Siyasetçi için esas olan; sosyal, siyasal, ekonomik koşulları iyi analiz edip, varsa eksikleri ve zamanın akışına uygun eylemleri doğru stratejiler ile uygulamak ve halkı ve ülkeyi dünya sahnesinin baş aktörleri haline getirmektir. Güçlü olmanın, ayakta kalmanın, insani koşullarda yaşamın, sosyal, kültürel ve ekonomik düzeyin yükseltilmesi ülkenin geleceğinin belirleyicisi olmakla beraber seçmen gözünde durum önceliği bu değil ne yazık ki. 


Bu gün Türkiye’de seçim yapılan her alanda durum böyle; yerel seçim, genel seçim, odalar, borsalar ve hatta muhtarlık seçimlerinde bile… Devlet adabı ile yetişmiş ve “politikacı” kelimesinin kirine pasına bulaşmamış kendi geleceğini değil, ülkenin ya da yönetimine aday olduğu kurumun geleceğini düşünen liderlerin kıymet-i harbîyesi yok ne yazık ki. Politikacı, günümüzde sadece kelime olarak değil her anlamda yitirmiştir itibarını. Maddi manevi sömürdüğü, yoksullaştırdığı, samimiyetini kullandığı, ekonomik ve sosyal olarak hayatın, zamanın, gerisinde bıraktığı seçmenin dünyası gibi küçülmüş, bitip tükenmiştir politikacı. Milletvekillerinin maaş ve sosyal hakları dudak uçuklatır seviyede, aynı şekilde oda başkan ve yöneticilerinin almış olduğu “huzur haklarının” gelirleri azalmış ve krizin pençesinde ayakta durmaya çalışan meslektaşı “huzursuz” ettiği çok açıktır. Bir önceki seçimde yapılan taahhütler, verilen vaatler ve muhalif seçmene söylenen ağır sözler asla unutulmadı. 12-13 Ekim’de yapılacak Türmob seçimlerinde delege bu konulara dikkat çekecek ve oyunu öyle kullanacaktır.


Seçmek gerilimli bir iştir, seçme stresinden uzak dursun diye mi yoksa politikacının şerrinden korunmak için mi bilinmez takma ad gibi seçmen değil Arapça kökenli müntehip denirdi vekili tayin edecek olan “asıla”. Hasan Ali Yücel gibi İsmail Hakkı Tonguç gibi devlet adamları vardı, hayal satmaz, geleceği çöpe atmazlardı. Günün koşularını çok iyi analiz eden, ülkenin sıkıntılarına ve acil çözüm bekleyen sorunlarına iktidarı kaybetmek pahasına müdahalesi stratejik hata gibi görünse de bu günlere ulaşmamızı sağlamıştır o günün vekillerinin.


Seçmen asla hata yapmaz! Her zaman inanmak, güvenmek ister, kendisine dokunulmasını ve sıkıntılarına çare olunmasını ister, mevcut koşulların vermiş olduğu yıpranmışlıktan bıkmış ve artık rahat etmek ve gün yüzü görmek ister. “Önüne konan seçeneklerden” en iyisini tercih eder. Demokratik hayatın vazgeçilmezi, siyasi partiler, gruplar ve platformlar doğru sonucun doğru çalışma ve doğru aday ile olacağını öğrenemedikçe seçmeni suçlamaya devam edip müzmin muhalefeti alın yazısı gibi yaşamaya mahkûmdurlar.


Seçmenin güveni kalmamışsa devlet ve devlet kurumlarına hükümet edenlere ve oylarıyla “dün dündür”cü bir zihniyete açmışsa kapıları tek suçlu seçmendir deyip sıyrılabilir miyiz bu durumdan? Çok başarılı, düzgün, dürüst ve ilkeli iş adamlarımız, doktorlarımız, muhasebeci ve öğretmenlerimiz var kirlenen siyasi atmosfere güneş gibi doğabilecek. Yaptıklarını, yapabileceklerini, vitrine çıkarıp seçmenle yan yana gelebilse hem seçmenin umudu olacak hem de kalite getirecek siyasi ve ekonomik hayata. Seçmeni suçlama kolaycılığını yapar ancak seçmenin önüne konan niteliği tartışılır adayı seçin diye önümüze koyanı tartışmayız. Tabanın sesine kulak vermediğimiz bu sistemde bir hata olduğu çok açık… Platonun dediği gibi "Siyaset ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar, daha aptallar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar." Ve biz bu cezaya razı değiliz. [email protected] 05.10.2019