Tamil kaplanlarına yönelik üç yıl süren mücadele ardından hükümet ve genelkurmay lider kadronun tümüyle yok edildiğini Mayıs 2009’da ilan etti…
Kaplanlar öldürülen üst düzey kadro ve liderlerin yerine kendilerine yeni lider buldular ama başka topraklarda barınmaya çalışan bu dar kadro da yayınlanan kırmızı bültenler ve kimi ülkelerin gizli açık desteğiyle Tayland, Malezya’ da yakalandı. (Ve son darbeyle yere serilen düşmana karşı elde edilen zafer anısına 17 Haziran yıllarca bayram niyetine kutlanacaktı)
Zafer sarhoşluğu dağılırken asker-siyaset ittifakı arasında başlayan başarıyı ranta çevirme kavgası su yüzüne çıktı. 
Kaplanların yok edilmesinde en büyük payı sahiplenen Genel Kurmay Başkanı Fonseka Kasım 2009’ da Cumhurbaşkanı Rajapaksa ile anlaşmazlığı öne sürüp istifa etti. Gerekçe hiç kimseyi inandırmadı. Çünkü cümle alem Fonseka’ nın yaklaşan seçimlerde Rajapaksa karşısına aday olarak çıkacağını biliyordu.
Öyle de oldu.
Evlerinden parklarından olan ve Birleşmiş Milletler Kızılhaç teşkilatının yardım erzakıyla hayata tutunan tam 300 bin günahsız sivil Tamil’ in toplandıkları kamplardan yükselen feryatları ve bu Tamil azınlığın feryatlarına kulaklarını kapatmış büyük çoğunluğun zafer çığlıkları eşliğinde seçime gidildi.
Tamil kaplanlarının yok edilmesiyle ortaya çıkan mirası paylaşmaya çalışan iki eski müttefik Ocak 2010’daki seçimde kozlarını paylaştı ve o kavgadan Rajapaksa açık ara galip çıktı. Seçim sonuçlarını beğenmeyen Fonseka’ yı ise kendisine darbe planlamakla suçlayıp divan-ı harp niyetine kurulan olağan üstü mahkemeye sevk etti. Bununla da yetinmedi, Fonseka ile birlikte hareket ettikleri gerekçesiyle şubat başında pek çok üst düzey komutanı görevden aldı.
Durun daha bitmedi, sandalye dağılımını beğenmediği Parlamentoyu 9 Şubat 2010’da feshetti.
Fonseka ve taraftarlarının darbecilikle suçlanıp sindirildiği, muhalefetin parçalandığı ortamda gidilen erken seçimde halk parlamenterleri belirlemek üzere Nisan 2010’ da yeniden sandık başına gitti. Muhalefet, yeniden oluşturulan merkez medyanın tek taraflı Rajapaksa propagandasından ve tüm kamu olanaklarının bay başkana hizmet etmesinden şikayetçiydi ama sandıktan çıkan tabloyla gücünü iyice pekiştiren Rajapaksa muhalefet bir yana gözlemci BM’ lerin uyarılarını ‘dış güçlerin kışkırtıcı tahrikleri’ olarak tanımlayıp kulak ardı etti. Sesi fazla çıkan Kızılhaç temsilcilerini gözaltına aldırması fütursuzluğun sınırlarını belirlemesi bakımından önemli örnekti sanırım.
Sadece muhalefet değildi yeni diktanın mağdur ettikleri…
Tamil Kaplanlarına karşı savaşmak üzere yine Tamillerden oluşan militanları silahlandırıp “Kurtuluş Kaplanları” ismiyle örgütleyen iktidar, işi bitince satın aldığı bu kadroları da unutmaya başlamıştı. İşte o parayla tutulan örgütler kendilerine verilen sözlerin tutulmadığını söyleyerek ortalığa saçılmış silahlı militanların potansiyel suç örgütlerine dönüşme riskine karşı iktidarı nazikçe! Uyarıyordu o günlerde.
Rajapaksa’ nın Birleşik Halk Özgürlük İttifakı şipşaka getirilen seçimden güçlenerek çıktı ve 225 koltuklu parlamentoya 144 Milletvekili soktu ama bu bile parçalı muhalefete rağmen Rajapaksa’ nın hayal ettiği ve kendisini ömür boyu ülkeyi yönetmesi için gerekli anayasa değişikliğini yapacak sandalyeyi sağlamadı kendisine.
Sonunda olanla yetindi. Üstelik Tamil kaplanlarını yenme hatırına kimi iyileştirici ve halkın gazını almaya yönelik adımlar bile atılmasını sağladı. Örneğin güvenlik güçlerine sonsuz ve sınırsız yetki tanıyan olağanüstü hal kaldırıldı. Ardından 2011’ de Hükümet Tamil kaplanlarına karşı girişilen yok etme operasyonu sırasında yaşanan hak ihlallerini ve işlenen suçları soruşturmak üzere ulusal komisyon oluşturdu.
