Türkiye’de tarımda kullanılan zirai ilaçlar, sağlık açısından birçok riski beraberinde getiriyor. Özellikle son yıllarda kalıntı konusunda mücadele çalışmalarına hız verilirken, hala bu konuda Türkiye’nin alacağı çok yol var. Uzmanlar, sık sık sebze ve meyvelerdeki kalıntıların çok ciddi hastalıklara davetiye çıkardığı konusunda uyarılar yaparken, MTSO 1 No’lu Meyve ve Sebzelerin İşlenmesi ve Ticareti Meslek Komitesi Başkanı Arukaslan, yaptığı açıklamayla zirai kalıntıların sağlığa etkileri ve tehlikelerine dikkat çekti. Türkiye’de sigara ile mücadele Avrupa’dan çok daha başarılı yapılmasına rağmen, kanser vaka artış oranlarının Avrupa ortalamasının üzerinde olduğunu kaydeden Arukaslan, “Bunun sebebi, Avrupa’da kalıntı ile mücadelenin doğru yapılması. Biz de en az sigara ile mücadele ettiğimiz kadar kalıntı kontrolünde hassas davranmalıyız” ifadelerini kullandı.

“Zirai kalıntı, uyuşturucu kadar tehlikeli”


Narenciye üretiminde bu konuda çok ciddi yol alındığını dile getiren Arukaslan, ancak sebze üretiminde halen büyük sıkıntılar yaşandığını vurguladı. Bu noktada özellikle tarım il müdürlüklerine büyük görevler düştüğünü vurgulayan Arukaslan, “Türkiye’de kalıntı sorununun çözümü için radikal önlemler alınmalı. Ben bu sıkıntıyı uyuşturucu kadar tehlikeli buluyorum. Çünkü zirai kalıntı da insan sağlığına en az uyuşturucu maddeler kadar zarar veriyor. Verilecek caydırıcı cezalarla uyuşturucu satmaktan korkulduğu gibi kalıntılı ürün satışından da insanların korkması sağlanmalı. Hatta şunu da söyleyebilirim, eğer bir aile isterse çocuğunu uyuşturucudan uzak tutabilir ama kalıntılı üründen uzak tutamaz. Acil önlem alınmalı” ifadelerini kullandı.

“Hallerden her sabah rastgele numune alınmalı”


Antalya’nın büyük ölçüde kalıntı sorununu çözdüğünü, o bölgeden gelen ürünlerin temiz çıkmaya başladığını anlatan Arukaslan, Mersin’de de Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü görevlilerinin, her sabah Mersin Hali’nin önünden rastgele sondaj usulü örnek alıp teste göndermesini ve kalıntılı partilere ceza kesmesini beklediklerini kaydetti. Öncelikli hedefin ihracatın önünü açmak değil, halka sağlıklı ürün yedirmek olması gerektiğinin altını çizen Arukaslan, şöyle devam etti: 


“İl müdürlüklerinde görevli sayısının az olduğu söyleniyor, yaptıkları denetimlerde kalıntı bulamadıkları bilgisi geliyor. Oysa denetimlerin habersiz ve rastgele yapılması halinde mutlaka gerçek oranlar belirlenecektir.”


Cezaların da usulen değil, caydırıcı nitelikte verilmesi gerektiğini ifade eden Arukaslan, üreticiye verilecek cezalarla sorunun önleneceğine inandığını belirtti.

“Kaliteli ilaçlar sübvanse edilebilir”


İkinci önemli noktanın eğitim olduğuna işaret eden Arukaslan, köylünün de müstahsilin de eğitilmesinin önemine dikkat çekti. Bu durumun halk sağlığı kadar ihracatı da olumsuz etkilediğini hatırlatan Arukaslan, şunları kaydetti: “Bugün köylüye kalıntı ile mücadele masraflı gözükebilir. Oysa uzun vadede kazanan kendileri olacak. Kalıntı sorunu nedeniyle ürünler ihracata gitmezse iç pazara veriliyor. İç pazarda ise ürünlerin fiyatı ortada. Yakın zamanda hep birlikte gördük; domates fiyatı ihracata başlanacağı haberinin ortaya çıkması ile birlikte nasıl 3-4 kat arttı. Temiz ürün ihracatı da artıracak ve üretici de daha çok kazanacak. Köylüye bunun önemi de anlatılmalı.”


İlaçların doğru kullanımının, kaliteli ilaç kullanımının önemine de değinen Arukaslan, kaliteli ilaçların ücretlerinin diğerlerine göre daha yüksek olduğunu, başlangıç için devletin bu tür ilaçları sübvanse edebileceğini dile getirdi.

“İlaçlar eczacılar gibi uzmanlar tarafından satılmalı”


Her önüne gelen ziraat mühendisinin ya da benzer bölüm mezunlarının ilaç bayisi olmasının önüne geçilmesi gerektiğini de vurgulayan Arukaslan, bunun için ayrı bir uzmanlık gerektiğini belirterek, “Nasıl ki doktorlar ilaç satamıyor, eczacılık fakültesi mezunları satabiliyorsa tarımsal ilaçları da özel eğitim görmüş ziraat mühendisleri satabilmeli. Çoğu zaman doğru uygulayıcı bulmak sıkıntı oluyor. Danışmanlar maalesef yeterli değil. Köylü ilacı alıyor ama ne zaman ilaç kullanması gerektiğini, nasıl kullanacağını, ürünü ne zaman toplayacağını, kendi güvenliği için ilacı kullanırken nelere dikkat etmesi gerektiğini bilmiyor. İlaç bayisine danışıyor. Oysa köylü, yanlış kullanımı nedeniyle henüz yetiştirdiği bitkiyi yemeden, daha ilacı kullanırken temas halindeyken vücuduna zararlı maddeleri alıyor. Her konuda bilinçlenmemiz, doğru yönlendirilmemiz şart” dedi.


Bu sorunun çözümü için tüketiciye de büyük görevler düştüğünü dile getiren Arukaslan, yalnızca üreticinin değil, tüketicinin de bu konuda yeterli bilinç düzeyine sahip olmadığının altını çizdi. Tüketici derneklerinin yalnızca hasarlı ürünlerle mücadele yerine, halk sağlığını olumsuz etkileyen bu tür ürünlerin satılmasını engelleme yönünde de mücadele verebileceğine dikkat çeken Arukaslan, tüketicinin de gerekirse gidip hallerin önünden numune alıp kontrolünü yaptırarak sesini yükseltmesi gerektiğini vurguladı.

“ÇKS, kuralına göre uygulanmalı”


Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) değinerek sürdüren Murat Arukaslan, şu bilgileri verdi:


“Bu sistem çiftçinin ürününü, kullandığı ilaçları kayıt altına almasını gerektiren oldukça önemli bir sistem. Ancak maalesef iç piyasaya verilen ürünlerde ÇKS aranmıyor. Yalnızca ihracata gidecek ürünler için soruluyor. Ülkemizde yetiştirilen ürünlerin yaklaşık yüzde 5’inin ihracata gittiği düşünülecek olursa birçok çiftçinin böyle bir kayıt tutmadığını, bizim de bu belgeleri bulmakta zorlandığımızı söyleyebilirim. Güzel bir fikir olarak doğan ÇKS, bugün ihracatçının önündeki bir engel olarak kalmıştır. Bu sisteme ya kuralına uygun olarak devam edilmelidir ki, hem iç pazardaki tüketici ne yediğini bilsin hem de ihracatçı rahatlasın ya da sistemden vazgeçilmelidir.”

Editör: Barış Köksal