Hayli uzaklarda ve gözlerden ırak Meksika, Erdoğan’ ın Türk tipi Başkanlık modeli için örnek vermesiyle siyasi açıdan da dikkatlerimizi çekmeye başladı.
Brezilya ise Türkiye ile birlikte bir zamanların yükselen yıldızlarından biri olması ve daha da önemlisi radikal soldan beslenen bir hareketin iktidara gelmesi yanında o solun serbest piyasayla olan imtihanıyla tüm dünyanın ilgi odağında bir ülke…
Erdoğan’ ın son günlerde yaptığı mitinglerde sıkça dile getirdiği “ayağımdaki prangaları çözün” derken, kimin engellediği sorularına da verdiği cevap sır değil: “ülkeyi uçuracağız ama projelerimiz mahkemelerce engelleniyor” 
Aslında yargının kendilerini frenlemesinden şikâyet i uzun zamandır sürüyor. Verdiği Galataport örneği ve projenin yürütmeyi durdurma kararlarıyla geciktiği iddiası son örnek olsa da Gezi olaylarının patlak vermesinde bardağı taşıran damla olarak hafızalara kazınan Taksim kışlası ve gezi parkı düzenlemeleri hafızası yerinde olanlara meramı anlatmak için yeter de artar…
Peki, kendisi yargının frenlemesinin engellendiği kimi modelleri öneriyor da, sözünden çıkmasını kimsenin aklına getirmeyeceği AK Parti yasama, yürütme, yargı yanında gerektiğinde tüm sistemi denetlemekle yükümlü mekanizmalara nasıl bakıyor?
Sayıştay denetimini devre dışı bırakan girişimlerin olduğu ülkede sorunun yürek burkan cevabı var ama biz yine de kendisi sıkıcı filmin fragmanına, AK Partinin seçim nedeniyle neler vaat ettiğine bir bakalım.
Elimizde yeterince somut, tartışılması bile söz konusu olmayacak yazılı bir metin var, AK Parti’ nin 2023’ü düşlediği 2015 seçim bildirgesi. Birlikte okuyalım ilgili bölümleri:
“Yürütme erkinde yetki-sorumluluk dengesinin hiçbir tereddüde mahal vermeyecek bir açıklıkta ortaya konması yönetimde etkinlik ve hesap verilebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi açısından bir zarurettir.
Başkanlık sistemini, zikrettiğimiz özgürlükçü Anayasal çerçevede, yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin olduğu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü, toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı bir yönetim modeli olarak tasavvur ediyoruz.
Her ne surette olursa olsun yürütme erki de yasama ve yargı erki gibi anayasal denetime açık olacaktır.”
Anayasal denetim ve hesap verilebilirlik, AK Parti beyannamesine girdiği için övünç payı çıkarılacak hasletler değil, tüm dünyada kabul gören evrensel ilkeler.
Ama bazı ülkelerde kâğıt üzerinde kalıyor, bazı ülkelerde ise tam anlamıyla ve sıfır toleransla uygulanıyor.
Ülkelerin demokrasi notu da uygulamaya göre veriliyor.
O nedenle Meksika’ da Başkan Nieto ile ilgili ortaya çıkarılan yolsuzlukları soruşturmak bir yana, kimse tartışmaya bile değer bulmadı, sokaklara dökülen de çıkmadı.
Brezilya’ da ise kendisinin de soruşturulmasına ve yakın çevresinden pek çok üst düzey siyasetçinin tutuklanmasına itiraz etmek bir yana, federal savcının istediği soruşturma ve sorgulama iznini imzalamak zorunda kalan Başkan Roussef’ in başına gelenler var. İki sıcak örnek…
Meksika’ da ne mi oldu? Çok eski zamanlardan söz etmiyoruz. Kasım 2014’ te bir gazetecinin ortaya çıkardığı yolsuzluk ülke gündemine bomba gibi düştü ama gerisi bir türlü gelmedi.
İddiaya göre  Başkan Nieto’nun oturduğu 7 milyon dolarlık evi, devletten 3,7 milyar dolar değerindeki tartışmalı hızlı tren ihalesini alan Grupo Higa tarafından yapılmıştı. Aynı haberde başkanın evinin halen Grupo Higa üzerine kayıtlı olduğu da belirtilmişti.
Hızlı tren ihalesi aslında Higa grubunun devletten aldığı ilk veya tek iş te değildi. 26 Kasım 2014 günü kısmen tarafsız ve cesur kimi medyada yer alan haberlere göre grup son 12 yılda devlet kurumlarından toplam 76 milyar pezo’ luk (yaklaşık 5,5 milyar dolar) iş almıştı ve yerel ölçekli pek çok ihalenin dahil edilmediği bu işlerde 23 milyar pezo (1,5 milyar dolar) tutarında yolsuzluk söz konusuydu.
Higa’ nın aldığı önemli işler arasında Mexico City havalimanı, petrol boru hatları, otoyollar ve son olarak ta hızlı tren yapımı…
Meksika’ da iddialar buza yazıldı, havaya uçtu ve ne soruşturacak bir savcı çıktı ne de insanlar ciddi anlamda tepki gösterdi.
Ne garip tesadüf ki, aynı günlerde aynı kıtanın güneyinde 203 milyon nüfusa sahip, son yıllardaki gelişmesiyle dünyanın ilgisini çeken, yabancı yatırımcıların milyarlarca doları akıttığı Brezilya’ da sahte fatura düzenlediği iddiasıyla müfettişlerin enselediği bir oto yıkamacı ülke bir yana dünya tarihinin en büyük yolsuzluk olayının ortalığa dökülmesine yol açacaktı.
Brezilya’ yı kasıp kavuran, Borsayı sarsıp, ülke parasının dolar karşısında en az %50 değer kaybetmesine yol açan krizi tutuşturan skandal ve sonrasında yaşananları bir sonraki yazıda anlatacağım…