Diğer pek özelliği yanında zayıf toplumsal hafızasıyla da Mersin gerçekten ilginç bir kent…
Örneğin her yıl 17 Martta Mustafa Kemal’ in 1923’teki Mersin ziyareti kutlanır da, ondan önceki ve sonraki pek çok ziyareti ne söz konusu edilir, ne de doğru dürüst hatırlayan, yazan çizen vardır.
Oysa Başkumandan vekili Enver tarafından kurulmasına karar verilen 7. Ordu kumandanı olarak Halep’ teki Suriye cephesine gitmek üzere Hicaz treniyle yola çıktığında; 19 ağustos sabahı Ulukışla istasyonunda Cemal Paşa ile buluşmuş ve 20 Ağustos 1917’ de Yenice’ de kendisini karşılayan Mersinli zevatla bir araya gelmiştir.
İkinci ve asıl gelişi ise 5 Kasım 1918’ dedir ve o ziyaretinde geceyi Albay Bahattin beyin kendisini ağırladığı konakta geçirir.
Bu ziyareti çoğu insan pek bilmez. 
Peki,1923 ziyaretini her yıl kutlayanların o tarihlerde mevcut olmayan ve 1945’ te yapılan gar binasında sembolik karşılamanın ardından takip ettikleri güzergâh üzerinde yer alan ve önünden geçerken üzerlerine çökecek gibi duran bir konak hiç mi kimsenin dikkatini çekmez?
Tarif edeyim hatta yazıya konağın mevcut trajik halini gösteren fotoğrafı ekleyeyim de gelip geçerken “ya ayağa kaldırın, ya da fişimi çekip öldürün” diye inleyen harabeyi gelip geçerken görmeyenlerin arasından belki birilerinin ruhu duyar, duyar da bakarsınız bir çare için kafa yoran çıkar.
Gerçekten de Mustafa Kemal 5 Kasım 1918’ de İmparatorluğun görevli üst düzey subaylarından biri iken Yıldırım Orduları Grup Komutanı ve yeni kurulan 7. Ordu kumandanı sıfatıyla Mersin’e gelir…
Ve sonradan Karamancılar konağı olarak anılacak binanın denize bakan ikinci katında o zamanlar Mersin’ de ikamet eden 23.tümen komutanı Albay Bahattin beyin konuğu olur.
Bugünlerde artık yıkılma tehlikesinin de ötesine geçen içler acısı haliyle, son sahiplerinin insafa gelmesini ve ister Belediye ister Valilik veya benzeri kurumlardan birinin yasalarla tanınmış yetkiyi kullanarak kurtarılmayı yıllardır dört gözle bekleyen binadır sözünü ettiğim…
O günlerde denize açılan cephesiyle kumsalı öpen konakta geceleyen Mustafa Kemal’ in serin Mersin akşamında oturduğu balkonu hatta konağı boşuna sahilde aramayın. Ararsanız da bulamazsınız çünkü, konağın önüne uyanık birileri iş hanı dikmiştir geçtiğimiz yıllarda…
Sakın nasıl olur demeyin, oluyor işte…
Kent girişinde eski Adliye ile halen Emniyet müdürlüğüne ait bazı birimlerin kullandığı bina arasındaki caddede ilerleyin, Katolik kilisesini geçin, kilisenin bittiği yerde ayakta duran nispeten iyi durumdaki konağın tam karşısında göreceksiniz sözünü ettiğim Karamancılar Konağını…
Ve gelip geçenlerin başına yıkılmasın diye etrafı kırık dökük çitle çevrili konağın güneyinde kalan kırkılmış bahçesiyle o bahçenin önüne kondurulan denize nazır iş hanını…
Yıllardır yazar dururum, farklı tarihlerde farklı Kent Konseyleri ara sıra başlarını kaldırıp hatırlar, bazen de birilerine hatırlatırlar ama nedense sonuç bir türlü değişmedi, değişmiyor…
Mersini yıllar önce terk edip İstanbul’ a yerleşen konağın sahipleri Karamancılar sahip oldukları Bankalarının kültürel faaliyetlerine her yıl kaynak ayırırlar da, iş bu konağa geldiğinde nedense kıllarını kıpırdatmazlar.
Hadi onların umurunda olmayabilir…
Veya gelir getirmeyecek böylesi bir restorasyona para vermek kendileri için rantabl! görülmeyebilir.
Peki, yıkılma tehlikesi arz eden tarihi binalar konusunda kendilerine yeterince yetki verilmiş olan yerel yönetimler veya Valilik neden gereğini yapmaz?
“Tarihe gülümseyen Mersin” projesinin hayata geçirilmesi için gerekli adımların tartışıldığı günlerde yine konuyu dilime dolamış ve sahipleri ilgilenmiyorsa konağın, satın alma dâhil her türlü yöntem değerlendirilerek yeniden ayağa kaldırılması ve Mersin’ e kazandırılması gerektiğini bıkmadan yazıp durmuştum.
Mustafa Kemal’ in bu pek bilinmeyen ziyaretinin çok değil, iki yıl sonra yüzüncü yılı…
Bugün harekete geçilse, restorasyon ancak iki yılda tamamlanır.
Belli ki, mevcut sahiplerinin pek ilgisini çekmiyor. İyi de bu kentte serpilip büyümüş, onca kurum ve kuruluştan biri de mi satın alıp restore edemez?
Hepsinden geçtim Büyükşehir veya asıl yetki sahibi olan Akdeniz Belediyesi yasalarla da tanınmış yetkisini kullanıp, duruma müdahale edemez mi?
Çok şey mi istiyoruz?
Yoksa unutmak ve hafızalardan itinayla silmek hepimize iyi mi geliyor?