Son zamanlarda Belediyelerin yakınmasına yol açan, hatta üslubun ayarını kaçırıp toplumun bir kesimini "beleşçilik" suçlamasıyla karşı karşıya bırakan bir uygulama ülke genelinde uygulanmaya çalışılıyor. 
Ve uygulama sayesinde memnuniyetlerini dile getiren yaşlılar yanında, kimi Büyükşehir Belediye Başkanlarının şikayetleri tartışma konusu olmakta.
Bu makalede; refah toplumu kavramını, sosyal devleti, merkezi ve yerel iktidarların kaynakları harcama konusundaki tercihlerini teorik anlamda ele alacak değilim.
Ama son zamanlarda 65 yaş üstü vatandaşların kamu kurumu niteliğindeki yerel yönetimlere ait toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanma uygulamasına değinmeden önce şu "refah devleti" kavramına kıyı, köşesinden de olsa değinmek gerektiğini düşünüyorum.
20. yüzyıla hatta ABD' de boy veren ve oradan tüm dünyaya yayılan 1929 krizinin atlatılma girişimlerine kadar devleti yönetenler toplumların ezilen kesimlerini kiliselere, vakıflara (Osmanlı imparatorluğu ve benzeri yapılarda Vakıflar ve hayrat kuruluşları, aşevleri vs) bırakmıştı.
Ancak 1929 krizi öylesine çalkantılara yol açtı ki, özellikle yoksul ve çaresiz kesimlerin biraz da isyan dalgasını söndürmek, tepkilerini dindirmek amacıyla da olsa refah devleti olgusu hayata geçirilmeye başlandı. (o yıllarda yaşananları anlamak için John Steinbeck' in 'Gazap Üzümleri' romanı yeterince fikir verir)
Başkan Roosevelt' in New Deal programı  batmakta olan ülkeyi ayağa kaldırmak, ölmemeye direnen işsiz ve yoksulların hayata tutunmasını sağlayacak bir kaç ayaktan oluşuyordu; işsizlikle mücadele projeleri öylesine geniş alana yayılmıştı ki; devlet uçsuz bucaksız arazilerde insanlara taş toplatıyor, işsiz ressamlara resim, müzisyenlere beste, yazarlara kitap siparişi veriyordu.
Ama bir şey daha yaptı Roosevelt; yoksullara sosyal yardım...
1942' de Kongrede yaptığı konuşmada Başkan Roosevelt dört evrensel özgürlükten söz ediyor ve "yoksulluktan kurtulma özgürlüğü" kavramını dillendiriyordu.
1980' lere kadar gittikçe eritilen, Başkan Reagan döneminde ise yerini vahşi liberalizm adı altında küresel kapitalizmin acımasız ilkelerine bırakılan bir kavramdır refah toplumu...
Yine ABD' den örnek verecek olursak; Başkan Obama' nın sağlık reformuyla parası olmayanın da hastanelerden yararlanmasına, yoksulun tedavisine olanak tanınmasına yol açan yasal düzenleme için verdiği mücadele tam da bu 'refah toplumu' ya da Türkçe' deki karşılığıyla sosyal devlet uygulamalarına günümüzün imparatorluğundan bir örnektir ve ABD' de kıyameti koparan kavgalara yol açmıştır.
Zengininden vazgeçtim orta direk Amerikalı bile "benim vergilerimle, benden topladığı parayla kimsenin işsiz güçsüzleri tedavi ettirmeye hakkı yok" diye düşünmektedir ve kavga henüz bitmiş te değildir.
Küresel uygulamaları, modelleri bir yana bırakıp Türkiye' ye gelirsek; yıllardır dayatılan tüm IMF programları aslında sosyal devlet anlamında yapılan yardımları kısmaya hatta tümüyle ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Politikacılar çoğu zaman ideolojik olarak inandıkları için değil ama oy alacakları seçmenlerin gönlünü kazanmak için IMF ve benzeri borç veren kurumlarla masaya oturdukları zaman pazarlıkların büyük bölümü bu sosyal yardımlar üzerinden yürütülür. Evet kamuoyunun izlediği pazarlıklar aslında bir kayıkçı kavgasıdır ama yaratılan algı 'emperyalist batıya karşı verilen meydan savaşı' dır.
Siyaset, yoksullukla mücadeleyi dengeli biçimde yürütmez, ayarı kaçırırsa iş Yunanistan' ın bizden on yıl sonra karşılaştığı son ekonomik krizdeki son perdeyle sonuçlanır.
Geniş kesimler mevcut tüm siyasi partileri siler, refah toplumu sözü veren denenmemiş Syriza benzeri oluşumları iktidara getirir. Getirmesinin sonuçlarına ve hastalığın gerçek anlamda tedavisine yararı olup olmadığına değinecek değilim.
AK Partiyi iktidara taşıyan da 2001 krizinin geride bıraktığı büyük yıkım, şiddetli depremdir.
Makarna, kömür dağıtıp iktidarı sürdürüyorlar kinayesinin altında da aslında refah toplumu/sosyal devlete yönelik çoğu zaman bilinçsiz eleştiriler yatar.
Aslında sosyal devleti savunması, yoksulların sesi olması gerekenlerin, çevredeki yoksul ve kimsesizleri merkeze taşıma politikaları geliştirmek yerine, o boşluğu dolduranları küçümseyici dille eleştirmesinin ve 'oyların nohut, fasulyeye satılması' gibi halkı küçümseyen tavırlarının bugün demokrasi adına yaşanan sıkıntıların ortaya çıkmasındaki rolünü oturup daha soğukkanlı tartışmak gerekmez mi?
65 yaş üstü insanlarımızla, engellilerin toplu taşıma araçlarından bedava yararlanması da sosyal devlet anlayışının hayli küçük ama bir o kadar da anlamlı projelerinden biridir.
Bu minvalde AK Parti hükümetinin hazırladığı tasarı TBMM' de “Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması Hakkında Kanun” Temmuz 2013' te kabul edilir ve ardından o kanundaki amir hükümleri hayata geçirecek yönetmelikler de yayınlanır..
Yayınlanır yayınlanmasına da, uygulama her zaman olduğu gibi tam bir Türkiye usulü bürokrasinin engelli koşusuna çevrilir.
Bir sonraki  yazıda, kanunun ruhu, içeriğiyle uygulamada ortaya çıkan sorunları, toplumun bir kesimine daha iyi, daha kaliteli yaşam vaat eden bir projenin yerel yönetimler eliyle nasıl işkenceye döndürüldüğünü anlatmaya çalışacağım.