İşte Baro Başkanı Bilgin Yeşilboğaz’ın cukurovaexpres.com Haber Müdürü Barış Köksal’a verdiği özel röportaj;

“2021 YILINDA HUKUKSUZLUK GİRDABINDAN ÇIKMAYI TEMENNİ EDİYORUZ”

Hukuk neden var? Hukuk olmazsa ne olur? Hukuk, hakları eşit ve bağımsız bir şekilde güvence altına alan kurallar sistemidir. Hukuk toplumsal yaşama düzenidir, toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür. Topluma ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel düzeni veren hukuktur. Hukukun olmadığı yerde demokrasi, ekonomi, sosyal ve kültürel yapı gelişmez. Hukuk dengedir. Hukuka ihtiyacın nedeni budur. Aksi halde kaba güç hakim olur. Kimsenin canı, fikri, yaşam alanı güvencede olmaz. Yaşam erklere güzel, halka işkence olur. Ülkeyi ayakta tutan sosyal adalettir. Bu da hukukun üstünlüğü ile sağlanır. Hukukun keyfi olarak kullanıldığında nelere mal olacağının sonuçlarını ülke olarak sayısız örneklerle yaşıyoruz. Hukuk ekmek demektir. Hukuk yoksa kişiler zenginleşir, hukuk varsa toplum zenginleşir. Hukuk yoksunu ülkelerde insanlar insanca yaşamdan yoksundur, kişi hak ve özgürlüklerden yoksundur, ekmekten yoksundur, sağlıklı çevrede yaşama hakkından yoksundur, kadınlar yaşam hakkından yoksundur, çocuklar çocukluluğunu yaşamaktan yosundur, mülteciler yaşam umutlarından yoksundur. 
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Barolar ve hukukçular siyasetçi değildir, söylemlerinin siyasi algılanması demokrasiye, hukuka ve hukuk devletine zarar verir. Hukukçular hep daha iyiyi, daha adili isterler, siyasi iktidarların her zaman daha çok insan haklarına saygılı yönetim sergilemesini isterler.

“TÜRKİYE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNDE 128 ÜLKE ARASINDA 108. SIRADA”

 Hukuk örgütü olan Dünya Adalet Projesi’nin (WJP) her yıl vatandaşlar, politikacılar, hukukçular, akademisyenler ve sivil toplum örgütleri ile yapmış olduğu görüşmelerin analizi neticesinde yayınlamış olduğu hukukun üstünlüğü ve hukuka duyulan güven endeksi 2020 raporuna göre Türkiye’nin hukuk karnesinin kötü olduğu belirlemiştir. Türkiye hukukun üstünlüğünde 128 ülke arasında 108’inci sırada. Bu ölçümdeki ana başlıklar; hükümet yetkilerinin kısıtlanması, yolsuzlukların önlenmesi, yönetimde şeffaflık, temel haklar, nizam ve güvenlik, idari yaptırımlar, adil hukuk ve cezai adalet. Bunların ne kadarı ülkemizde geçerli? Bizde hükümet yetkisi kısıtlanmaz. Çünkü tüm güç tek elde toplandı. Yolsuzlukları her gün basından takip ediyoruz. Yönetimde şeffaflık yok, kimse kimseye hesap veremiyor. Sen bana nasıl hesap sorarsın? Diyorlar. Düşünce özgürlüğü yok. Düşünürken sorun yok ama düşünceyi ifade ettiğiniz takdirde sorun başlıyor. Siyaset yapma özgürlüğü de yok. Güvensiz bir ülkede yaşadığımızı zaten İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Anayasa Mahkemesi Başkanını eleştirerek, ‘Güvenlik içinde misin? Bisikletinle gelip gidebiliyor musun?’ şeklinde belirtmişti. Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği gerekçesiyle mahkeme kararını bozuyor ama yerel mahkeme benim kararım doğrudur, sen bana emir ve talimat veremezsin diyerek Anayasa Mahkemesi’ni reddediyor. Kısacası rapordaki hiçbir kritere Türkiye uymuyor. 