Komisyonun oluşmasında Birleşmiş Milletler’ in artan baskıları etkili oldu ama komisyon BM’ lerin “işlenen savaş suçları ancak uluslararası bir soruşturma ile ortaya çıkarılabilir ve ölümlerin çoğundan hükümet sorumludur” görüşünden çok uzak “nabza göre şerbet” içerikli sulandırılmış raporla yetindi.
Rajapaksa ve etrafındaki dar kadro BM’ lerin şikâyetten öte yaptırım gücü olmadığını biliyordu ve yazılanlar çok ta umurlarında değildi ama savaş ülkeyi ekonomik açıdan iflasın eşiğine getirmişti ve dünyadan yeni kaynak getirmenin, yatırım çekmenin yolu diktatörlüğün cenderesini gevşetmekten geçiyordu.
2012’ de Tamillerin ağırlıkta olduğu kuzey bölgesi başta olmak üzere ülkenin dört yanını saran 1 milyon mayının temizlenmesine girişildi.
Hem ordu hem Tamil kaplanlarının cömertçe gömdüğü mayınları temizlemek te Tamil kadınlarına düşecekti.
2013’te Hükümet 30 yıl süren çatışmalarda ölümlerin ve mülklere verilen zararın tespit edilebilmesi için ülke genelinde altı ayda tamamlanacak sayım yapmaya karar verdi. 16 bin memurun görev alacağı sayımın gerçek nedeni ise İngiliz Milletler Topluluğu zirvesine ev sahipliği yapan Sri Lanka’da Tamillere yönelik tutumun protesto edilmesi ve Hindistan, Moritius ile Kanada liderlerinin zirveyi boykot etmesiydi.
Adayı saran ekonomik yaptırımların zorlamasıyla hükümet bu adımları atsa da ipleri elinde tutan Rajapaksa savaş suçlarına ilişkin bağımsız bir soruşturma çağrılarını reddetmeyi sürdürüyor, kendi hükümetini bile yumuşak davranmakla, dış güçlere boyun eğmekle suçluyordu.
Rajapaksa kendisini Sri Lanka’ nın ezeli ve ebedi lideri yapacak, yakın çevresi ve akrabalarını bu iktidarla ülkenin efendisi yapacak yasal ve anayasal değişiklikleri 2010’da bir ay arayla yenilettiği seçimler sonunda yapmaya girişmişti zaten.
Cumhurbaşkanlığı süresini 2 dönemle sınırlayan uygulamayı kaldırması, tüm üst düzey yargı mensuplarının atamasını uhdesine alması hep o 2010 döneminden sonra gerçekleşti.
Ve derken savaş yorgunu, yoksul halkın önüne sandık Ocak 2015’ te bir kez daha geldi. 
2005’ te başladığı göreve yeniden seçileceğine emin Rajapaksa ve rakibi Sirisena’ nın girdiği yarışta halk enselerinde boza pişiren kurtarıcıya! Yeter dedi ve onun “ben gidersem yeniden terör azar” korkutmalarına inat Sirisena’ yı Başkan seçti.
Sirisena yılların çatışma diline inat barış ve uzlaşma diyordu ama parlamento halen Rajapaksa destekçisi haldeydi. Durumu yine halk düzeltti. 17 Ağustos 2015 günü sandığa giden seçmen Meclis yapısını da bu Tamillerle bir arada barış içinde yaşamayı savunan görüşe uygun hale getirdi.
Bugün kendi küçük, anlamı büyük adımlar atıldı, atılıyor Sri Lanka’ da…
Örneğin 2010’dan itibaren zafer naraları atılan 17 Haziran günü artık “zafer günü” olarak değil çatışmada hayatını yitiren tüm tarafların acısına hürmeten “hatıra günü” olarak anılıyor.
Parlamento Rajapaksa’ nın kaldırttığı 2 dönem cumhurbaşkanlığı kuralını yeniden yasalaştırdı. Yıllarca terör altında inleyen kuzey bölgesine yatırımların gelmesi için gerekli yasal düzenlemeler hızla hayata geçmekte.
40 bin gerilla ile birlikte 100 bin insanın ölümüne yol açan iç savaşın yaralarını sarmak kolay değil ama oluşturulan komisyonlarla hakikatler araştırılacak, cinayetlerin failleri soruşturulacak, uğranılan zararların tazminine çalışılacak.
Bunlar terörle mücadele dışında bir şey söylemeyen ve halkı terörle korkutup kendisi ve ekonominin başına getirdiği kardeşi eliyle cebini dolduran Rajapaksa’ ya karşı Sirisena’ yı başkanlığa taşıyan vaatler.
Ve Sirisena kampanya boyu her defasında yemin ederek bir söz daha vermişti halka:
“Geçmişte yapılan tüm yolsuzlukların hesabını sormak namus borcumdur”
Şimdi acılarla yoğrulmuş vakur Sri Lanka halkı o borcun ödenmesini, yaraların sarılmasını ve barış meşalesinin bir daha sönmemek üzere tutuşturulmasını bekliyor…