MEÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü tarafından düzenlenen 5. Ulusal Sosyoloji Günleri’nin bu yılki konusu “Yakın Dönemde Ortadoğu’da Toplumsal Hareketler” oldu. Sempozyumda konuşan Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Gizir, Tunus’ta başlayan ve diğer Ortadoğu ülkelerinde devam ederek en son Suriye’ye ulaşan hareketlerin Türkiye’yi de yakından ilgilendirdiğini, özellikle Gaziantep, Mersin ve Şanlıurfa gibi Suriye’ye yakın illerin, bölgedeki insan hareketliliğinden dolayı sosyal, kültürel ve sağlık yönünden etkilendiğini söyledi.

Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yaşar Erjem de 2010 yılının sonunda Tunus’ta başlayan ve diğer pek çok Ortadoğu ülkesine sıçrayan olaylar sonucu değişimler gerçekleştiğini, toplumsal hareketlerin günümüzde siyaseti belirleyici bir hal aldığını belirtti. Küresel devletlerin Ortadoğu’yu şekillendirmek istediklerinin altını çizen Erjem, “Çünkü bu bölge dünya enerji kaynaklarının yüzde 65’ini barındırıyor. Bu da bölge üzerinde bir mücadeleyi beraberinde getiriyor. Ortada Ortadoğu’nun nasıl biçimleneceğine dair bir savaş var. Ortadoğu eğer bölge haklarının kendi iradesiyle biçimlenirse sağlıklı bir yapılanma ortaya çıkar, ancak bu yapılanma büyük güçlerin yönlendirilmesiyle olursa bölgedeki çatışmaların daha da derinleşmesi kaçınılmazdır” dedi.

Sempozyumun ilk konferansını veren Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Nuri Gültekin ise Ortadoğu’da devletler otoriterleştikçe halk ile iktidar arasında bir mesafenin oluştuğunu dile getirerek, günümüzdeki olayların da bu mesafede yaşandığını ifade etti. Güntekin, “Toplumsal muhalefette gerçekleşen toplumsal bir talep siyasi sistemde yer bulamıyor, bastırılıyorsa bu onun yok olduğu anlamına gelmez. Eğer zamanında iktidar bu taleplere kulak verse bu kadar sert ve kırılgan bir rejim de ortaya çıkmamış olacaktı” diye konuştu.

2010 ve sonrasını 'devrimler çağı' olarak niteleyen Gültekin, yaşanan devrimlerin bilinen devrimlere dahil edilemeyeceğini ve bu anlamda Ortadoğu için yeni bir kavramsallaştırmanın eşiğinde olunduğunu söyledi. Mısır’da ve Tunus’ta 30-40 yıllık rejimlerin halk müdahalesiyle yerle bir edildiğini, ancak Libya ve Suriye’de bu devrimlerin Mısır ve Tunus’takiler kadar kolay olmadığını anlatan Gültekin, Türkiye’nin Suriye politikasına da değindi. Ortadoğu konusundaki bilgi eksikliğinin Türkiye’nin Suriye politikasında da kendini gösterdiğini belirten Gültekin, “Libya’da geç kaldığını düşünen Türkiye, Suriye’de erken davranmak istedi, fakat bu iki ülkedeki toplumsal zemin aynı değildi. Bu konuda Türkiye’nin büyük yalpalamaları oldu” ifadelerini kullandı.

Bütün dünyanın Suriye’de bir insanlık trajedisini seyrettiğini vurgulayan Gültekin, kapitalizmin bu bölgedeki krizi fırsata çevirdiğini kaydederek, batılı ülkelerin lokal, daha kontrol edilebilir savaşları her zaman krizden çıkmak için başvurduğu savaşlar olarak değerlendirdi.

Editör: Barış Köksal