Yapım: 2000 – Meksika
Tür: Dram
Süre: 154 dak.
Yönetmen: Alejandro González Iñárritu
Oyuncular: Emilio Echevarría, Gael Garcia Bernal, Goya Toledo, Alvaro Guerrero, Vanessa Bauche
 
     Paramparça olan, aşkın köpekliği midir(?) Yoksa paramparça köpeklerin aşkı mıdır? Hayatların, geçmiş ve geleceğin sentezinde, umutların, beklentilerin, cesaretin, çaresizliğin, hataların, pişmanlıkların aşkı ve köpeğidir bu film. Öyle bir filmdir ki  bu film, değişik hayatlara, kendi çerçevelerinde büyüteç tutarak, bu hayatların birbirinden bu kadar uzak olmasına rağmen bir o kadar da yakın olduğunu, empati ile harmanlayarak sunuyor bize.
   Yönetmen koltuğunda, dram konulu filmlerin ustalarından, Meksikalı yönetmen Alejandro González Iñárritu oturuyor. Amores Perros aynı zamanda yönetmenin ilk uzun metraj filmi. Amores Perros’tan sonra 21 Grams (2003), Babel (2006) ve Biutiful (2010) gibi özgün ve sanatsal filmlere imza atmış olan yönetmenin, Meksika sinemasına katkısı büyük.
 Meksika’nın çeşitli sosyal statülerine sahip üç insanın kesişen hayatlarını izliyoruz. Yönetmen İnnaritu dramın gerçek yüzünü, insan hayatını ele alarak sunuyor. Çok uzağa bakmamamızı, aksine, kendimizi sorgulamamızı istemiş olmalı. Bu yüzden El Chivo, Octavio, Valeria, Daniel, Susana ve Ramiro’nun gelişen olaylar çerçevesinde, kesişen yollarında, kendimizi sadece izleyici olarak görmemiz çok zor. Olay örgüsünün çok başarılı işlendiği, tek bir dakikasında bile filmden kopmadığımız, kopamadığımız bu filmde, tek bir unsurun çıkarılması bütün bu kesişen yolları apayrı bir kulvara çekebilirdi. İnsana özgü tutkuların vücut bulduğu bu filmde, Octavio’nun hırsının ve aşkının ona yaptırdıklarını kimi zaman haklı, kimi zaman düşmanca karşılıyoruz. El Chivo’nun gelecekte yapacaklarını merak edince, geçmişini bilmek istiyoruz. Fakat bu geçmiş tahmin ettiğimizden çok farklı çıkabilir. Susana’nın çaresizliğine üzülmeli miyiz(?), yoksa hatalarından ders çıkarmamasına sitem mi etmeliyiz? Peki ya Ramiro, o sıradan hayatının asil yoksulluğunda, ailesiyle beraber yaşayarak ölmektense, gerçek bir ölümü hak etmemiş midir? Valeria için “Ne oldum değil, ne olacağım” sözü tam isabet olmalı. Ahşap döşemelerin altına düşen köpeğinin, fareler tarafından ısırılıp yaralanmasının, kendi geçirdiği kazadan sonra, hem maddi hem manevi olarak aldığı yaralardan bir farkı var mıdır sizce?  Daniel’in sadakatsizliğinde karısını ve bizi rahatsız edebilecek bir tutum sergilerken, evine gelen cevapsız aramaları, ileride bazı hatalarının farkına vardığında kendisinin yapacağını kaçımız tahmin edebilirdi? Yönetmenimiz, tüm bu olaylar çerçevesinde, dram türü filmlerin arasında en iyi filmlerin arasına girebilecek bir başyapıt ortaya çıkarıyor.
Filmin genelinde kullanılan omuz kamerası, izleyiciyi olayların içine çekerek, filmi daha realist bir çerçeveden izlememizi sağlıyor. Filmde dış ve iç çekimler eşit oranda kullanmış. Dış çekimlerde gün ışığının kullanılması gerçekçiliği arttıran bir etken olmuş. Gerçek mekanlar, apartman daireleri ve dış çekimlerde de sokaklar çok iyi kullanılmış.
2001 yılında 53 ödül toplayarak ödül rekortmeni olan film ‘’En iyi film’’ dalında aday gösterildiği Akademi ödülünü kazanamadı. Bu dalda Akademi ödülünü Ang Lee’nin Kaplan ve Ejderhası kazandı. Yönetmenimiz gelecekte yapacağı başarılı filmlerin sinyallerini Amores Perros ile veriyor. Aşkların ve köpeklerin sonunun benzer olduğu bu film en güzel repliğiyle kendini açıklıyor: ‘’çünkü bizler aslında kaybettiklerimiziz.’’