Hayatımızı doğrudan ilgilendiren ve acılarıyla içimizi yakan günlük olaylar yüzünden ülkemizi ve dünyayı etkileyen öylesine önemli gelişmeleri ıskalıyoruz ki, yaşanan akıl tutulmasını anlatmak bir yana adını bile koymak hayli zor.
Masamda günlerdir göz kırpıp duran, üstelik doğrudan Mersin’ i ilgilendirmesi hesabıyla çok daha önemsemem gereken Akkuyu Nükleer Santral ile ilgili gelişmeler bunlardan biri, bir başka konu ise yine bölgemizin canını sıkan ama ileride can yakması da kaçınılmaz termik santraller.
Erteleyip durduğum konulara bugün dönmemin sebebi ise Almanya’ da bu Pazar günü yaşanan gelişme…
Türk medyasında doğru dürüst yer bulamayan habere birlikte göz atalım:
“Pazar günü bol güneşli hava ve güçlü rüzgar sayesinde bu iki kaynaktan sağlanan elektrik üretimi %87’ye çıkınca öğle saatlerinde elektrik fiyatları negatife döndü; devlet rafineri ve sanayicilere elektrik tüketmeleri için üstüne para ödedi. Ödedi çünkü; 5-6 yıl içinde kapanacak olsalar da halen faaliyetlerini sürdüren nükleer ve termik santrallerdeki üretimi isteyince durdurmak mümkün değil.
Bu durumda 63 gigawatt enerji ihtiyacının 55 gigawatt’ının güneş ve rüzgardan sağlandığı o Pazar günü birkaç saatliğine de olsa sanayi kuruluşları tarihte ilk kez tükettikleri elektriğe para ödeyeceklerine, para kazandı.”
Aslında şaşılacak bir durum yok.
Almanya son beş yıldır; küresel ısınmaya yol açan, halk sağlığını tehdit eden kömür yakmaya dayalı termik santralleri tarihin çöplüğüne gönderme planlarını adım adım hayata geçirdi. Fukişama ardından da nükleer santrallerin de kapatılması stratejisine geçildi.
1950’lerde 153 sahada kömür çıkaran Almanya bu defteri tümüyle 2018’ de kapatacak.
1960’ta 600 bin kişinin istihdam edildiği yılda 125 milyon ton kömür çıkarılan ve bunun neredeyse tamamını elektrik enerji üretiminde kullanan Almanya’ da kömür üretimi 2014’ te 7,5 milyon ve 2015’te 5 milyon tona geriledi. Madenlerde çalışanların sayısı da 6 bine düştü.
Peki kömürden vazgeçen ve nükleer santrallerin de kapısına 2022’de kilit vuracağını açıklayan Almanya gibi dünyanın en büyük sanayi kapasitesine sahip 80 milyonluk bir ülke ihtiyaç duyduğu enerjiyi nereden mi sağlayacak?
Cevabı bu Pazar ortaya çıkan tabloyu anlatmaya çalıştığım yukarıdaki haberde yer almakta.
Almanya 2015 enerji üretiminin %33’ ünü yani üçte birini yenilenebilir kaynaklardan, rüzgâr ve güneşten sağladı. Montaj işlemleri tamamlanmakta olan çok sayıda rüzgâr santrali nedeniyle oranın bu yıl daha da yukarı çıkacağı şimdiden belli.
Yenilenebilir enerjinin endüstride istikrarlı kaynak oluşturmayacağını iddia eden şom ağızlıların aksine 2050’ de Almanya’ nın tüketiminin tamamını bu doğal kaynaklardan sağlaması bugünden planlanmış ve orta vadeli hedeflere koyulmuş durumda.
Almanya kömür madenlerini kapatırken işletmecilerin en ciddi sıkıntısı makine ve ekipmanları ne yapacakları sorusu…
Bu konuda Alman medyasında yer alan haberlere bakılırsa, en büyük iki kurtarıcı çıkıyor sahneye: Türkiye ve Çin…
Gerçekten de AK Parti iktidarı (Sanırım bunu Erdoğan olarak ta okuyabiliriz) son zamanlarda nükleer sevdasını Ruslardan kapıp bambaşka aşklara dönüştürme derdinde…
Depreşen aşk nükleerle de sınırlı değil. Almanya, Belçika, Danimarka şimdiden kömürden vazgeçti. Hatta kömürün çok önemli yer tuttuğu ABD, İngiltere, Avusturya, Portekiz belli bir takvim çerçevesinde ama 5 ila 10 yıl içinde terk edeceğini açıklarken, Türkiye’ nin yeniden sahneye koyduğu enerji üretim yol haritasında kömüre özel bir yer ayırması inanılır gibi değil.
Bugün 21 olan termik santrallere 80 santral daha ilave edileceği müjdesini veren Erdoğan’ın enerji Bakanlığına getirdiği damadı Albayrak ile Türkiye’ ye uygun bulduğu yol haritasıyla dünyadaki gelişmeler hayli farklı…
Örneğin Erdoğan “enerji talebinin karşılanmasında kömürün uzun yıllar liderliği elden bırakmayacağı” iddiasına karşı Uluslararası Enerji Ajansı 2040 yılına kadar OECD üyesi ülkelerde kömür tüketiminin %40 azalacağı ve ondan da önce 2030’ da yenilenebilir enerjinin kömürü geçerek en büyük elektrik üretim kaynağı olacağı görüşünde.
Erdoğan konunun uzmanı olmadığına göre, muhtemeldir kendisini bu konuda bilgilendiren danışmanlar hem yanılmakta, hem yanıltmakta…
Dünyada sadece petrol çağı sona ermiyor. Kömür yakarak enerji elde etme ilkelliği de tarihe karışıyor. Dünyadaki belki de insanlığın çanına ot tıkayacak küresel ısınmanın en önemli iki etmeninin yerini rüzgâr ve özellikle de güneş almakta.
O güneş ki, Almanya’ dan çok Anadolu’ ya gülümsüyor.
Yılda ortalama 1600 saat güneş gören Almanya bunu enerjiye çevirirken, her yıl ortalama 3300 saat güneşle kavrulan Mersin’ in en bereketli topraklarını Akkuyu’ da nükleer, Akdere’ de termik santrallerle öldürme girişimlerine karşı eli böğründe çaresiz izlemesi karşısında insanın nutku tutuluyor.
Evet Erdoğan “linyit rezervlerimizle” övünüyor ama o kalitesiz ve verimsiz linyit yataklarının yer aldığı topraklar aynı zamanda güneş zengini… Neden linyitle övünülüp, güneşin görülmediği sorusunun ne yazık ki, günümüz bilimsel gerçekleriyle bağdaşan mantıklı bir açıklaması yok…
Subtropikal meyve cenneti olma şansı varken bölgeyi kömürle boğmak…
Bu sendroma benzer çelişkinin elbette bir adı olmalı ama, cinayeti izlerken gözünü kapatan bizlerin de söyleyeceği bir şeyler olması gerekmez mi?
Ne diyordu Nazım:
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak,
kabahat senin, 
— demeğe de dilim varmıyor ama — 
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!