“TORBA YASA, HUKUK ÇIKMAZINDA OLDUĞUMUZUN GÖSTERGESİDİR”

Hukukun şeffaf olması gerekiyor. Ülkede yaşayan her insan şeffaf bir şekilde kendisine uygulanacak müeyyidelerin veya hukuk yaptırımlarının neler olabileceğini net bir şekilde bilmesi gerekiyor ama bu mümkün eğil. Çünkü her gün bir mevzuat değişiyor. Torba yasa başka dünya ülkelerinde yok. Bu sadece kabile devletlerinde olabilir. Torbanın içine yasalar atılıyor, bahtınıza ne çıkarsa. Bu kadim kanun yapma tekniğine aykırı olduğu gibi normlar hiyerarşisine de aykırı yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Torba yasa, ülkemizdeki hukuk ve ekonomik çıkmazın göstergesidir.

“NEDEN CEZAEVİNE BU KADAR İHTİYACIMIZ OLDUĞU İRDELENMELİ”

Adalet Bakanlığı verilene göre 2010 yılı endeksinde cezaevinde tutuklu kişi sayısı yaklaşık 127 bin iken, Adalet Bakanlığı kayıtlarında ülke genelinde şu an bu rakamın 281 bin 94’ e çıktığını görüyoruz. Bu sayı her gün çok hızlı bir şekilde de artıyor. Ülkemizde 355 tane ceza infaz kurumu var. Son 5 yılda muhtelit tipte 94 adet ceza infaz kurumu yapıldı. Bizim neden cezaevine bu kadar çok ihtiyacımız var? Neden son 5 yılda 94 tane muhtelit tipte cezaevi yapıldı? Bunların irdelenmesi gerekiyor. Ülke demek ki ciddi anlamda açık hava cezaevine döndü.
Balzac’ın, “Kanunlar örümcek ağları gibidir: Zayıfları ağa yakalanır, güçlülerse ağı delip geçer.” Sözünün uygulamada geçerli olduğu, cezaevinde yatanların azımsanmayacak oranda bir bölümünün haksız yere içeride oldukları inancı yaygındır. 

“DEMOKRASİ KAYYUMLA YÖNETİLEMEZ”

Anayasa’ya göre herkes seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Ancak son dönemlerde bu anayasal hakka aykırı uygulamaları sıkça görmekteyiz. Ülkemizde bir kayyum atama garabeti uygulanmaktadır. Bu kişilerin seçime girmelerine müsaade ediyorsunuz, seçime giriyorlar ve halkın iradesi tecelli ediyor, seçimi kazanıyorlar. Bu kişiler suç işlemişse, haklarında bir yargılama varsa seçime girmelerine nasıl izin verdiniz? Bu kayyum atamalarının siyasi bir hareket olduğu apaçık ortada. Kayyumlarla yönetilen bir ülke olduk. Demokrasi kayyumla yönetilemez. 
Binlerce gazeteci hakkında dava açıldı. 74 gazeteci ve medya çalışanı hukuksuzca cezaevinde tutuluyor. Dünyada cezaevlerinde en fazla kişi bulunan 8’inci ülkeyiz. Çocuk istismarı ve kadına şiddet suç oranları arttı. Savcılıklarda bir dosyanın çözümleme süresi ortalama 411 güne çıkmış. Avukatlar mesleklerinden dolayı çok ağır cezaya mahkûm edildi. Anayasa Mahkemesi kararları hiçbir yerde uygulanmıyor. Anayasa Mahkemesi’ni takan yok. Baroların, demokratik kitle örgütlerinin ve sivil toplum örgütlerinin yapısını değiştirmeye, bu örgütlü gücü kırmaya çalışıyorlar. Böyle bir ortamda hukukun üstünlüğünden nasıl bahsedeceğiz?
Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için gerek anayasamızda hakimlerin bağımsız ve tarafsızlığı ilkesini hakim kılmak, gerekse de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesine atıf yaptığı kararlarında vurgulandığı üzere, bir mahkemenin bağımsız olduğunun kabul edilebilmesi için, üyelerinin atama biçimi, görev süreleri, dışarıdan gelebilecek baskı ve müdahalelere karşı güvencelerin varlığı yanında, yargılama makamının bağımsız bir görünüme sahip olması gerekir.

