Gelelim AK Partinin 2015 seçimlerinde Mersin’ in huzuruna çıkardığı adaylara ve 7 Haziran akşamı karşılaşma olasılığımız yüksek tabloya…
2002’ de bakan olmasa da çoğu bakanın üstünde konuma sahip Genel Başkan Yrd. Mir Dengir Fırat, 2007’ de Kürşat Tüzmen, 2011’ de Zafer Çağlayan gibi ağır topları Mersin sahnesine çıkaran AK Parti bu kez çoğu Büyükşehir’ e inat bu kez Mersin listesine böyle bir isim koymadı (veya koyamadı)
Çoğumuzun beklentisi eğer böyle bir lokomotif aday arayışı varsa bunun için en uygun ismin Lütfü Elvan olmasıydı.
Gerçekten de Çukurova Havalimanından Mersin-Antalya yoluna, en azından Adana’ ya uzanacak hızlı tren projesinden Taşucu’ na uzanacak otoyola varıncaya kadar yıllardır konuşulan ama kimi karınca hızıyla ilerleyen, kimi de tozlu raflara atılan yatırımların tamamlanması için en uygun isimdi Elvan.
Ancak geçmişteki ağır topların yaşadıkları, başlarına gelenleri bilen Elvan’ ın Mersin adaylığına sıcak bakmadığı konuşulup duruyordu. Sonunda da Mersin yerine Antalya birinci sıraya yerleştirildi.
Listelerin belli olduğu saatlerde sosyal medyada paylaştığım “Umarım Antalya’ dan seçilecek Elvan artık Mersin-Antalya yolu yerine Antalya-Mersin yolunu bitirir” cümlesi aslında anlatıyor çoğu şeyi.
AK Partinin seçim sürecinde Mersin’ de karşılaşacağı sorunlar Elvan’ ın ikna edilmemesiyle sınırlı değil.
Son dönemde gittikçe pekişen ve yerel seçimlerin ardından zirve yapan “AK Parti Mersin’ i cezalandırıyor” algısının nasıl giderileceği, ters esen rüzgârların nasıl olup ta yelkenleri dolduracak hale sokulacağı çok ciddi bir soru ve muhalefet bu hayli güçlü kartı sonuna kadar kullanacaktır.
Bu konuda nelerin yapılabileceği, yapılması gerekenlerin öncelik sırası ayrı bir yazı konusu ama AK Partinin daha da ciddi sorunları var: Örneğin bir zamanlar bu partinin Erdoğan’ a vekâlet eden ikinci adamı Mir Dengir Fırat’ ın bu kez HDP Mersin adayı olarak sahneye çıkması.
Fırat herhangi bir isim değil. Bugüne kadar BDP’ ye oy veren Kürtler dışında kalan ve AK Partiye oy veren muhafazakâr Kürtlerin sevdiği, saydığı, kendilerine yakın bulduğu biri.
Daha da önemlisi Fırat’ ın karşısına onun oy alacağı kesimden birini aday göstermesi siyasi akıl adına en isabetli adım olması gereken AK Partinin, üçüncü sıraya yine muhafazakâr demokrat Kürt kimliğiyle tanınan yazar Muhsin Kızılkaya’ yı koymuş olması. Kızılkaya hem Kürt hem de ılımlı muhafazakâr kesime sıcak bir isim ama Fırat’ a göre hayli önemli dezavantajı var. Kızılkaya Mersin’ e hayli yabancı. Daha da önemlisi Mersin’ de büyük oy potansiyeline sahip olan ve yıllardır AK Partiyi taşımış pek çok Doğu ve Güneydoğulu adayın küstürülmesi pahasına dışarından bir ismin getirilmiş olmasının yansımaları mutlaka olacaktır. Tıpkı 2014 Belediye seçimlerinde dışlanan ve Meclis üyeliklerinde altlara itilen aynı tabanı temsil eden isimlerin dışlanması ve kurşun asker gibi görülmesinin sandığa etkileri ve rahatlıkla kazanılacak Akdeniz, Toroslar gibi ilçelerin bile kaybedilmesi…
Olumsuzluklar yanında AK Parti listesinin olumlu yanları yok mu? Bana kalırsa 2011’ den çok daha iyi, sağlıklı ve Mersin adına kazanımlar sağlayacak isimlerle giriliyor Mersin’ de yarışa.
Örneğin tüm kent dinamiklerinin yıllardır çaresizlik içinde kıvrandığı sıkıntıların çözümüne katkı yapacak, Ankara ile köprü olacak isimlerden yoksundu Mersin, bu kez hücrelerine kadar kenti ve sorunlarını tanıyan Mustafa Muhammet Gültak ve Yılmaz Tezcan gibi ilk iki sırada yer alan isimle temsil edilecek. Kentin sorunlarını kendi sorunu gören anlayışa sahip bu iki ismin Milletvekili olması Mersin adına ciddi kazanım…
Sizler bu yazıyı okurken şunun şurasında  50 gün kalmış olacak seçimlere… 
Ve o 50 günün sonunda Türkiye çok partili sistemle yaptığı 1950 seçimlerinin ardından geçen 65 yıllık engebeli demokrasi yolculuğunun en kritik duraklarından birinde hatta en önemli yol ayrımında tarihi bir tercih yapacak. Tek kişiye dayalı ve tüm kuvvetlerin o tek kişide toplandığı “Türk Tipi Başkanlık mı?” ya da; gelinen demokratik sürecin sivil, özgürlükçü, kuvvetler ayrılığına dayalı, her kurumun ileri demokrasilerde olduğu gibi sınırlarını bildiği, bireyi öne çıkaran, insan haklarına saygılı bir yeni Türkiye hikâyesinin yazılmasına mı omuz verecek?
Bekleyip göreceğiz.
Ne diyordu şair:
“görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler”