Nükleer enerjinin iklim değişikliği mücadelesindeki rolü, Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşaatının sürdüğü Türkiye dahil pek çok ülkede çevreciler arasında en çok tartışılan konulardan biri. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun tahminlerine göre dünyadaki elektrik ihtiyacı 2050 yılına kadar yüzde 330 artabilecek ve bu enerjinin de bir yerden karşılanması gerekecek.

Nükleer olmadan iklim değişikliğiyle mücadelenin kaybedileceği çok sayıda çevreci tarafından sıklıkla dile getiriliyor. 20 yıldır iklim aktivisti olarak sayısız eylem düzenleyen çevre yazarı ve bilim iletişimcisi Zion Lights, bir zamanlar nükleere karşıyken, bunun bilimsel gerçeklerle örtüşmediğini anladığı anda nükleere karşı olmayı bıraktığını ifade eden o çevrecilerden biri. “Emisyonlar artmaya devam ettikçe, bu dünyaya ev sahipliği yapan florayı ve faunayı kaybetmeye devam edeceğiz” diyen Lights’a göre, “Nükleer ve doğa; kimsenin anlatmak istemediği bir aşk hikâyesi” ve bu alanda “komplo teorilerine dayalı duygu ve ideolojilerle başarılı olunamaz.”

“Bütün bu inanışlar yanlışmış”

Geçtiğimiz günlerde “Quillette” sitesinde “Geleneksel çevrecilikle ilgili acı gerçek” başlığı ile yayımlanan yazısında, bir zamanlar kendisinin de nükleer enerji hakkında yazılan korkutucu senaryolara ve komplo teorilerine kanarak nükleeri protesto ettiğini belirten Lights, “Nükleer atığın hayatı tehdit ettiğine, radyasyonun da nükleer enerji santrallerinin kapatılmasını gerektirdiğine inanıyordum. Bütün bu inanışlar yanlışmış. Uzun yıllar boyu aşı karşıtlarını bilime karşı tutumları yüzünden eleştiren ben, benzer şekilde bilimin söylediklerine karşı gelerek nükleer karşıtı olmuşum. Bu tavrın gezegenimize verebileceği zararı düşündükçe içim titriyor” sözleriyle yanlış bilgiye dayalı inanışların olumsuz sonuçlarına işaret ediyor.

“Çözüm temiz enerji kaynaklarına geçişte”

“Hayatınızın büyük kısmını gezegeni kurtarmaya adasaydınız ve sonra da aslında işleri daha kötüye götürdüğünüzü fark etseniz ne olurdu?” sorusunu soran ünlü çevreci, iklim değişikliğine karşı çözümün “kirli” enerji kaynaklarından “temiz” enerji kaynaklarına geçişte yattığını, bazı gerçekleri kabul etmemenin insanlığı fazla küresel ısınmaya ve sürekli hava kirliliğine mahkum ettiğini kaydediyor. Lights, “İklim değişikliği, insanlar yüzünden oluyor, bu bir gerçek. Bu sorunu çözmek için büyük ölçekte nükleer güce ihtiyaç var, bu da bir gerçek. Başka bir gerçek daha var ki; o da emisyonların dörtte üçünün enerji kullanımından kaynaklandığı. Emisyondan bahsetmeden iklim değişikliğinden bahsetmek unun adını anmadan kek pişirmekten bahsetmeye benziyor. Buna karşın ana akım çevreci grupların birçoğu tam da bunu yapıyor” diyor.

“Gezegene zarar veriyorlar”

“Yanlış bilgiye karşı verilen savaşta, her bir küçük hareket fark oluşturabilir” diyen Zion Lights, nükleeri savunan bir çevreci olmayı ise şöyle anlatıyor:

“Hiç kimse, kendilerini uzun zamandır iyi adamlar olarak konumlandıran gruplarla mücadele eden kötü adam olmak istemez. Büyük ve güçlü bir kabilenin karşı olduğu bir şeyi savunmak kolay bir şey değil. Muhtemelen saldırıya uğrayacak, alay edilecek ve göz ardı edileceksiniz. Arkadaşlarınızı kaybedebilirsiniz. Fikrinizi değiştirir ve statükoya karşı çıkarsanız, fon sağlamak da daha zordur. Sansürlenebilir ve herkesin önünde eleştirilebilirsiniz. Ama doğru şeyi yaptığını bilmek buna değer. Dünyanın karşı karşıya olduğu hava kirliliği, yoksulluk ve iklim değişikliği gibi sorunlara şimdi rasyonel bir şekilde tepki vermemiz gerekiyor. Çok uzun süredir geleneksel çevrecilik, bilim dışı inançlar ve ideolojilerle öne çıkıyor. Karşıt görüşlere sahip herkese saldırırken, dünyanın en büyük pastasının unsuz yapılmasını talep ediyor. Çevrecilik üzerindeki bu kapı bekçiliği sona ermeli, çünkü birçok durumda bu gruplar savunduklarını iddia ettikleri gezegene yarardan çok zarar veriyorlar.”

“Avrupa’da en kirli enerji karmasına sahip ülke”

Nükleerin bilimsel olarak kanıtlanmış faydalarına karşın son yıllarda bazı ülkelerin bu enerji kaynağından kademeli olarak vazgeçme kararı alması, iklim değişikliğinin alarm verdiği bir ortamda “çevre için kötü haber” olarak niteleniyor. Nükleer enerji santrallerinin kapatılması ile fosil yakıtların devreye girdiğini belirten Zion Lights, Almanya örneğini veriyor:

“Tarihe baktığımızda görüyoruz ki, ne zaman bir nükleer santral kapatılsa, yerini fosil yakıtlar alıyor. Bunun en çarpıcı örneği, Fukuşima kazasına karşı gösterilen aşırı tepki ve gerçekte ne olduğunun acı bir şekilde yanlış anlaşılması sebebiyle nükleer enerjiden tümden vazgeçme kararı alan Almanya. Kapatılan nükleer tesislerin yerini ithal kömür aldığı için Almanya şu anda Avrupa’da en kirli enerji karmasına sahip ülke.”

“Dünyanın bize ihtiyacı var”

Türkiye’nin nükleer santral kurma mücadelesine yakından tanıklık eden, sayısız çevre projesinde imzası olan Türkiye Nükleer Alanda Kadınlar Platformu (NÜKAD) Başkanı Bahire Gül Göktepe de öncü çevreci isimlerinden biri. "Yaşamı iyileştirmek ve gezegeni korumak gibi büyük sorumluluk taşıyoruz” diyen Göktepe, nükleer enerjinin iklim değişikliğine karşı mücadeledeki “cazibesine” ve ekosistemin korunmasındaki “vazgeçilemez” rolüne dikkat çekerek, “Hem çevreci hem de nükleer karşıtı olunamaz” mesajını verdi.

NÜKAD Başkanı, çevreyi korumanın ve doğanın emanetlerini sonraki nesillere bırakmanın her bireyin sorumluluğu olduğunu, ancak bu ağır sorumluluğu taşımanın herkese nasip olmayacağını ifade ederek şunları söyledi:

“Yapacak çok işimiz var ve dünyanın bize ihtiyacı var. Çevrecilik, bilgi sahibi olmanın yanı sıra bir gönül işidir. Meşakkatlidir. Hem nükleerci hem çevreci olmak ise çok daha meşakkatlidir. İklim değişikliğine karşı nükleerden daha cazip başka hangi enerji kaynağı olabilir ki? Türkiye, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) Projesiyle yıllık ortalama 35 milyar kilovatsaatlik temiz elektriğin üretilebilmesini sağlayacak. Nükleer enerji halen atmosferi kirletmeden büyük miktarda elektriğin üretilmesini sağlayan en gelişmiş, en verimli enerji kaynağı. Nükleer teknoloji dünyanın ve Türkiye’nin geleceği için vazgeçilemez bir konumda.”

