Mersin ve yeni stadyum fiyaskosu...

Tevfik Sırrı Gür stadı kamuoyundan habersiz TOKİ' ye devredildiğinde henüz Akdeniz Oyunları gündemde bile yoktu.

Konudan haberdar olunca Mart 2008' de oturup iki yazı kaleme almış ve 19 Nisan 2008 günü yayınlanan o yazılarda 55 trilyona mal olan 33 bin kişilik Kayseri stadıyla Mersin' in devredilmekte olan mevcut stadını karşılaştırıp "TSG stat arazisi kaç para eder?" diye sormuştum.

Merak eden o yazılarıma (http://abdullahayan.wordpress.com/2008/04/19/tevfik-sirri-gur-stadi-kac-para-ederkayseri-ve-mersin%E2%80%99in-yeni-stadyum-projeleri-2%E2%80%A6/) adresinden ulaşabilir.

Stadyumun devredildiği çok sonra Akdeniz oyunlarını üstlenen Yunanistan' ın Volos kenti iflas edip te, ibre Mersin' e dönünce resmiyet kazandı ama iş çok daha önce bitirilmişti.

O tarihte Akdeniz Oyunları sihirli değneğinin değmesiyle; istihdamın çözüleceği, refahın yükseleceği, dünya kenti olunacağı müjdelerinin arasına Mersin'in olimpiyat stadına kavuşacağı müjdesi de eklenince kamuoyu bu büyük tesisin hayaliyle yatıp kalkmaya başladı.

Yeni stadyum rüyası o kadar büyülüydü ki, bu tesisin TOKİ tarafından TSG stat arazisi karşılığında yapılacağı konusu tartışılmadı bile. Zaten genel olarak kamuoyu, büyük fotoğraftan fırsat bulup böylesine küçük detaylarla niye uğraşsındı?

Derken 2012 yılında tesislerle ilgili süreç hızlandı. TOKİ yapımcı firmayı belirledi. Başlarda Olimpiyat stadı vaatleriyle başlayan proje zaman içinde önce 33 bin, ardından 30 bin kapasitelerle anılmaya başlandı. Sonunda Mersin' e yapılacak stadyumun 25 bin kişilik olduğunu öğrendik.

Ama ne gam!

Yine o Akdeniz Oyunları rüyalarıyla yatıp kalktığımız günlerde kimsenin aklına "kardeşim madem 25 bin kişilik stadyum yapacaktınız, mevcut 20 bin kişilik stadyuma 15-20 trilyon harcayıp modern hale getirseniz olmaz mı?" gibisinden aykırı soruları sormak ta gelmedi.

Yeni yer belirlenirken de çok ilginç gelişmeler yaşandı. Dönemin Spor Bakanı Suat Kılıç helikopterle dolaştırıldığı Mersin üzerinde gezinirken gösterilen bir kaç yere dudak kıvırıp "burası olacak" demişti de, yine tek Allahın kulu çıkıp "bu uygun bulduğunuz yerin doldurulması kaç paraya çıkar? Zemin futbola uygun mu?" sorularını sormadı.

Nasılsa eski stadın yeri AVM yapılıp TOKİ' ye yeterince kaynak sağlanacaktı, yenisi için üç beş trilyon fazla harcanıp zemin düzeltilse ne olurdu?

Stadyumun yapımını üstlenen ve zamana karşı yarıştığını söyleyen müteahhit işi belli program çerçevesinde götürürken beklenmedik gelişme yaşandı: firma başka yerlerde sürdürdüğü işler nedeniyle zora girmiş, alacaklılar Mersin stadının yapıldığı şantiyeye haciz memurlarıyla çıkıp gelmişlerdi.

Haczin ardından işler durdu ama bir süre sonra inşaatı kaldığı yerden alıp projeyi bitirme garantisi karşılığında Limak' a devredildiği çıktı ortaya. Limak ilk kez stadyum işi yapacaktı ve üstelik TOKİ' yle 90 trilyon karşılığı el sıkışıldığı iddiaları atıldı ortaya.

