Yunanistan'ın borçları konusundaki gergin bekleyiş sürüyor.
Sizler bu makaleyi okurken çözüme doğru belki bazı adımlar atılmış olacak, belki de gerilen ipler tamamen kopacak.
Almanya Başbakanı Merkel bu yazı kaleme alınırken, Yunanistan'ın borçlarının görüşüleceği zirveden beklentilerin yüksek olmaması gerektiğini söyleyerek,  sürecin çok ta umut vaat etmediğini açıkça ifade etti.
Merkel öyle de Tsipras farklı mı?
O da keçeyi suya atmış vaziyette... Meşhur fıkradaki Salamon'a borçlu Mişon konumunda. "Bu borcu ödemiyoruz dediği an düşünmesi gereken Yunanistan’dan çok AB maskeli küresel finans hegemonyasıdır, gerisi teferruat...
Gürültü yapan zerzevatçı fıkrasındaki erik satıcısı Yunanistan... Asıl geriden gelen patlıcancı İspanya ve onun da peşinden gelecek İtalya, Fransa vs var ki, alacaklılar açısından asıl kâbus Yunanistan'ın kendisi değil, yaratacağı domino etkisi...
Birinci dünya savaşı için herkes bir şeyler anlatır da, işin ekonomik hikâyesinde tasarruflarını harcayacağı doğru dürüst tüketeceği sömürgesi olmadığı için birikmiş sermayeyi iyi faiz karşılığı Rusya'ya borç veren Fransa-Rusya ilişkisi var. Fransa Rusya’ya borç veriyor ama Rusya Osmanlı’dan farklı olarak aldığı borçla saray falan yapmıyor. Tüm parayı alt yapıya özellikle de tren hatlarına harcıyor. Böylece tek sermayesi savaşa gönderilecek insanı olan Rusya sanayiye de yavaş yavaş ısınıyor.
Sonra mı?
Sonrasında Rusya, İngiltere ile birlikte Fransa’ nın en büyük iki müttefikinden biri olarak savaştaki yerini alıyor.
Lenin'i Almanlar mühürlü trenle İsviçre'den Moskova'ya durup dururken postaladılar sanıyorsunuz. Oysa yazının başında dediğim gibi anlatılan her hikâyenin bir de pek bilinmeyen bilinse de anlatılmayan arka yüzü var...
Ve o birinci dünya savaşından güçlenerek çıkan kim?
O güne kadar dünya sahnesinde esamisi okunmayan ABD, bir anda dünyaya nizam veren neredeyse tek aktör haline geliyor.
Peki, ABD'yi o güce eriştiren onlarca faktör anlatılır da, işin ekonomik ayağı neden es geçilir hep merak etmişimdir?
O güne kadar savaşları devletler finanse ediyor, çoğu savaşın nedeni de o finansmanın bilançosu ve borçlularla, alacaklıların konumu...
Birinci dünya savaşında İngiltere ve Fransa kazanmış gibi görünürler de, mağlup Almanya'nın tarumar olması bir yana, galiplerin de ondan geri kalır yanı yoktur...
Ve o savaşta galipleri finanse eden yepyeni kurumlar çıkar ortaya. JP Morgan başta olmak üzere ABD özel bankalarının savaş ve sonrasındaki rolleri, etkileri pek konuşulmaz nedense...
**
Şimdi verdikleri borçları Ağustos böceği misali har vurup harman savuran Yunanistan'dan isteyen güçlü alacaklılara karşı, eski sağ/sol iktidarlardan farklı tavır sergileyen ve son ana kadar boyun eğmeyeceğini söyleyen Syriza hareketi direniyor, hatta kafa tutuyor.
Sadece AB merkezli finansörler değil IMF' te müthiş öfkeliler bu yeni yetme sokak çocuklarına. Ama bu kızgınlık o dışarıdan gazel okuyanlarla da sınırlı değil. Yunanlıların tuzu kuruları da Syriza  ve özellikle de Tsipras' ı masum maskesi takmış komünist olarak görüyorlar.
‘Grexit'… İngilizce ‘Yunanistan' ve ‘çıkış' kelimelerinin baş ve son hecelerinin yapıştırılmasıyla üretilen bu yeni kavram dillerden düşmez oldu. Ama her nikâh gibi başlangıçta iyi niyetle akdedilen anlaşmalarda düşünülmeyen pek çok çetrefilli mevzu şimdi taraflar boşanmaya kalktıklarında çıkıyor ortaya...
Örneğin yukarıdaki Grexit sözcüğüyle tanımlanan "Yunanistan'ın Euro'dan çıkışı"
Şimdi taraflara mahkeme yolu görününce anlaşmalara bakıyor ve anlıyorlar ki, hiç kimsenin Yunanistan'ı tek taraflı olarak Euro Bölgesi'nden atma yetkisi yok. Ayrılmaya ancak Yunanistan karar verebilir. Çünkü anlaşmalar devlet iflası durumunda bile otomatikman çıkışı şart koşmuyor.
Çıksa da, çıkmasa da borçlarını ödeyemeyecek durumdaki Yunanistan'la AB ve IMF ilişkilerinin ne olacağı dünyanın bugün en merak ettiği sorulardan biri...
Öncelikle en kötü olasılığa değineyim.
Kişiler, şirketler iflas eder ama ülkeler asla...
