On yıldır sürekli aynı şeyi tekrarlayarak yazıyorum:
Avrupa’nın bilinçaltına yerleşmiş ve yüzyıllardır süren Türk korkusu kaynaklı düşmanlık siyaseti, ülkemizin gelişmesini engelleyecek her türlü siyaseti destekliyor; en utanç verici olanı da, bize zarar verecekse teröre bile arka çıkıyor.
Terörü destekliyor; terör örgütlerini koruyarak Türkiye’nin bölünme pahasına zayıflamasını hedefliyorlar.
Türkiye’nin gelişmesini engellemek içinde enerji yatırımlarına çevre duyarlılığını öne sürerek karşı çıkıyorlar.
İlginçtir: Terörün ve iç kargaşalıkların olduğu dönemlerde,enerji yaratacak nükleer santral ve HESS konuları hiç gündeme gelmiyor.
Ne zaman Türkiye’de sakin bir dönem olduğu hissedilirse, o zaman nükleer karşıtlarının ve çevreci dış bağlantılı örgütlerin devreye girdiğini görürüz.
Geçtiğimiz haftalarda Rusya ile küçük bir anlaşmazlık olduğunda,  acaba Rusya doğal gaz vermezse ne yaparız? diye kara kara düşünmeye başladık.
Dünyanın en riskli bölgesinde ve Ortadoğu ateşinin yanında yaşıyoruz. Neredeyse tüm komşularımız nükleer enerjiye ve nükleer güce sahipken, bizim hâlâ nükleer enerjiden yoksun oluşumuzukabullenmek ve anlamak mümkün değil.
Yıllarca başka ülkelerde destekledikleri terörün kendilerine döndüğü Fransa son günlerde gündemde. Türkiye’nin dört katı milli gelire sahip Fransa,60 santralle enerji ihtiyacının % 76’sını karşılıyor. 
Yine ilginçtir ki, yalnızca Paris’in çevresinde 5 nükleer tesis var vetüm ülkeye gelen 60 milyon turistin yarısı Paris’e uğruyor. Orada nükleer santraller turizme zarar vermiyor! Ama bizde, henüz Akkuyu’da olmayan turizmimize zarar vereceği yaygaraları koparılıyor. 
Ayrıca nükleer santralden dolayı Akkuyu’nun bir koy ilerisine bölgenin en büyük turistik tesisinin yapıldığını unutuyoruz.Yine Fransa’da ve önemli tarım üreticisi Hollanda’da da nükleer santral yakınında yetiştirilen ürünlere herhangi bir etiket yapıştırılmazken, Akkuyu civarında yetiştirilecek tarım ürünlerine nükleer amblemi konulacağının iddia edilmesi de temelsiz ve asılsızdır. 
Bugünlerde Greenpeace yabancı çevre örgütü yine bölgemizde faaliyet göstermeye başlamış durumda.
Milli Eğitim Müdürlüğü’nün okullarda nükleerle ilgili bilgilendirme çalışması yapmasına karşı çıkıyorlar.
Özellikle son on yıldır nükleer karşıtlığını bir siyasi malzeme olarak kullanan Mersin yerel yönetimini ve CHP’yi anlayabiliyorum.
Fakat ülkemizin güçlenmesinden, bölgesinde söz sahibi olmasından gurur duyacaklarına emin olduğum, ülkesini seven ve milli duyguları yüksek insanları anlayabilmem mümkün değil.
Üzücü olan bir taraf, Greenpeace gibi yabancı örgütlerin HeinrichBöll ve KondradAdenauer gibi yabancı Vakıflar üzerinden nükleer santral karşıtlığını desteklemeleri ve buna bizim insanlarımızı inandırmaları…
Eski teknoloji, deprem bölgesi, turizme zarar verecek olması, ürünlerde radyasyon bulunacağı, ÇED raporu, izinlerin geçerli olmadığı gibi sayısız bahanelerle nükleer karşıtlarının verdiği hukuk savaşları da santral inşaatını engelleyemedi.
Şimdi 40 yıldır dış baskılarla engellemelere boyun eğen Hükümetler yerine, dik duran, kararlı, ikinci ve üçüncü santralleri cesurca planlayan bir “Hükümet” ve özgüvenli bir siyasi irade var.
Yabancı örgütlerin çevreci duyarlılıklarını(!) yalnızca ülkemize enerji sağlayacak projelerde gösterdiklerini bilerek,artık bağımsız özgür bir ülke olduğumuzun bilinci ile hareket edelim ve tüm karşı çıkışlara rağmen normal seyrinde ilerleyen Akkuyu Nükleer Santrali’ni artık Mersin’in tartışma gündeminden çıkaralım.
HARUN ARSLAN