Tiroit nodülü ve onun getirdiği guatr hastalığıyla ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Ahmet Dağ, tiroit bezlerinin insanlar tarafından devamlı kontrol ettirilmesi gerektiğini söyledi. Tiroit nodülünün toplumun yüzde 10’unda görüldüğünü kaydeden Dağ, özellikle Türkiye’de bu bezlerin yüzde 15’lik kısmında tiroit kanseri riskinin söz konusu olduğunu belirtti. Tiroit bezinin halk arasında bilinen en sık hastalığının guatr olduğunu vurgulayan Dağ, “Tabi guatrın çeşitleri var. Alt gruba ayırırsak zehirli guatr ve zehirli olmayan guatr diye. Ardından ikinci ayrım ise nodüllü ve nodülsüz guatr olarak ayrılıyor” ifadelerini kullandı.

“EN BÜYÜK RİSK İYOT EKSİKLİĞİ”
Eskiden insanların dev guatrlar şeklinde kendilerine geldiğinin altını çizen Dağ, “Bunlar artık azaldı. Bize daha çok hastalar, ağırlıklı olarak nodüllü guatrla geliyor. Hastalık kadınlarda erkeğe göre neredeyse 10 kat daha fazla görülüyor. Genelde 20-40 yaşında daha fazla görülüyor ama yaşlılarda da görülebiliyor. Burada en büyük risk iyot eksikliğidir. İyot eksikliği olan bölgelerde fazla görülüyor. Bu bölgelere biz endemik bölge diyoruz. Türkiye'nin kendisi endemik ama özellikle Çukurova, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz’de bu hastalık daha sık görülüyor. İyot eksikliğinin dışında demir eksikliği anemisi, sigara, soya yağı ve fasulyesinin çok tüketilmesi, ailesel yatkınlık guatra neden olabiliyor. Karadeniz’de karalahana bu konuda çok suçlanıyor” diye konuştu.

Guatrın belirtileri hakkında da konuşan Dağ, şunları kaydetti: “Eğer zehirli guatr ise bez çok fazla çalışıyor. Hastanın nabzı daha yüksek, daha heyecanlı olabiliyor. Beraberinde çarpıntıları, mide ve bağırsak alışkanlıklarında değişmeler görülebiliyor. Hastanın iştahı açılıyor ama kilo kaybı oluyor. Özellikle gözler biraz dışarı çıkıyor. Zaten biz de zehirli guatr olup olmadığını çoğunlukla gözlerden anlıyoruz. Bez çalışmadığı zaman da tam tersi bulgular oluyor. Hasta su içsem yarıyor şeklinde şikayetlerle bize geliyor. Eğer basit ve büyümüş bir guatr varsa bu, bası sendromu yapabiliyor. Nefes darlığı, öksürük, yatarken sıkıntı hissi yaratabiliyor.”

“HASTALAR CERRAHINDAN HASTALIKLI BÖLGENİN TAMAMEN ALINMASINI İSTEMELİ”
Nodüllü guatr ile gelen hastalara uyguladıkları yöntemlerden de bahseden Dağ, sözlerini şöyle tamamladı: “Önce bir kan tahlili istiyoruz. Kan tahliliyle guatrın zehirli olup olmadığına bakıyoruz. Zehirli guatr varsa sintigrafi çekiyoruz. Ardından zehirlide olsa herhangi bir nodüle yaptığımız ultrason çekimini yapıyoruz. Bunun sonucunda nodülü saptarsak iğne biyopsisi yaptırıyoruz. Sonuç eğer kanser açısından riskli gelirse, hastaya uygulayabileceğimiz tek tedavi yolu cerrahidir. Burada tiroit bezi iki taraflı olduğu için hastaların hangi taraf sıkıntılıysa o tarafın tamamen alınmasını istemesi gerekir. Eğer bir kısmı bırakılırsa, hastada da kanser riski söz konusu ise, ikinci bir ameliyat sıkıntı yaratabilir. Tabi bu ameliyatın en büyük riski de ses kısıklığıdır. Aslında ameliyatta ses telleri zarar görmüyor ancak tiroit bezinin yanından geçen ses sinirleri hasar görebiliyor. Sinirin ameliyatta ayırt edilmesi gerekiyor. Biz MEÜ Tıp Fakültesi olarak ameliyattan önce o siniri teknoloji kullanarak tespit etmeye çalışıyoruz. Bulunca da zaten ses kısıklığı olma ihtimalini iyice düşürüyoruz.”

Editör: Barış Köksal