2009’da yapılmaya başlanan ve bu yıl gerçekleştirilse 6.sına tanıklık edeceğimiz Mersin Narenciye Festivali cephesinde ses, nefes yok.
Aslında aylar öncesinden duyurulmuştu etkinliğin 14-15 Kasım tarihinde yapılacağı…
Dolayısıyla aksayan ama kamuoyuna pek yansımayan bir şeyler olduğu su götürmez.
Parasal anlamda Büyükşehir Belediyesiyle Mersin Ticaret borsasının en büyük katkıyı verdiği merkezdeki 4 belediyenin de eşit oranda katıldığı bütçesiyle narenciye gibi Mersinin marka potansiyeli yüksek en önemli ürününün tanıtılması anlamında önemli işleve sahip organizasyonun başına gelenleri öğrenmek herkesin hakkı…
Günümüzde hiçbir şey gizli kalmayacağına göre yakında festivalin bu yıl neden yapılmadığını da öğreniriz nasılsa…
Ama gerekçesi ne olursa olsun, başka alanlarda, etkinliklerde olduğu gibi Mersinin temel hastalıklarından birinin nüksettiği gerçeği bir kez daha ortaya çıkıyor ki, üzücü olan da bu.
Nedir temel sorun ve diğer ifadeyle hastalık?
Kurumsallaşmamak, her türden faaliyeti kişilerle kaim olmaktan kurtaramamak…
Sorun Narenciye festivaliyle de sınırlı değil.
 Mersin İdmanyurdu gibi bir marka değerin 45 yıllık son dönemine göz atın, hep aynı dertlerin durmadan nüksetmesiyle yatağa düşen, hatta zaman zaman komaya giren hastayla karşılaşacaksınız.
Bazıları yazdıklarıma bakıp “araba devrilince söz söylemek kolay” diye düşünebilir.
Oysa ben narenciye festivali konusunun tartışılmaya başlandığı ilk günden itibaren özellikle de kalıcılık ve istikrar konusuna dikkat çektiğim, etkinlikleri kişilerle kaim olmaktan kurtarıp kurumsal kimliklere kavuşturmak gerektiğini dile getirdiğim için bugün gönül rahatlığıyla ortaya çıkan tabloyu eleştirme hakkına sahip olduğuma inanıyorum.
İstanbul ve İzmir’i saymazsak Anadolu’ da “Portakal Bayramı” adı altında 1948’ de ilk etkinliği düzenleyen, 1970’ lerde dönemin Belediye Başkanı Kaya Mutlu girişimiyle tam bir hafta tüm ülkenin ilgisini çeken festivallere ev sahipliği yapan bir kentin bu türden girişimleri neden kalıcı biçimde sürdüremediğini sorguladım yıllarca…
Ve bu geçmişte yaşanan acı deneyimlerden yola çıkıp “narenciye festivalini bekleyen tehlikeye ve o tehlikenin yaşanmaması için yapılması gerekenlere ilk günden beri dikkat çekmeye, önerilerimi paylaşmaya çalıştım…
Ağustos 2012’ de kısıtlı kaynaklarını ve enerjisini üç ayrı festivalle tüketen Mersin’ in tek festivale odaklanmasını, Mersin’deki bu ve benzeri etkinliklerin Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde kurulacak kurumsal kimliğe sahip bir kuruluş eliyle sürdürülmesini şu sözlerle kaleme almışım:
“Şu anda Mersin kurumsallaşmamış Büyükşehir konserleri olarak adlandırılacak etkinlikleri de sayarsak üç ayrı festivali aynı yılın farklı dönemlerinde yapmaya çalışıyor. Yapmaya çalışıyor çünkü dernekleşse de Mersin Müzik Festivali dahil kurumsal anlamda yapılanamıyor.
Örneğin yine Abdullah Özdemir’in şahsi girişimleriyle yapılmaya çalışılan Narenciye Festivali de kurumsal değil, kişilerle kaim. Günün birinde o kişi sıkılır, bıkar veya kendisine başka meşgale bulursa festivallerin ne olacağı bile değil.
Böyle bir yapı, anlayış olabilir mi?
Ne yapılmalı diye soranlara getireceğim öneri aslında çok yalın ve herkesin anlayacağı türden olacak.
Mersin üç festivale ayırdığı kaynakları –ki bunlar yaklaşık bir milyon dolar civarındadır- tek bir havuzda toplar, tek festival yapmak üzere geniş katılımlı bir Vakıf kurulur. Bu Vakıfta merkezi idarenin de yerel yönetimlerin de temsilcileri yer alır. Vakıf profesyonellerin de yer aldığı birkaç çalışma komitesi kurar ve Mersin kalıcı biçimde on, yirmi, elli yıl kesintisiz ve tüm kente hitap edecek, kucaklayacak, halkın katılımını sağlayacak konseptte festivale kavuşur.
Aslında tarihi bir fırsat, bir daha zor bulunur şans ta var önümüzde.
2013Akdeniz Oyunları bu bakımdan bir önemli başlangıca vesile olma yanında ilham da verebilir.
Oyunlara katılacak tüm ülke sanatçılarını, müziklerini, kültürlerini, acılarını, sevinçlerini bir araya getirecek, dokusuyla Akdeniz kokan bir festivale ev sahipliği yaparak işe başlayabilir ve aynı ruhla kurumsallaştırdığı takdirde yıllar, yıllar boyu sürdürebilir.” (yazının tamamına https://abdullahayan.wordpress.com/2012/08/24/mersin-icin-nasil-bir-festival/ adresinden erişebilirsiniz)
Sanırım 8 ağustos 2012 tarihli yazının yukarıya olduğu gibi aldığım o bölümü sorunu, çözümü ve hepsinden önemlisi, el atılmazsa ufukta bekleyen tehlikeyi yeterince anlatıyor…
 “ben dememiş miydim” gibisinden sözlerin yeri ve zamanı değil diye düşünenler olabilir…
Ama kim ne derse desin üç yıl önce uyarmışım işte…
Yaşananlardan gerekli dersler çıkarılır, uyarılar dikkate alınırsa, zaman geçmiş te değil…