Sanırsınız ki kurumlar babalarının malı...



Oysa vatandaşın merak ettiği sorulara cevap vermelerini isteyen iradenin yasayı hayata geçirmesinin üzerinden de yıllar geçmiş.

Yani sorana haddini bildirmek yerine gerçek neyse yalnızca onu sunmanın görev olduğunu her kurum boyuna bakmadan bellemiş olmalı.

Olması gereken bu da uygulama böyle mi?



Bilgi Edindirme kanununun hayata geçmesinin üzerinden dokuz yıldan fazla zaman geçmiş.



Unutmak mümkün mü? Bürokrasinin ilk yıllardaki feveranını,  kimi yetkililerin hakaret dolu sözlerini, vatandaşa tepeden bakma buyurganlığı, kibir kokan tavrı nasıl unuturuz.



İlk başvurulardan birini 2003 yılı sonlarında Mersin’deki hayli önemli bir daire müdürlüğüne yapmıştım da, kurumun yetkilisi başvuru formundaki telefonumdan aramıştı beni.



Başlangıçta vıcık vıcık yağcılık kokuyordu sesi:

-Buyursam da bir kahve içsem...

"-Ben kahve değil, soruma cevap istiyorum" diye tersleyince dilinin altındaki baklayı çıkarmıştı:

-“İyi de devlete ait döner sermayedeki paranın nereye, nasıl harcandığından sana ne”

O insanı isyan ettiren buyurganlığın canını acıtma amacıyla tersleyen yanıt vermiştim:

“Annem bu tür bilgilere meraklı, cevabı alınca ona vereceğim çerçeveletip duvara asacak”



Karşıdan küfretmemek için kendisini zor tutan adamın narasını duymuştum ama gerisini kurumun Müdürü sonradan anlatacaktı bana:

“Cevabımı alan yetkili sinir krizi geçirmiş, rapor alıp bir süre izne çıkmıştı.”



Kişilerin ne düşündüğü umurumda değildi. Madem devlet geç kalmış hesap sorma, verme, kurumların şeffaf olması doğrultusunda düzenleme yapmıştı, vatandaş olarak ben hakkımı kullanacaktım, devlet kurumları da hesap vermeleri gerektiğini anlayacaktı.

On yıl boyunca bunu etkin biçimde yapmaya çalıştım.



Artık süreci de ezberlemiş durumdayım. Devletin kurumlarını ikiye ayırmayı öğretti yaşadığım deneyimler:

Kimi Kurum boynu kıldan ince sorduğum soruları cevaplandırıyor. Kimisi ise kanun ve yönetmeliği yanlış değerlendirerek hatta suistimal ederek, nasıl kaçar, kaytarırım derdinde.



Geçen onca yıllık süre içinde neredeyse tez yazacak kadar deneyim kazandım, yüzlerce kuruma yasanın tanıdığı hakka istinaden bini aşkın soru sordum.



Genelde kurum yetkilileri başlangıçta sinirlendiler, yasaya aykırı biçimde cevapların beni ilgilendirmediği yönünde kamu ciddiyetiyle bağdaşmayan cevaplar verdiler.

Örneğin Uğur Oral  dönemindeki Mersin Üniversitesi, örneğin Mersin Büyükşehir Belediyesi...

Ama cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez birey haklarını devlete ve onun dokunulmaz varsayılan kurumlarına karşı savunan bir kurumu çıktı karşıma ve ilk günden bugüne hakkımı arama girişimlerime destek verdi, ışık tuttu.



Yüzlerce kez başvurdum bugüne kadar hiç kapısından dönmedim.

Ne bir kaç metre hortumu Rektör yardımcısına yakın şirketten alan yetkililerin kaçamaklarına fırsat verdi, ne de” hayvan bakım evine aldığı bayat ekmekleri sıcak ekmeğin satıldığı fırından daha pahalıya mal eden” bir başka kurum yetkilisinin yanıt savsaklamasına aferin dedi.

Bugüne kadar üşenmeden yaptığım tüm başvuruları değerlendiren, hepsinde de –bazen gecikmeli de olsa- vatandaşı devletin kurumlarıyla eşit gören Bilgi Edinme Değerlendirme Kurumu bir kez daha yanıltmadı, sağolsun...



Son başvurulardan birini aylar süren muhatap arama seanslarının ardından Gençlik Spor Bakanlığı'na yapmış Akdeniz Oyunları Koordinatörlüğünün akçalı kimi konuları hakkında bilgi istemiştim.

Masum, basit sorulardı bunlar, cevabın da gecikmeden, gönül rahatlığıyla verileceğini sanıyordum. Öyle olmadı.

Yaşadıklarımı ve sonunda almaya nail olduğum cevabı da anlatacağım ama bir sonraki yazıda...

- - - -