Haftalardır tanık olduğumuz çarşambalardan geleceğini tahmin etmenin zor olmadığı perşembe sanılandan da erken arz-ı endam etti.

Türkiye için önemsiz ama Mersin adına hayati önemde tablolarla çıkageldi hem de...

Yeni otogarın açılacak olması nedeniyle eski mekanlarını taşımak zorunda kalan esnafın her gün artan tepkileriyle bir kez daha bu kente özgü, başka illerde kolay kolay tanık olmayacağımız nur topu gibi bir krizimiz var artık...(bu yazı yayına hazırlanırken TOMA' ların gölgesindeki ihale görüntüleri geçiyordu ekranlardan)

Taraflardan biri çok katı, görüşme, uzlaşma adına adım atma gibi çeşitli çözümlerin tümüne kapılarını kapatmış görünen bir Büyükşehir Belediye Başkanı ve onun "beyt-ül malı kimseye yedirmem" ile özetlediği görüşleri...

Kendisinden kimin çıkıp ta "milletin malını bize peşkeş çek" dediğini, diyeceğini sanmıyorum.

Diyen çıkmışsa da, öyle bir edepsiz tavra karşı hep beraber yanında durmak boynumuzun borcu...

Ama ortada ciddi bir sorun var ve sorun gereksiz yere geriliyor, gerildikçe de ağırlaşıyor, sonunda büyüyen faturanın bedelini sadece taraflar değil tüm kent halkı ödemek zorunda kalacak.

Örneğin uzlaşma yerine kavganın seçildiği şu son bir hafta içinde geliştirilen çarpıcı eylemle üç günlüğüne de olsa bu kenti Anadolunun diğer illerine bağlayan en önemli ulaşım aracı olan otobüslerin seyrüseferleri durduruluyor.

Tüm kent yaşayanlarını etkileyen eylemin vatandaşı uğrattığı zarar bir yana, kent algısı açısından yarattığı telafisi zor tahribatın bilmem farkında mıyız?

Turizm sezonunun bu en hareketli günlerinde ulusal medyaya "otobüs seferlerinin yapılmadığı bir kent" olarak geçmenin, Mersin' e ne kaybettirdiğini anlatmama gerek var mı?

Sorun nasıl çözülür derseniz? Tek kelimeyle yanıtlayayım: Diyalogla...

Kavganın bugüne kadar neyi çözdüğünün cevabını hepimiz biliyoruz. O nedenle kavgayı değil, uzlaşmayı seçenlerin deneyiminden yararlanıp, bir masa etrafında oturup konuşarak.

Evet, bugüne kadar yılda 5.500 lira kira ödeyenlerin yani ayda 500 liraya otogarda dükkan işletmenin dönemi kapanmıştır, kim o eski çamları bardak yapacağını sanıyorsa geçmiş ola...

Ama geçiş döneminde "vur dediysek, öldür mü dedik?" sözünü haklı çıkaracak tavırlardan da uzak durmak lazım.

5 bin lira ne kadar düşükse, İstanbul/Ankara' da 50 bin lira olarak alınan kiranın Mersin' de 96 bin lira olması yüksek...

Biri ne kadar yanlışsa öbürü de o kadar yanlış...

Toplum olarak bir türlü ifrat ile tefrit arasındaki dengeyi bir türlü bulamadık.

Mersin' de de aynı ikilemi yaşıyoruz.

İfrattan kaçındığımız kadar tefritten de kaçınmalıyız.

Bir şey daha: Otogarlar Belediyelerin ana geçim kaynağı, mutlaka fazla paralar kazanacakları yerler değildir.

Hatta Antep gibi Kayseri gibi kentlerde Belediyeler kambur gibi gördükleri hizmeti özelleştirip kurtulma yolunu bile seçmişler.

Ama Belediyeler o otogarlara girip çıkan otobüsleri iyi biçimde kayıt altına alarak günlük sirkülasyondan rahatlıkla para kazanabilirler.

Mersin' de Büyükşehir Belediye Başkanı katı tutumundan vazgeçip elini uzatmalı, otogar esnafı da uzlaşma dışında çözüm olmadığını görüp o ele sarılmalı...

Bu olduktan sonra gerisi kolay: Taraflar üçer kişiden oluşan 6 kişilik bir komisyon kurar, o komisyona gerektiğinde hakem gibi karar verecek tarafsız bir iki kurumdan temsilciler katılır, diğer kent uygulamalarına bakılır ve bir orta yol bulunur.

Bunlar zor işler değil...

Uzlaşmacı tavır demişken aklıma hemen her konuda örnek davranışlar sergileyen Mersin Valisi Güzeloğlu geliyor.

Eminim ki, aklıselimiyle Vali Güzeloğlu' nun yapacağı çağrıya taraflar hayır demez, oturacakları masadan da uzlaşmadan kalkmazlar.

Sesime kulak verin, iş çığırından çıkmak üzere...

Ve kavgadan en çok zarar gören de bu kavganın hiç bir yerinde rol almamış günahsız bir kent...

Umarım çağrım karşılıksız kalmaz, hatta bu kaosu bile Mersin geleceğe yönelik tecrübeler kazanarak fırsata çevirir...

Unutmayın: "Hayat dediğiniz uzlaşma sanatıdır aslında"