Uzunoğlu firmasının o güne kadar hak edişleri karşılığı ödenen 30 trilyonu da eklersek 55 trilyona 33 bin kişilik Türkiye' nin en iyi statlarından birine kavuşan Kayseri' in iki katından fazla paraya 25 bin kişilik stadyumla sonuçlanan bir fatura çıktı karşımıza...

Yeni stadyumun biteceğinin anlaşılmasıyla "ya bitmezse, B planınız ne?" gibisinden aykırı soruları gündeme getiren benim gibilere de cevap yetiştirme işini Bakan Çağlayan üstlendi. AKİB' teki bir toplantıda çıktı sahneye ve "çatlasalar da, patlasalar da bitirdik işte" diye hepimize ders verdi.

Bitti de ne oldu?

MİY yönetimi 4 yıldır kullandığı ve Süper lig için trilyonlarca para dökerek tadilat yaptığı, TSG stadyumunu bir anda kaderine terk ederek, düştüğü kümeden çıkma sevinciyle maçları yeni stadyumda oynama hevesine kapıldı.

Sonunda muradına erdi, kombine biletler satıldı ve ligin ilk maçında Türkiye gündemine düşen o muhteşem stadın marul bostanından farksız zeminiyle tanıştı.

Tanışmakla kalınmadı, üç futbolcu sakatlandı, Futbol federasyonu da stat zemini düzelinceye kadar maçların başka sahalara alındığını, örneğin ilk maçın Mersin yerine Antalya' da oynanacağını açıkladı.

Ve bana da tabloya bakıp en aykırı gibi görünse de akla ilk gelen soruyu sormak düştü:

"Kardeşim daha lig başlamadan hazırlık maçıyla zeminin sorunlu olduğu ortaya çıkmasına rağmen neden TSG stadını terk ettiniz? Kirası zaten ödenmiş o stat olası risklere karşı çimleri sulanıp, bakımı yapılarak alternatif olarak elde tutulamaz mıydı?

Tabii yeni stadın bu zeminle kabulünü kimlerin yaptığı, onca ödemeyi yapanların hesap sorma konusunda ne yapacakları soruları bugün için artık kamuoyuna bir şey ifade etmiyor.

O zaman can alıcı son bir iki soruyu sorup noktalayayım yazıyı:

Kombine biletlere para ödeyenler yarın tazminat davası açsalar ortaya çıkacak zararı kim karşılayacak?

Ve hepsinden önemlisi "saha avantajını yitirip tüm maçlarını deplasmanda oynamak zorunda kalacak MİY yarın ligde tutunamazsa bunun vebalini kim ödeyecek?

Hesabını kim verecek?

Son 3-4 gündür TSG stadının zemininde kekik toplar gibi ot ayıklayan bir kaç kadının fotoğraflarını görünce insan bu sorulara mı kafa yorsun, oturup bu trajik tabloya mı gülsün? diye sormadan edemiyor...

Başkan Kahramanlı on milyon doları aşan transferler yaptıklarını ve lige hazır olduklarını söyledikçe, aklıma bu zemin fiyaskosu yanında 1960' ların Devrim arabası geliyor.

60 darbesiyle iş başına gelen cunta yerli araba üretme talimatını verir. Kısa zamanda prototip ilk otomobil yapılır ve Çankaya köşkünde sabırsızlıkla bekleyen Gürsel' in önüne getirilir.

Gürsel gururla bakar, "hadi bir deneme yapalım" der, kurulur otomobile. Şoför yüz metre kadar gider, araba durur, aşağı inilir, sağına soluna göz atılır, derken biri paşanın kulağına eğilir bir şeyler fısıldar.

Gürsel döner çevredekilere ve o ünlü cümleyi söyler: "Türk aklı bu işte, arabayı yaparız ama benzin koymayı unuturuz"

MİY başkan ve yöneticilerinin durumuna bakınca o cümle düştü aklıma nedense...

Editör: Barış Köksal