Röportaj: Burak Karataş

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Burak Karataş'ın sorularını yanıtlayan Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Nurseren Tor, 'Aslında biz 2005 yılından bu yana 1. Uluslararası Nuri Abaç Resim Sempozyumu'nu gerçekleştirmek istiyoruz.. Bu güne kadar iyi bir destek bulamadık; gelen destek teklifleri çok küçük miktarlardı.. Sonuçta uluslararası bir organizasyon gerçekleştirmek istediğimiz için bu güne kadar bunun mücadelesiyle geçirdik zamanımızı.. Ama sonuçta çok güzel bir sempozyum gerçekleştirdik.. Tüm masraflarımızı Mersin Büyükşehir Belediyesi karşıladı.. 

5 Ülkeden katılım oldu; Almanya, Hollanda, İsveç, Brezilya ve İspanya'dan katılım oldu.. Toplam 14 sanatçı ile sempozyumumuzu gerçekleştirdik.' dedi..

Prof. Nurseren Tor, 'Biliyorsunuz Mersin çok modern bir kent ve bu tür sanatsal etkinliklere ihtiyaç duyuluyor..Güzel sanatlar fakültesi olan bir kent; sanatçı yetiştiren bir kurum olarak biz bunun eksikliğini çok net hissedebiliyoruz.. Sizler dışardan bunu çok iyi hissetmeseniz de biz kurum olarak bunu çok net hissediyoruz.. Bu tür ortamları daha da arttırarak ve kenti de bu sanatsal çalışmaların içine çekerek bu işi yapmaya çalışıyoruz.. Sadece sergiler ile değil, Mersin'in sorunlarına da çözüm üreterek çalışmalar yapmak istiyoruz.. Sadece sempozyumlar, sergiler değil sosyal sorumluluk projelerine de imza atmak istiyoruz..Gelişmiş ülkelerde sanat tedavi amaçlı, eğitim amaçlı kullanılıyor.. Biz de artık yavaş yavaş Mersinli'yi buna inandırmaya çalışıyoruz.. 'Bakın sanat olmazsa olmaz' diyoruz..' şeklinde konuştu..

PEKİ MERSİN'DE BÖYLE BİR ÇALIŞMA ALANI VAR MI.?

'Mersin'de böyle bir potansiyel var.. Sanatsal çalışmaları özleyen insanlarımız çok; fakat fiziki alanlarımız yetersiz.. 1. Uluslararası Nuri Abaç Resim Sempozyumu'nu gerçekleştirdiğimiz alan Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre Merkezi'nin balo salonu.. Burayı galeriye çevirmek için çok çaba sarfettik' diyerek konuşmasını sürdüren Prof. Nurseren Tor, 'Yılda en az 20 tane öğrenci mezun ediyoruz; genç dinamik sanatçılar bunlar.. Bir çok çalışma yapılması lazım ama olanaklar o kadar kapalı ki.. O zaman mezun ettiğimiz o genç sanatçılarımız İstanbul'a gitmek istiyorlar.. Biz Mersin'de mezun olan genç sanatçı potansiyelini kentimizde tutabilirsek, kentin ufku biraz daha açılacak, yüzü daha da aydınlanacaktır.. Yani biz üniversitenin güzel sanatlar fakültesi olarak nasıl yüzümüz dışarıya açık ise, buranın vitrini isek kentin içerisinde gerçekleştirilecek sanatsal etkinliklerin de kentin dışarıya açılan yüzü olarak görüyorum ben' dedi..

Nurseren Tor, 'Sanat ile sanayi pararel olarak gelişmeli Mersin'de.. Ben sanayiye, tarıma karşı bir insan değilim.. Tabi ki Mersin'de sanayi ve tarım olacak; zaten kentin temelinde, oluşumunda var bu.. Mersin hem sanayi hem sanat kenti olmak zorunda.. İspanya'da Bilbao'da bir müze açılmış.. İnsanların sanat ile hiç alakası yokken 'The Guggenheim Museum' Bilbao'da açılıyor, hiç gidilmeyen uğranmayan bir kent iken, kent içerisindeki nehirde fabrika atıkları dolaşırken, bu müze tamamen o kentin çehresini değiştiriyor.. Mersin'de neden böyle bir müze olmasın.. Yaptığımız bu eserler her yıl çoğaldıkça bir müzenin koleksiyonuna girebilir.. Kesinlikle amacımız da bu; protokolümüzü de bu şekilde imzaladık Büyükşehir Belediyesi ile..' dedi..

Tor, 'Bu sempozyumun amacı; ortaya çıkan eserlerin ne bir belediyenin, ne de üniversitenin duvarlarını süslemek değil.. Kurulacak olan müzenin eserleri olması.. İşte kültür turizmi bu şekilde oluşmaya başlayacak.. İnsanların mutlaka ve mutlaka 'The Guggenheim Museum'un hikayesini okumalarını istiyorum.. O zaman Mersin için ne demek istediğimi çok daha iyi anlayabilirler..' şeklinde konuştu..

DÜNYANIN BİR ÇOK ÜLKESİNDE BAZI KENTLER SADECE SANAT ÜZERİNE KURULMUŞ.. BUNLARDAN BİR ÖRNEĞİ FLORANSA.. MESELA MERSİN'DE BÖYLE BİR ALAN OLUŞTURULABİLİR Mİ.? MERSİN BUNA UYGUN BİR KENT MİDİR.?

