Yeni çağın yeni dinamikleri...



19. yüzyıla damgasını vuran ve diğer baş döndürücü keşifleri, icatları insan oğluyla tanıştıran soluk kesen yolculuk böyle başladı.
Buharlı gemiler lokomotiflere ilham verdi, dünyanın dört yanında uzaklar yakın oldu. Yetmedi, telgraf ve telefonla iletişim baş döndürücü bir hal aldı.

Buharlı makineler sadece ulaşımı değil üretimi de tümüyle değiştirdi. El dokumacılığının yerini makineler aldı, evlerdeki tezgahların yerini ise fabrikalar.
Fabrikalara iş gücü gerekiyordu, o güne kadar çiftliklerde boğaz tokluğuna çalışan yoksullar, köleler birbiri ardına açılan fabrikalarda istihdam edilmeye başlandı.
Kırsaldan kente ilk dalga, büyük toprak sahiplerinin sanayi devrimi ile birlikte birikimleri değerlendirme alanlarının değişmesi, burjuva sınıfının yapı değiştirmesi yanında emeğiyle çalışan işçi sınıfının güçlenmesi...

Toplasanız 150 yıllık bir zaman dilimine sığacak kadar küçük ama etkileriyle on bin yıllık yerleşik insanlığın tüm yaşamını, geleneklerini baştan aşağı yıkıp yeniden kuran bir dönemden söz ediyoruz.
Sancıları, krizleri, dünyayı kan denizine çeviren savaşları, sesten hızlı uçakları, atom bombaları, milyonlarca yılda oluşmuş petrol yataklarını kurutan, kömür dağlarını yakıp gelecek nesillerin havasını, suyunu zehirleyen, tüketen çılgın çağın yol ayrımındayız.

Kısa zaman zarfında enerji kaynakları değişip, hidrokarbon ve türevlerinin yerini güneş gibi sonsuz ve sınırsız yenilenebilir kaynaklar almaya başlayacak. Bu bile yüz yıllık en kanlı kavgalardan birinin varlık sebeplerini ortadan kaldıracak.

Petrol içen, kömür yutan tesislerin yerini, çevreye ve canlılara duyarlı yeni tarz üretim modelleri alacak.

Aslında son yıllarda şiddetlenen küresel çatışmaların önemli nedenlerine bakıldığında; bu enerji modelleriyle ilgili başlayan değişimin sancıları, mevcudu korumak isteyen enerji kartelleriyle, önümüzde açılan yeni dönem dinamikleri arasındaki kavganın ip uçlarını görmek mümkün.

Sanayi çağı buharla başlayıp makineleşmeye dayalı bir büyümeyi öngörüyordu.
Kol gücüyle, yüzlerce mahkumun, esirin kürek çektiği gemilerin yerini eskiye göre akıl almaz hızda bir yerden bir yere götüren, çok daha büyük ve kazana kömür atan bir kaç işçiyle bir kaç teknisyen dışında insana ihtiyaç duymayan gemiler...

Uzakları yakın eden trenler, ardından yollara dökülen arabalar...
Tarlalar yerine fabrikalarda alın teri döken işçiler...

O çağı yakalayanlar büyüyüp gelişti, ayak uyduramayanlar dağılıp gitti.
Önce Büyük Britanya ardından bayrağı devrettiği Amerika Birleşik Devletleri...
Sanayi çağının kaymağını yiyen iki emperyal ülke, yeni model imparatorluklar...

Ve bu iki ülkenin iki büyük savaşta tokadını yedikten sonra onlarla kol kola yeniden toparlanıp, küresel anlamda çağa damgasını vuran Almanya ve Japonya...
Osmanlı gibi, Avusturya-Macaristan gibi çağı ıskalayıp, dağılıp gidenleri saymıyorum bile.

İşte bugün dünya tıpkı tarım çağından sanayi çağına geçtiği 19. yüzyıl ortaları ile 20.yüzyıl başlarındaki devinim ve değişime benzer bir yeni çağın eşiğinde, doğum sancılarında...
Sanayi çağında nasıl kol gücünün yerine insanın yönettiği makineler aldıysa, bugün artık fabrikalarda çalışan işçilerin yerini robotlar almakta.

Tarımın makineleşmeye başlamasıyla milyonlarca insan, topraklarından kopup fabrikaların bulunduğu kentlere akmıştı, bugün o işçileri robotlar ikame etmekte, makineleri artık insanlar değil bilgisayarlar yönetmekte.

Sadece sanayi değil tarım bile artık kol gücüne, işçiye daha az ihtiyaç duyuyor. Akıllı telefonlarla uzaktan yönetilen seralar, çalıştırılan sulama sistemleri...
Yeni çağ yarattığı avantajlar yanında bir sürü bilinmeyeni, sorunu da getirip koyuyor insanlığın önüne.

Bunların en önemlisi robotların devreye girmesi ve hayatın her alanında faaliyet göstermeye başlamasıyla ortaya çıkacak milyarlarca işsizin ne olacağı?
Sanayi çağı kendi dinamikleri ve gereksinimleri çerçevesinde tarımdan kopan milyonları fabrikalara sokup, kölelerden dünyaya kafa tutan işçi sınıfı yaratmıştı.
Bu kez fabrikaların kapısına koyulacak milyarlarca insan ne yapacak?

Sadece enerji modelleri, üretim tarzları değil, sosyal yaşam da çağların değişen dinamikleriyle büyük bir devinim yaşıyor, bambaşka bir dünyanın kapıları açılıyor.
Çeyrek asrı doldurmamış cep telefonları ve on yaşına yeni girmekte olan akıllı telefonların şu kısacık zaman diliminde hayatımızda neleri değiştirdiğini bir düşünün ama şunu unutmadan; henüz emekleme evresinde olan bir çağ bu...

Bizi nelerin beklediğine gelince...
Mevzu derin ve öyle bir iki makaleyle geçiştirilecek gibi değil.

Bir yanıyla keyifli, bir o kadar da ürkütücü konuyu, bambaşka boyutlarıyla ele almayı sürdüreceğim.

İyisi mi yazıyı petrol ülkelerinin üretimlerini kısmalarına yönelik stratejinin mimarlarından 1973' te Suudilerin Petrol Bakanı olan Zeki Yamani' nin başucumda asılı ünlü sözüyle noktalamak:
"Taş devri taş bittiği için sona ermedi"