Yrd. Doç. Dr. Güngör, çocuk hak ihlalleri ve çocuk istismarı konusunda İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin önemli gündem maddelerinden birini oluşturan ve tartışmalara neden olan ‘3 çocuk’ çağrılarını da değerlendirdi. Büyük ve güçlü bir toplumun çok çocuk yapmakla değil, niteliği artırmak ve geliştirmekle oluşturulabileceğini savunan Güngör, bu çağrılara katılmadığının altını çizdi.

Sokak çocuklarıyla ilgili bir araştırma kitabı bulunan Güngör, çocuk istismarının sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sorunu olduğunu vurguladı. Temel sorunun sosyal, ekonomik ve kültürel kurumlardan ayrı tutulamayacağının altını çizen Güngör, bir ülkede aile, dil, din, eğitim, kendini gerçekleştirme, siyaset gibi toplumsal kurumlar sağlamsa ve özellikle de eğitim kurumu kendi yeterliliği, kendi ihtiyaçları ve dünyanın evrensel ihtiyaçlarına yönelik bir çocuk politikası izliyorsa, burada özellikle çocukların istismarının, sömürüsünün söz konusu olamayacağını söyledi. “Eğer bir çocuk sokakta çalışıyorsa, sömürünün en önemli hammaddesi halindeyse o ülkenin bu toplumsal kurumlarıyla bir sorunu vardır. Yani ekonomi kurumu, eğitim kurumu gelişmemiştir, siyaset kurumu bunları belirleyecek rolü üstlenememiştir” diyen Güngör, gündelik politikalar yerine evrensel politikalar üretilemediği sürece de bu istismarın devam edeceğini dile getirdi. Güngör, “Çocuk toplumun zayıf halkasıdır. O halkayı güçlendirdiğinizde toplum büyük ve güçlü olacaktır. Çocuk nüfusu özellikle az gelişmiş ülkelerde izlenen politikalar sonucu çoktur. Ülkemizden örnek verelim ve sürekli olarak da çok çocuk yapma, kalabalığın güç olduğu düşünülüyor. Ama aslında az, bunun yanı sıra da nitelik eğer gelişmişse güç vardır. Sayıyla olmaz, nicelikle olmaz, nitelikle olur. Nitelik de toplumsal kurumun güçlenmesiyle olur” diye konuştu.

“GELECEK HAZIRLAYAMAZSANIZ NİCELİĞİ ARTIRDIĞINIZDA NİTELİK DÜŞER”

Türkiye’de sürekli ‘3 çocuk, 4 çocuk yapın’ çağrıları yapıldığına dikkat çeken Güngör, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın belki de bilmeden Diyarbakır konuşmasında aile planlamasından söz ettiğini aktararak, “Çünkü ortalama çocuk sayısının 7-8 olduğu bir yerde 4 çocuk istiyorsanız aile planlamasından söz ediyorsunuz demektir. Çok çocuğu teşvik etmek aslında eğitemediğiniz, gelecek hazırlayamadığınız bir toplumda niceliği arttırdığınızda niteliğin düşmesi demektir. Eğer siz okullaşma oranını, okullardaki donanımı, aileleri, ekonomiyi, siyaseti ve dili güçlendiremiyorsanız çok nüfusla ülkenin güçlü olduğundan söz edemezsiniz. Az gelişmiş ülkelere bakın, nüfusları çok fazla ama nitelikleri düşüktür. Dolayısıyla da niteliğiniz düşükse herkesin her işi yaptırabileceği bireysiniz, ülkesiniz demektir. Dolayısıyla bu çağrıya kesinlikle katılmıyorum” ifadelerini kullandı.

“DÜNYANIN EN GELİŞMİŞ ÜLKELERİNDEN ÇİN, ÇOCUK SAYISINA SINIR GETİRDİ”

Çok çocuk politikasının Türkiye’nin 50 yıllık Avrupa Birliği’ne girme sevdasını da uzatacağını, Avrupa’nın 75 milyonluk bir nüfusu absorbe etmeye hazır olmadığını da belirten Güngör, Avrupa ülkelerinin de çok çocuk çağrısı yaptıklarına işaret ederek, “Ama arada kesinlikle fark var. Kişi başına düşen milli gelire baktığınızda bu çağrıyı yapmaları çok doğal. Çünkü bu doygunluk da nüfus artışını azaltıyor. Avrupa yaşlandı, genç nüfusa ihtiyaçları var. Çocuk doğurmayla ilgili teşvikleri var. Ama hala Avrupa nitelikli eğitim kaygısını yaşayan ülkelerden oluştuğu için dünyaya getirdikleri çocukların sorumluluğuyla ilgili sorunları var. Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin, Birleşmiş Milletler’de en önemli 5 ülkeden birisidir ve çocuk sayısına sınır getirmiştir. Bu manidardır. Yani çocuk nüfusunun artmasıyla mı Çin gelişmiştir? Çin bugün çok gelişmiş olmasına rağmen çocuk istismarının, çocuk hak ihlallerinin en fazla olduğu ülkelerden birisidir” şeklinde konuştu.

Doğurganlığın kötü bir şey olmadığının da altını çizen Güngör, sözlerini şöyle tamamladı: “Her kültürün, her toplumsal yapının aktarılacağı bir nesle ihtiyacımız var. Ama dünyanın birinci liginde oynayacak bir ülke yaratacaksak ancak nitelikli eğitimle nitelikli toplumsal kurumlarla yaratabiliriz.”
Editör: Barış Köksal