'Tabi ki oluşturulabilir.. Ama İtalyanlar bu konuda çok şanslı; sanat hamuru ile yoğurulmuşlar.. Kurumların sanata destek vermesi halinde Mersin çok farklı bir kent haline gelebilir..' diyerek konuşmasını sürdüren Nurseren Tor, konuşmasını şu şekilde tamamladı: Sanattan yoksun bir kentte insan psikolojisi giderek bozulur.. Bunu Mersin'de de görebilmek mümkün.. İnsanlar bulunduğu mimari yapıların tuhaflığından yalnızlığa itiliyor, şahsen ben asla apartman katında oturamıyorum.. Benim gibi hassasiyeti yüksek ve doğa bilinci olan insanlar da var apartmanlarda oturamayan.. Ama bunun bilinci olmasa bile insanlar çok gergin.. Mersin'in eski yapısında portakal bahçeleri içerisindeki evler vardı.. Silifke'ye gidene kadar yemyeşil bir ovanın içerisinden geçerdik.. Şimdi beton duvarların arasına sıkıştırılmış bir şekildeyiz.. Mimarinin estetik olması çok önemli.. Biz estetik kongresini Mimarlık Fakültemiz ile birlikte düzenledik, güneş mimarisi diye bir şey öğrendim.. Bu zaten insanlık tarihinde varmış.. Mimar Sinan'ın eserlerine de yansımış.. Neden biz günümüzde bunları düşünemiyoruz.. 

MERSİN SANATTA NEDEN BU KADAR GERİ.? MESELA NEDEN YENİ ÇIKAN BİR FİLMİN GALASI MERSİN'DE YAPILMAZ.?

Bu konuda çok ilginç bir olay var; Altın Portakal Film Yarışması aslında Antalya'nın değil; Mersin'in projesiydi.. Birileri vaktiyle bunu Ankara'ya bakanlığa götürüyor, sayın bakanımız da bunu alıp Antalya'ya mal ediyor.. Mersin elinden bir çok şeyi bu şekilde kaçırmış.. Hadi Altın Portakal gitti; Mersin'de yeni bir şeyler oluşturmamız lazım.. Eğer biz tercih edilir bir kente dönüşürsek gerisi gelir..

PEKİ BUNUN İLK ADIMI NE.? SANAYİ Mİ, KENT EKONOMİSİNİN DÜZELMESİ Mİ.?

Bu bir bütün; bunu sadece sanayi ya da sanat ya da ekonomik gelişim olarak ayıramazsınız.. Akdeniz Oyunları Mersin adına büyük bir şanstı.. Ama sanatsal anlamda orada da bunu başaramadık.. Akdeniz Oyunları'nda da bütün olamadık; kentin içerisinde sanatsal faaliyetler yapamadık.. 

PEKİ ÖNCELİKLİ OLARAK NE YAPILMALI.?

Biz hedeflerimize daha çabuk ulaşmak istiyorsak bir Kültür Olimpiyatı yapılmalı.. Mesela geçtiğimiz günlerde Kültür Festivali yapıldı.. Küçük bir organizasyondu; adı büyük ama kendi küçük bir organizasyondu.. Fakat önemli bir gelişme Mersin adına.. Bir yerden başlanılması gereken bir olay.. O işin adının 'kültür festivali' olmaması gerekiyordu; yoksa yapılan iş çok güzel.. Bu iş için özel yerler yapılmalı ve yerel yönetimlerin desteği ile her haftasonu ya da ayda bir kez yapılmalı..

PEKİ MERSİN'DE 'ŞU CADDEYİ BANA VERSELER NE KADAR GÜZEL HALE GETİRİRİM' DEDİĞİNİZ BİR CADDE YA DA SOKAK VAR MI.?

Hastane Caddesi çok ilginçtir, Fabrikalar Caddesi çok ilginçtir.. Ben uzun süre Camişerif Mahallesi'nde oturdum; eskiden hemen evimin dibinde semt pazarı kuruluyordu.. O benim adıma müthiş bir keyifti.. Böyle bir durumda Camişerif Mahallesi civarında bir yer isterim tabi ki.. Hastane Caddesi'nin trafiğe kapatılmasını çok arzu ederim.. Orada zaten ciddi bir sıkışıklık var; Mersin'in çok güzel bir bisiklet kültürü vardı mesela.. Fakat yok edildi bu kültür.. Keşke elimizdeki kültürleri yok etmesek en azından.. Bisiklete uygun yol olmadığı için Mersin'de bu kültür de yok olup gitti.. Sahil yolu yapılırken, 'bisiklet yolu unutuluyor' diye çok ayaklandık ama yapmadılar.. 

SON OLARAK EKLEMEK İSTEDİĞİNİZ BİR KONU VAR MI.?

Yani son olarak şöyle bir toparlarsak; Mersin'in bir sanat müzesi ihtiyacı var.. Galeri ve sergi mekanlarının artması lazım.. Mersin'in sanatsal kafelere ihtiyacı var; günlük gazetelerin okunabileceği, kitapların bulunduğu, insanların birbirleri ile sohbet edebilecekleri mekanlara ihtiyaçları var.. Bunların örneklerini dünyanın bir çok ülkesinde görmek mümkün.. Bunu Mısır'da bile gördüm ben.. Akdeniz ülkelerinin genelinde insanlar güneşi gördüklerinde dışarıya çıkar ve ailecek bu tür mekanlarda zaman geçirirler; Mersin'in bu tür sosyal mekanlara ihtiyacı var..
Editör: Barış Köksal