Aile Hekimi Dr. Gülay Uysal, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Parkinson hastalığıyla ilgili bilgiler verdi. Parkinson hastalığının, dopamin içeren nöronlardaki dejeneresyonun neden olduğu ilerleyici nörolojik bir hastalık olduğunu belirten Dr. Uysal, hastalığın beynin hareketiyle ilişkili bölgelerindeki hücrelerin ölmesine, bozulmasına, ellerde titremeye ve bazen düşmelere neden olarak yaşam kalitesini düşürdüğünü, ancak öldürücü bir hastalık olmadığını kaydetti. Parkinson hastalığının genellikle 50 yaş üzerinde görüldüğüne işaret eden Uysal, “65 yaş üzerinde sıklık yüzde 1'ken, 80 yaş üzerinde yüzde 2-3‘e çıkar. Tüm dünyada ve popülasyonlarda görülür. Görülme sıklığı erkeklerde kadınlara göre biraz daha yüksektir” dedi.

“PARKİNSONDA İLK GÖRÜLEN BELİRTİ TİTREMEDİR”

Parkinson hastalığının titreme, hareketlerde yavaşlama, kasılma ve dengesizlik olmak üzere dört temel bulgusu bulunduğunu ifade eden Uysal, bu bulguların tamamının ilk baştan itibaren hastada görülmeyebileceğini, ancak hastalık ilerledikçe belirginleştiğini dile getirdi.
Dr. Uysal, “Bulgular, hastalığın başlangıcında vücudun tek bir yanında daha fazla iken, daha sonra her iki vücut yarısında da görülmeye başlar. Titreme, en sık ve genelde de ilk görülen belirtidir. Öncelikle ellerde görülür. Ancak daha sonra bacaklar da etkilenebilir. En tipik belirti hastanın başparmağı ve işaret parmağı hasta istirahat halindeyken ‘para sayarmış gibi’ titremeye başlar. Bu titreme sürekli olmayabilir. Tek başına titreme olması Parkinson hastalığı tanısı koymak için yeterli değildir, çünkü ellerde titremeye neden olan birçok başka hastalık da vardır. Parkinson hastalığında ellerde titreme istirahat konumunda görülür, hareketle kaybolur” diye konuştu.
Parkinson hastalarında görülen bir diğer bulgunun da ‘hareketlerde yavaşlama’ olduğunu aktaran Dr. Uysal, “Hastanın hareketleri giderek yavaşlar. Düğme ilikleme, yazı yazma gibi ince hareket kabiliyeti gerektiren işleri yapmak çok zorlaşır ve süresi giderek uzar. Yürümek, sandalyeden kalkmak ve yemek yemekte zorlanırlar. Kol yürürken sallanmaz, yazı küçülür ve anlaşılmaz bir hal alır. Yüz ifadesi azalmıştır, konuşma kısık ve monotondur. Bulgulardan kasılma da bir eklemin her yöne karşı harekete gösterdiği dirençtir. Hareket etmede, yürümede, çay bardağını ağzına götürmede ve yazı yazmada eklemlerindeki kasılma nedeni ile zorlanırlar. Hasta yürürken öne doğru eğiktir ve küçük adımlarla yürür. Dengesizlik ise hastanın titreme ve hareketlerinde yavaşlamanın aksine hastalığın ileri dönemlerinde ortaya çıkar. En son evrede hastanın yazısı okunamayacak hale gelmiş, konuşması yavaşlamış, yüz ifadesi donmuş, titremeleri artmış ve dengesi de bozulmuştur” ifadelerini kullandı.

TANININ KOYULMASI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Parkinson hastalığının tanısının hastanın hikayesi, muayenesi ve dopamin replasman tedavisine cevabın değerlendirilmesi ile konulduğunu dile getirin Uysal, tanı koyacak veya doğrulayacak hiçbir kan testi, BT ve MR bulgusu olmadığının altını çizdi. Hastalığın 4 ana bulgusundan biri varsa olası, ikisi varsa muhtemel, üçü varsa kesin Parkinson hastalığından söz edilebildiğini belirten Dr. Uysal, hastalığın tedavisine ilişkin de şu bilgileri verdi: “Parkinson hastalığının tedavisi medikaldir. Tedavideki amaç, hastanın konforunun sağlanmasıdır. Bu yüzden hastalığın her döneminde medikal tedavi yapılması gerekir. Dopa antagonistleri 60 yaş altında tercih edilmelidir. 60 yaş ve üzerindeki hastalara Levodopa genellikle tercih edilen bir ilaçtır” şeklinde konuştu.

Diğer tedavi seçenekleri arasında kaybolan nöronları yerine koymayı hedefleyen yöntemler olduğuna da işaret eden Dr. Uysal, şöyle devam etti:

“Kök hücre tedavisinde vücudun diğer yerlerinden alınan hücreler transplantasyon için geliştirilip nöronların yenilenmesi için uygulanabilmektedir. Gen tedavisi de gelecekte uygulanabilir. Amaç beyin hücrelerinin dopamin üretimini sağlamaktır. Son zamanlarda cerrahi tedavi ile beyin içine pil yerleştirilerek, beyin hücrelerine uyarı verilip titremelerin kontrol altına alınması da denenme aşamasındadır. Tedavinin başarısı, hastalığın seviyesine ve bulguların ağırlığına göre değişmekle birlikte ilk zamanlarda doyurucu bir tedavi yanıtı alınabilmektedir. İleri dönemlerde hastanın tedaviye yanıtı değişebilmektedir.”
Editör: Barış Köksal