Dünya nüfusu hızla arttıkça ve bu hızı da katlayan biçimde kentlere göç yoğunlaştıkça toplu taşıma her kentin temel tartışma konularından biri oluyor.
En gelişmiş metropollerden küçük kasabalara kadar bu temel sorun gündemden hiç düşmüyor.
Küresel anlamda yapılan araştırmalara kadar, sistemi oturtmuş olanlar da dâhil, tüm kent yaşayanlarının çözülmesini istediği sorunların başında toplu taşıma geliyor ve elbette herkes daha iyiyi, daha hızlıyı üstelik daha ucuzu istiyor.
Bu üç faktörü de bir araya getirecek sihirli formül henüz bulunmuş değil.
Arayışlar var, dün pahalı olup ta maliyeti aşağı inenler var ama sonuçta insanoğlunun ne bulursa bulsun daha fazlasını isteme gibi bir özelliği de var.
Toplu taşıma konusunda bugün dünyada öne çıkan belli başlı sistemleri gözümüzün önüne getirelim:
Metro, hafif metro, tramvay, metrobus, havaray ilk akla gelenler.
Her birinin kendine göre avantajları, dezavantajları, özellikle de yapılabilirliğin olmazsa olmazı bir maliyeti söz konusu.
Bugün kent insanının en çok tercih ettiği taşıma sistemlerinin başında gelen bir metronun kilometre başına maliyeti 70-90 milyon dolar arasında değişiyor. (Taksim-Levent arasındaki 8,5 km lik metro 678 milyon dolara mal oldu, bir başka ifadeyle km başına 80 milyon dolarlık maliyet söz konusu)
Metro bizi aşar diyorsanız hafif metro 25 milyon dolar/km, tramvay 8 milyon dolar/km gibi alternatif çözümlerle de yetinmeniz mümkün.
Kısaca günümüz dünyasında her şeyin başı para ve "ne kadar ekmek o kadar köfte" gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
İsterseniz ve paranız varsa yıllardır halkın parasını sokağa atma konusunda ders olarak okutulacağını iddia ettiğim ve epeyi kalem oynattığım Adana raylı sistemine merak salar 20 yılda 596 milyon doları harcarsınız da toplu taşıma sorununu çözemezsiniz. İsterseniz Gaziantep gibi 2 yılın içinde 13 kilometrelik raylı sistemi 36 milyon dolara tamamlar, kentliye sunarsınız. (Meraklısı 2008'deki yazıma göz atabilir. http://abdullahayan.wordpress.com/2014/02/08/adana-596-milyon-dolara-bitiremedi-antep-36-milyona-tamamladi-iki-rayli-sistem-iki-oykutemmuz-2010/ )
Bu konuda dünyadan ve Türkiye' den tartışma sürecinden başlayıp, bitirme aşamasına kadar verilecek o kadar çok örnek, harcanan paralarla ilgili öylesine uçuk rakamlar var ki, bir kaçını bile buraya almaya kalksam epeyi hacimli yazı dizisi çıkar.
O nedenle konuyu burada noktalayıp son günlerde "monoray projesiyle" gündemimize oturan Mersin toplu taşıma sorununa ve mucize çözüm diye sunulan modelle ilgili izaha muhtaç konuları da dile getireceğim düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Aslında Mersin' de bunları 15 yıl boyunca yeterince tartıştık.
2004 seçimlerinden önce 2003'te bir sabah İstiklal Caddesinin gözle görülür bazı noktalarının MER-AY tabelalarıyla süslenmesinin üzerinden bile 11 yıl geçti.
Yıllar sonra farkına varıldı ki, bu kentin bir "ulaşım master planı" bile yokmuş. Bir kent düşünün ki, on yıl boyunca "ben raylı sistem yapacağım, muhalif belediye olduğumuz için hazine garantisi verilmiyor" diye şikâyet eden bir Başkana sahip ama ulaşım planından yoksun.
