Başta Sovyetler Birliği olmak üzere Doğu bloğu ülkeleriyle imzalanan anlaşmaların başta narenciye olmak üzere tarım ürünleri üretim ve ihracatına olumlu etkilerini bir önceki yazıda ele almaya başlamıştım.
Kaldığımız yerden devam edelim...
1937'de Sovyetler Birliği ile imzalanan ve alınan sanayi ürünleri, kimyasallar, demir çelik vs gibi ürünlerin karşılığını fındık, üzüm, incir ile ödenmesine dayanan kliring anlaşmalarının her yıl yeniden düzenlenen ihracat listesine 1960' tan itibaren portakal, limon gibi narenciye ürünleri girmeye ve yıllar itibariyle ağırlığını arttırmaya başlar.
1960' a kadar listede hiç yer almayan narenciyeye 1961'de bin tonluk kontenjan ayrılır.
23 Ocak 1961' de yayınlanan yıllık kliring anlaşmasında bu kez 600 tonu limon olmak üzere miktar 2 bina çıkarılır.
1962'den itibaren Bulgaristan, Romanya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Doğu Almanya ve Polonya gibi doğu bloğu ülkelerine de narenciye ihracatının başladığını görmekteyiz.
Örneğin o yıl Bulgaristan 300 ton limon 900 ton portakal alımını ikili anlaşmaya dahil eder.
Aynı yıl Romanya' nın Türkiye'den alacağı mallar arasında 300 ton limon bin ton diğer narenciye ürünleri yer alır.
1964' te 5 bin tona çıkan rakam 1965' te 4 bin tona iner ama aynı yıl Yugoslavya ikili anlaşmaya 3,500 tonluk narenciye ithalat kotası ekler.
23 Ocak 1967'de yayınlanan anlaşma metniyle Türkiye'den Rusya' ya ihraç edilecek narenciye miktarının 10 bin tona çıkarılması başlayan trendi yeterince özetlemektedir.
Ancak Sovyetler Birliği- Türkiye ilişkilerine tarihi ivmeyi kazandıran 1967 anlaşması ve bu anlaşmayla yapımı kararlaştırılan 1 milyon ton/yıl kapasiteli Demir Çelik, 250 bin ton/yıl  kapasiteli Alüminyum tesisi ve buna enerji sağlayacak hidroelektrik santrali, 3 milyon ton/yıl işleyecek petrol rafinerisi, 120 bin ton kapasiteli sülfürik asit, cam levha ve 2 milyon litre votka üretecek alkol tesisi genişletme projeleridir.
Süreç içinde narenciye ihracatı yıllık 15 bin tona çıkarılır ancak yukarıda saydığım tesisler karşılığı Sovyetler Birliği sadece kendi ihtiyacı olan narenciyle ile yetinmez, Demirperde ülkeleri olarak ta anılan Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Polonya narenciye gereksinimini de aynı anlaşma çerçevesine dahil eder.
Bu anlamda 1973' te tarafların imzaladığı anlaşma çarpıcıdır.
Anlaşmayla   alınan techizat ve kurulacak tesislere mahsuben Türkiye 17,5 milyon dolarlık mal satacak ve bu ihracatın içinde narenciye 2,2 milyon dolarlık paya sahip olacaktır.
Doğu bloğu ülkelerinin bu Sovyetler Birliği anlaşması çerçevesinde 1973 narenciye ithalatı; Bulgaristan ve Çekoslovakya 4,500, Polonya 9 bin tonluk kotalarla yer alır.
Polonya bununla da yetinmez,  1973 protokolüne eklenen ilave kontenjanla 9 bin tona ilaveten 5 bin ton limon alır.
Sovyetler Birliği soğuk savaş döneminin bu en kritik günlerinde ve siyasetle beslenen gerilime inat, bir yandan ağır sanayide Türkiye' nin dev adımlar atmasını sağlayacak projelerin yapımını sürdürür, bir yandan da bu yatırımların karşılığında artık fındık, incir dışında hızla artan hacimde narenciye alır. Öyle ki Rusya' ya 1960' ta bin ton olarak başlayan narenciye ihracatı 1974 protokolüyle 18 bin tona, 1975 ve 76 yıllarında 19 bin tona dayanır.
Yükselen grafik burada da durmaz. 
1979 protokolüyle limon, mandalina ve portakaldan oluşan Sovyetler narenciye ihracat kotası 45 bin tona, 1980 protokolüyle de 50 bin tona çıkar.
Parasını tahsilde hiç bir sıkıntı çekmeyen ve yüklediği malın evrakını Merkez Bankasına verdiği an fatura tutarı hesabına geçen Mersinli ihracatçı ve ihracatçının mal aldığı üretici gidişattan hayli memnundur.  Üretim rakamlarına göz atıldığında memnuniyetin boyutları daha rahat anlaşılacaktır:
1965' te 300 bin ton portakal üreten Türkiye on yıl sonunda bunu 540 bin tona çıkarırken, Mersin narenciye üretiminin lokomotifi olan limonda aynı on yıl içinde üretim 78 bin' den 265 bin tona, mandalinada 35 bin' den 105 bin tona dayanır.
Ve ihracat:
1963' te ülkenin toplam narenciye ihracatı 14 bin ton iken 1970' te 52, 1975' te 105 bin tona ulaşır. Bu hızlı gelişim içinde Sovyetler Birliği ile her yıl yenilenen ve yenilendikçe narenciyenin payını durmadan arttırdığı ikili protokollerin rolü inkar edilemez gerçek olarak hep hatırlanacaktır.*
Kliring anlaşmalarının itici gücüyle narenciyenin ve özellikle narenciye içinde limonun payı nedeniyle Mersin ekonomisinin yaşadığı bu altın çağı, kliring yöntemine son vererek kapatan 24 Ocak kararları ve Özal' ın bu alandaki tavrını da yansıtan bir iki anımı paylaşacağım ama bir sonraki yazıda...

Narenciye    Sovyetler B (bin ton)*    Tüm ihracat (bin ton)
1961    1    17
1962    2    15
1964    5    15
1967    10    46
1970    15    52
1975    19    105
1979    45    120
1980    50    130
2016**    160 (Rusya Federas)    374

*Veriler Türkiye-Sovyetler Birliği arasında 1937' de imzalanan ticaret anlaşmasına dayanarak yıllar itibariyle yayınlanan ihracat/ithalat listelerinden tarafımca derlenmiştir.
** 2016 verilerine, narenciye ihracatımızın ve bu ihracat içinde payı %42' ye ulaşan Rusya'nın 55 yılı aşan süreç boyunca taşıdığı yeri göstermesi bakımından yer verdim.