Gerçeği rakamlar ortaya koyuyor

Cambridge Üniversitesinde nükleer enerji dalında yüksek lisans yapan ve nükleer santrallerin kapatılmasını engellemek amacıyla San Francisco’da Radiant Energy Fund adında bir dernek kuran çevreci Mark Nelson da geçtiğimiz haftalarda “Interesting Engineering” sitesine verdiği bir röportajda Almanya örneğini verdi. Nelson, “Almanya’da enerji alanındaki değişimle ilgili olarak fazla anlaşılmayan şeylerden biri de son 20 yıl içinde ülkedeki fosil yakıt üretim kapasitesinin azalmayıp artması” diyerek, ülkenin nükleerden vazgeçme kararının sonuçlarından birinin altını çiziyor.

Yazıda, Almanya ve Fransa’nın enerji stratejilerinin nükleer enerji ekonomisinin gerçekte nasıl işlediğine dair ipuçları verdiğine işaret ediliyor. Fransa, Dünya Nükleer Birliğine göre elektriğinin yaklaşık yüzde 70’ini nükleer santrallerden üretiyor ve enerji fazlasını Almanya da dahil olmak üzere bir avuç Avrupa ülkesine ihraç ediyor. Son 10 yılda yenilenebilir kaynaklara büyük yatırım yapan Almanya’da resmi rakamlara göre, 2019 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı ilk defa kömür ve nükleerin toplam payının üzerine çıktı. Yenilenebilir kaynakların maliyetinin son yıllarda daha düşük seviyelerde seyretmesi nedeniyle daha düşük enerji maliyetleri oluşacağı düşünülürken, Avrupa Birliği’nin resmi istatistik ofisi Eurostat, bunun böyle olmadığını ortaya koyuyor. Kuruluşun verilerine göre, 2020’in ilk yarısı itibariyle Almanya’da tüketilen elektrik, enerji ihtiyacının yüzde 70’ini nükleerden sağlayan Fransa’nınkinden neredeyse yüzde 40 daha pahalı.

“Rüzgarı estiremezsiniz”

İstendiği zaman elektrik üretebilen nükleer enerjinin tersine, güneş ve rüzgar santrallerinde üretim iklim koşullarına bağlı. Ülkenin dört bir yanına yayılmış güneş ve rüzgar santrallerinde üretilen elektriği kullanabilmek için döşenen iletim hatları hatırı sayılır bir maliyeti beraberinde getiriyor. Değişken hava koşullarında bile elektrik üretilebilmesinin iklimlerin gitgide daha az öngörülebilir hale geldiği bir ortamda önemli değere sahip olacağı, nüfus artışına paralel olarak enerji ihtiyacının ve tüketiminin de artacağı belirtiliyor. Bu koşullarda hem temiz hem de istikrarlı enerji kaynaklarının önemine dikkat çeken Nelson, şu hayati yorumu yapıyor: “Rüzgar türbinlerini hava koşullarından zarar görmeyecek şekilde koruma altına alabilirsiniz. Türbinleri sübvanse de edebilirsiniz. Sorun bu değil. Sorun şu ki, bütün bunlar olmayan bir rüzgarı estiremez.”

“Nükleer atığın resmini çizebilir misiniz?”

Nükleer atık konusuna da değinen Nelson’a göre, nükleer atığın depolanması konusu nükleer teknolojiyle ilgili yanlış kanıları temsil eden örneklerden biri. Nelson, birçok İnsanın nükleer atık hakkında yanlış fikirleri olduğunu belirterek, “Atıkların neye benzediğini çizmelerini istedim ve yapamadılar. Atığı fiziksel bir gerçeğe dönüştüremediklerini fark ettiler. O zaman hemen anlıyorsunuz ki, endişeleri sadece fikir boyutunda ya da kafalarında bir imge varsa bile, bu hayali karakter Homer Simpson’ın çizgi filmindeki yeşil radyoaktif maddeye benziyor" diyor.

Kapların içinde saklanan nükleer atıkların bugüne kadar kimseye zarar vermediğini söyleyen Nelson, “Ama her ne sebepten olursa olsun, işi gücü nükleerle savaşmak olan insanlar var. Umut edebileceğimiz tek şey, halka doğruları onlardan daha iyi ve daha sık gösterebilmek” ifadelerini kullanıyor.
Kaynak: iha