Gökalp, '8 Mart Dünya Kadınlar Günü' dolayısıyla yaptığı açıklamada, herkesin kanun önünde eşit olmasının insan haklarına saygının temelini oluşturduğunu belirterek, "Çağdaş demokratik hukuk devletlerinde, herkesin hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin kanun önünde eşit olması, insan haklarına saygının temel göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan, bir ülkede insan haklarının ve somut içeriği olan kadın haklarının geliştirilmesi için yapılan her çalışma, o ülkede demokratikleşmeye ve sürdürülebilir kalkınmaya destek oluşturmaktadır" dedi.

Çağdaş demokratik hukuk devletlerinde, herkesin hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin kanun önünde eşit olmasının, insan haklarına saygının temel göstergesi olarak kabul edildiğini vurgulayan Gökalp, "Bu açıdan, bir ülkede insan haklarının ve somut içeriği olan kadın haklarının geliştirilmesi için yapılan her çalışma, o ülkede demokratikleşmeye ve sürdürülebilir kalkınmaya destek oluşturmaktadır. Aslında bir ülkede kadın-erkek eşitliği yolunda yapılan çalışmalar, aynı zamanda o ülkenin demokratikleşmesine katkıda bulunmak anlamına gelmektedir. Kadınlara karşı toplumsal, hukuksal, ekonomik, siyasal, kültürel ve diğer alanlarda var olan ayrımcılığın kaldırılmasını sağlamak üzere, kadınların uluslararası düzeyde kararlı bir şekilde yürüttükleri çözüm arayışları, 18 Aralık 1979 tarihinde 'BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’nin kabulü ile çok önemli bir noktaya ulaşmıştır. Özel olarak kadınların insan haklarına ilişkin bir sözleşmenin kabulü büyük bir gereksinimi karşılamış ve kadın sorununun bir toplumsal sorun olarak dünya gündemine taşınmasında ve çözüme kavuşana dek gündemde kalmasında önemli rol oynamıştır" ifadelerini kullandı.

Kadına yönelik uygulanan şiddettin toplumsal ve halk sağlığı sorunu olduğunu kaydeden Gökalp, "Kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir, kadının güçlenmesini engelleyen etkenlerden biridir. Kadına yönelik şiddet aynı zamanda toplumsal bir sorundur ve bir halk sağlığı sorunudur. Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddetle mücadele için çıkarılan ilk yasa 1998 tarihli 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanundur. Bu yasanın düzenlenmesinde Birleşmiş Milletlerce 1993 yılında kabul edilen 'kadına yönelik şiddetin önlenmesi'ne ilişkin bildirge etkili olmuştur. 4320 Sayılı Kanun, dar kapsamlı olmasına rağmen kadına yönelik şiddet ve türleri konusunda toplumda farkındalık oluşturması ve şiddet mağdurunun korunması açısından önemli rol oynamıştır" diye konuştu.

"Eğitim önemli"

Kadına yönelik şiddetle mücadelede ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında eğitimin çok önemli olduğunu söyleyen Gökalp, şöyle devam etti; "Sonuç olarak, ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliği zihniyetinin yerleştirilmesi için eğitim başta olmak üzere çok yönlü planlı çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır. Hukuki boyutuna baktığımızda, yasalarda eşit haklar tanınmış olsa da kadınların hak arama ve yargı sürecinde karşılaştıkları ayrımcılık, erkek egemen bakış açısından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle hakim, savcı, avukat başta olmak üzere yasaları uygulama konumunda görev yapacak kişilerin hukuk eğitimi sırasında ve staj eğitimlerinde kadının insan hakları konusunda bilgilendirilmeleri sorunun çözümünde önemli katkı sağlayacaktır."

Editör: Barış Köksal