Ülkeler borçlarını ödeyemez hale gelebilir, alacaklılarla oturup bir yapılandırma takvimi üzerinde çalışırlar ama hiç bir ülke batmaz. Peki, ne olur? Bugüne kadar borçlanma için ödediği faizin çok daha fazlasını ödemeye razı olur ve eninde sonunda ortaya çıkacak bir fiyata (faize) yeniden borç para bulur. Eskilerin deyimiyle "tamahkâr oldukça müflis gam çekmez" hali gerçekleşir anlayacağınız.
"Devletler iflas etmez" kuralına yakın dönemdeki Arjantin sanırım iyi bir örnektir.
 2001 krizine bizimle yakalanan Arjantin borçlarını ödemeyeceğini açıklayıp "bundan sonrasını biz değil alacaklılar düşünsün" demişti ama dünyanın sonu gelmedi. Alacaklılar o güne kadar öylesine yüksek faizlerle para satmıştı ki sonunda devede kulak misali o kazançlarının bir kısmından feragat ettiler...
Ve Arjantin oturup alacaklılarla belli oranlar üzerinden anlaştı. bugün Arjantin'in o iflasını bazı kindarlar dışında hatırlayan bile kalmamıştır. Ve bugün Arjantin yine borç alıyor, yatırım çekiyor. İşsizlik %7'ye düşmüş durumda. (Aynı dönemde Kemal Derviş'in mihmandarlığında Türkiye tüm borçları faizleriyle üstlenip, tek sentini silmeden ödedi. Ödedi de başı göğe mi erdi? Ödemeyen Arjantin ile ödeyen Türkiye'nin bugün dünya piyasalarından borçlanma olanaklarına bakıyorum da ödenen on milyarlarca dolara yanmamak mümkün mü?)
Arjantin'den yola çıkıp Yunanistan'a dönecek olursak... Yunanlı dostları için kaygılanan küresel finans hegemonyasının oluşturduğu ve tüm ülkelere medya üzerinden kirli biçimde yaydığı algı operasyonunun aktörlerinin döktükleri göz yaşları kimseleri aldatmamalı.
Şu anda Yunanistan için önerilen en radikal ama makul çözüm yeniden Drahmi'ye dönülmesi (2011'den savunduğum ve akla en yatkın bulduğum çözüm önerisidir ama gecikmiştir).
Yunanistan matbaalarda yeniden drahmi basar ve bir sabah insanlara "Euro'yu getir, drahmiyi götür" denir. Bu da dünyanın sonu değil ama o sabah Drahmi yabancı paralara oranla ve yapılan kimi tahminlere bakılırsa %30-50 arası değer kaybedecektir. (Ben de Türkiye'deki büyük devalüasyonların tanığı olarak Yunanistan'ı %50'den aşağısının kesmeyeceği kanaatindeyim)
Peki ister %30 ister %50 olsun devalüasyon sonunda ne mi olur?
Önce 330 milyar Euro’ yu bulduğu alacaklılar etkilenir.
Alacaklılar arasında 87 milyar Euro'luk lider Almanya var. Zaten Merkel'in kaygısı da yunanlı dostları falan değil. Onların canı cehenneme. Ama özeli, kamusuyla masaya büyük paralar sürdükleri rulet salonundan nasıl çıkacakları…
Aslında öyle çok ve o kadar yüksek faizle Yunanlıları soydular ki, borç yapılandırmanın hiç bir alacaklı kurumu batıracağı kanaatinde değilim.
Gelelim hiç alacağı olmadığı halde en çok etkilenecek ülkelerden Türkiye'ye...
Drahmiye geçen ve parası %30-50 arası değer kaybedeceği için ihracat ürünleri rekabetçi olacak Yunanistan ve komşusu Türkiye'ye:
Örneğin yunan tarım ürünleri ihracatı patlar ama Türk ürünleriyle rekabet açısından dişe dokunur çapta üretimi yoktur o nedenle asıl kara haber tarımdan değil turizmden gelir. Yunanistan turizmi bir anda öylesine ucuzlar ki (şu anda da rekabette zorlanıyoruz) zaten Rusya nedeniyle pamuk ipliğine bağlı Türk turizmi rekabette zorlanır ve seri iflaslar başlar...
Ucuz drahminin asıl yükünü kim mi çeker? Dar ve orta gelirli, sabit maaşa talim eden yoksullar, yoksunlar... Ama zaten onlar sayesinde Syriza iktidar olmadı mı? Çipras ta kendisini iktidara taşıyan o kesimler adına zenginden alıp yoksula vererek daha da büyüme ihtimali artan gelir adaletsizliği ve uçurumunu kapatmaya gidermeye çalışır.
Zaten Hükümetler dediğiniz ne için varlar? Böyle günler liderlerin de ortaya çıktığı ve tarih panolarına çivilerin çakıldığı tarihi sınav saatleridir.
Peki ya sonunda tüm baskılara ve yıldırma politikalarına rağmen Syriza ve Tsipras başarırsa...
İşte küresel finansın sırça köşklerdeki erişilmez aktörleri adına çanlar o gün çalmaya başlar.Çünkü İspanya ve Podemos'a gelecektir sıra ve ardından İtalya hatta Fransa ve diğerleri..
Yani, domino etkisi...
Canları sıktığımın farkındayım ama unutmayın, bazılarının kabusu anlamına da gelen bu tablo aynı zamanda içinde büyük bir umudu da barındırıyor.
Ve o umuttan filizlenip çıkacak kurudu sanılan dallar, çiçekler...
Syriza, Podemos ve ayak sesleri duyulmakta olan diğerleri...
 Gerçekten merak ediyorum, Türkiye siyaseti ve sahneyi dolduran aktörler bu gelişmelerin farkında mı?
(Not bu yazı 20 Haziran 2015’ te kaleme alınmıştır.)