Oysa ulaşım master planı olmadan DPT' ye hangi hesapla, projeyle gidiyorsunuz? Onay istediğiniz projeniz nasıl bir fizibiliteye dayanıyor? Günde kaç yolcu taşıyacaksınız? Bu konuda günlük ana güzergah araç sayısı ölçümleriniz var mı?
Bunlar olmadan DPT neye göre projenizi kabul veya ret edecek? Evet, DPT' nin bu tür başvurulara karşı temel kriterleri var. Örneğin bir milyon nüfusun altında kalan kentlerle ilgili yeterli yolcunun olmayacağı varsayımından hareketle elbette bir ön eleme barajı söz konusu ama ondan da önemlisi bir kentin yolcu taşıma kapasitesi...
Örneğin muhalifliği bir yana iktidarın kalesi sayılan Gaziantep raylı sistem için DPT' ye, kredi için hazineye başvurmadı bile. Sistemi belediyenin öz kaynaklarıyla hayata geçirdi.
Mersin' de ulaşım mastır planı 2012'de sipariş edildi. 2013' te Belediye Meclis üyelerinin ve konuyla ilgili kurum temsilcilerinin bulunduğu bir toplantıda müellif planı sundu hatta üzerinde tartıştık bile. Ancak konu o tartışmalardan öteye geçmedi, zaten yaklaşan yerel seçimler öncesi kimse böylesine büyük bütçeli bir yatırıma hevesli de değildi.
Seçimler öncesinde iddialı üç aday da toplu taşıma konusunda iddialı şeyler söylediler. Kimisi hükümet nezdinde DPT kapılarını rahatlıkla aşıp kaynak bulacağını müjdeledi. Bir başkası caddeler çok dar ve raylı sisteme uygun değil, "ben seçilirsem Yenice-Silifke arasında hem de kent içinde yer altından geçecek metro kazandıracağım" dedi.
Merak eden 30 Mart seçim öncesinde dile getirilen iddiaları, olabilirlikleri açısından değerlendirdiğim yazıya (http://blog.radikal.com.tr/kent-kulturu/rayli-sistem-tartismalari-gercekler-49746) linkinden ulaşabilir.
Seçimlerden sonra tartışma bir süreliğine askıya alınmış gibi görünse de geçtiğimiz hafta sürpriz bir konuğun yer aldığı toplantının kamuoyuna yansımasıyla öğrendik ki, metro/raylı sistem/metrobus falan bir yana itilmiş, bu kez havaray olarak tercüme edebileceğimiz monoray projesini ortaya atmış birileri.
Büyükşehir Belediye Başkanı da ciddiye almış olmalı ki, yardımcısının başkanlığında yapılan toplantıda havaray tanıtımının yapılmasını sağladı.(Yatırımı yapacak olan şirket monoray diye tanımlıyor ama tanıtılan sisteme havaray sözcüğü daha yakışır gibime geliyor)
Havaray dünyada da 15-20 yıllık geçmişe sahip çok yeni bir taşıma modeli.
Yolcu vagonları yerden değil, güzergah boyunca kurulan viyadükler üzerinde ve motorun çekme gücüyle veya daha gelişmiş sistemlerde sürtünme gibi enerji kayıplarını en aza indiren ve raylarda oluşturulan magnetik çekim gücüyle hareket ediyor.
Bu konuda Japonlar öncü ve ilk sistem 1998' de Tokyo'da hayata geçen 16 km'lik monorail...
Arkası da geliyor; Şanghay, Japonya Aichi, New York JFK havaalanındaki airtrain, Moskova, Kuala Lumpur ve son olarak ortaya çıkan maliyet tablosu nedeniyle tüm kenti saran tartışmalarıyla Seattle...
Dünyadaki örneklerden yola çıkıp Mersin' e önerilen projeyle ilgili düşüncelerimi avantaj/dezavantajlarıyla bir sonraki yazıda ele alacağım...