ülkelerde...
Aynı çatı altında aynı topa odaklanmış, lüks localarında zenginler ve tüm haftalığını o tek maça girmek için feda eden, tüm hafta aç dolaşan milyonlar...
Futbolun kardeşliği mi dediniz?
Güldürmeyin insanı...