İnsan yaşadığı coğrafyanın etnik, dinsel, mezhepsel özellikleri içinde şekillenir. Hangi yaşam alanında hangi kültürel, dinsel yapı egemense, yaşamla buluşan canlar da,  aynı felsefe ve inanç doğrultusunda gelişir. Rengini, ırkını, mezhebini seçme şansı da yoktur.  

Dünyada en değerli varlık insandır. Hiçbir şey insan değerinden üstünde olamaz. İnsan olmak; erdemli olmaktır, düşünebilmektir. Yaşamla bütünleşen bütün değerlere saygı duymaktır, korumaktır.

İnsana saygı duyarken onun kutsallarına, değerlerine saygı esas olmalıdır.  Herkesin kutsalı kendine bırakılmalı, dışlanmamalıdır. Kutsallar, liderler, gelenek ve görenek insanlar için vazgeçilmez değerlerdir. İnsanı değerleri, kutsalları üzerinden dışlamak, tanımamak insani olmadığı kadar, ahlaki ve vicdanide değildir.

İnsan düşünen bir varlık olarak, yaşadığı çevrenin, kültürel yapının etkisinde kalsa da, algılama yetileriyle dünyayı tanıma ve değerlendirme gücüne sahiptir. Bu değerlendirme çevreyi, gelişmeleri görebilme, algılayabilme ile orantılıdır.
 İnsan;  algılarıyla, değerleriyle, kutsallarıyla kendini yaşama katar. İnsanın kendini yok oluşa götürecek tek şeyi kutsalıdır. O zaman bırakalım herkes kendi kutsalıyla yaşasın ve var olsun.

Türkiye kendi içinde birçok problem taşısa da, yavaş yavaş yüzleşme sürecini yaşıyor. Kültürler ve medeniyetler arası diyalog, birbirini anlama ve kabullenme anlayışı kendini hissettirmeye başladı. Ortadoğu sarmalında birbirine düşürülmüş ilkel devletlerin din ve mezhep kavgalarını gördükçe, çok daha dikkatli ve dirayetli olmamız gerektiği apaçık ortada.
Yüzyıllardır ötelenmiş, örselenmiş, yok sayılmış ve aşağılama kompleksiyle dar alana hapsedilmiş Cem Evleri(miz), bir inanç ve kültür yuvası olarak varlığını sürdürebilmiştir.

Bilim ve teknolojinin akıl almaz gelişim süreci, dünyadaki küreselleşme, ekonomik hareketliliğin sarstığı sınırlar, devletlerarası büyük toprak parçasını kiralama mantığı düşünüldüğünde, dinlerarası, kültürlerarası kavganın ve yok saymanın ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğu görülmektedir artık.

Mersin Kültürlerarası Diyalog Merkezi Derneği ve Cem Evi’nin birlikte organize ettiği, “Kültürlerarası Diyalog ve Barış” konulu etkinlik, çıtanın altında kalmakta ısrarcı olan dar görüşlü yobazları, ilkel bakışları utandıracak nitelikteydi.
Hıristiyan papazların, alevi dedelerin ve yurttaşların, Romanların, hizmeti rehber olarak gören cemaat temsilcilerinin bir arada kardeşçe, birbirini anlayarak ve kabullenerek bütünleşmeleri insani duyguların dışa vurumuydu.

Hasan Kılavuz dedenin söylemlerindeki acı ama yalın gerçekler, İlahiyatçı – yazar Cemal Uşak’ın inananlar için,  ” Eğer Allah isteseydi hepinizi bir millet yapardı”  sözündeki derinlik, ırkçılık yapanların nasıl bir yanılgı içinde olduklarını anlatır nitelikteydi. Konuşmalar insanı yüzleşmeye doğru götürürken, konuşmanın, tartışmanın, birbirinin kutsalına saygı duymanın ne kadar erdemli bir duruş olduğunu gösteriyordu.

Cem Evi(miz) de, gerçekleşen bu etkinlikten rahatsız olanlar da vardı. Onlar çok azınlıkta olsalar da, hala kutsallar üzerinden siyaset yapmanın, dar düşünmenin esaretinden kurtulamamış oldukları da artık bilinen bir gerçek.
Cem Evi yöneticilerine,  MEKADİM temsilcilerine, etkinliğe katılan her türden din, mezhep temsilcilerine ve yurttaşlara ve evrensel bakış açılarıyla var olanlara selam olsun…
Editör: Barış Köksal