“ÇOKLU BARO KURULAMIYOR ÇÜNKÜ MESLEKTAŞLARIMIZ TEHLİKENİN FARKINDA”

Bir yasa neden yapılır? Değişiklik, düzenleme neden yapılır? Onu irdelemek lazım. Yasa yapmak için toplumsal talep ve ihtiyaç bulunması gerekmektedir. Baroların ve avukatların yüzlerce sorunu varken, bunların çözüme kavuşturulması gerekirken, bunlar neden görmezden gelinmektedir? Ancak baktığımızda baroların tamamı ve Türkiye’deki 140.000 civarındaki avukatın % 99,99’unun çoklu baroya ilişkin yasal düzenlemeye karşı olmasına rağmen, siyaseten baroları hizaya getirmek için çıkmış çoklu baro istiyorlar. Baroların bölünmesi, parçalanması, bağımsız savunma yerine siyasete ya da başka ortaklaşmalara dayalı, sesi kısık, cübbesi düğmeli topluluklar yaratacaktır. Yargının vazgeçilmez kurumları olan barolar, 'çoklu baro' kisvesi altında yıkıldığında, bu ülke üzerinde yaşayan ve adalete ihtiyaç duyan istinasız herkes artık sessiz ve kimsesiz kalacaktır. Çoklu baro yasalaşmış olmasına rağmen kurulamıyor. İstanbul’da sadece bir tane ikinci baro kurulabildi. Çünkü meslektaşlarımız bu uygulamanın ne kadar tehlikeli olduğunu, ülkeyi, hukuku ve adalet sistemimizi nerelere götüreceğini biliyor. Siyasi irade zorla, meslektaşlarımıza baskı yapılarak baro kurma çabası içerisindeler. Özellikle kurum avukatlarına ikinci baroya üye olmaları yönünde baskı yapılıyor. Genelge ile kanunun çiğnendiği bir ülkedeyiz. Siyasi partilerin ve sendikaların tüm etkinlikleri, kongreleri yapılırken, baro seçimlerinin pandemi bahanesi ile ertelenmesi hukuk tanımazlığın göstergesidir. 

“2020 YILI ADALETE EN ÇOK SUSADIĞIMIZ YIL OLDU”

Kısacası 2020 yılı da hukuk çıkmazlığı içerisinde geçti. Düşünün ki bir ülkede avukatlar ülkenin dört bir yanında adalet nöbeti tutuyor. Hukukçular da dahil olmak üzere, ülke olarak adalete en çok susadığımız yıl oldu. Hukukçuların, gazetecilerin, akademisyenlerin kısacası aykırı düşüncelerini ifade eden herkesin tutuklandığı, fişlendiği, kadın cinayetlerinin, cinsel istismarın, çocuk işçilerin, doğa katliamının, hayvana işkencenin zirvede olduğu kötü bir yıl geçirdik. Ekonomide durdurulamayan kötüye gidişin en önemli sebeplerinden birisi, demokrasideki daralma ve hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşmadır. 
Hukukta keyfîlikler hem ülke içerideki gerilimi tırmandırmaya, yaşam koşullarını zorlaştırmaya, hem de dış dünyadaki imajımızı bozmaya ve demokratik ülkelerle ilişkilerimizdeki tahribatı daha da büyütmeye devam ediyor. Yargı reformu paketi ise reform kriterlerinden uzak bir şekilde, baroların görüşlerine yeterince yer verilmeden oldu bittiye getirilmeye çalışılıyor. Biz avukatlar, yargı reformu paketinde samimiyet istiyoruz, uygulanabilirlik istiyoruz. Barolar, hukuk yoluyla toplumda uzlaşıyı sağlayan örgütlü bir kurumdur. Baroların ve avukatların sesine yer yerilmeden hazırlanan yargı reformu eksik, toplumun ihtiyacını yeterince karşılayamayan bir yapıda karşımıza çıkacaktır. 2021 yılında hukuksuzluk girdabından çıkmayı temenni ediyoruz. Bunun da tek yolu; siyasi iradenin yargıyı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı bırakması, hukuk devletinin gereği olan hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde ülkeyi yönetmesidir ve parlamenter yönetim şekline geçiştir. 

2021 yılında siyasi iktidardan beklentimiz, toplumu ‘güvenlik mi? Özgürlük mü?’ ikileminde bırakmadan (Son dönemde pandemi etkisi nedeni ile özgürlük mü? Sağlık mı?) Hukuk devleti ile özgürlük kavramlarına işlerlik kazandırması, tarafsız ve düzenli kurallar yönetimini güvence altına alan hukuk devletinin gerekleriyle, bir hukuk düzeninin daha fazla adalete uygun yönetilmesini sağlaması, yargıyı bağımsızlaştırarak hukuk güvenliğini sağlama, idarenin ve yöneticilerin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi tutulmasını sağlaması, evrensel anlamda hukuk devleti yolunda adımları atmasıdır.
Bu ülke ve bu ülkenin insanları bunu hak ediyor.

Editör: Barış Köksal