Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Kurucu Rektörü, Mütevelli Heyeti Başkanı ve Avrupa Birliği Fahri Eğitim Elçisi Serhat Akpınar’ın özel daveti ile KKTC’ye gelen Emekli Büyükelçi Şakir Fakılı’nın konferansı ile başlayan, ‘Türkiye-KKTC-Avrupa Birliği İlişkileri’ konulu panel, GAÜ Milenyum Senato Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. GAÜ ve KAÜ işbirliğinde gerçekleşen panelin açılış konuşmalarını, GAÜ Rektörü Prof. Dr. Kutsal Öztürk ve GAÜ Kurucu Rektörü ve Mütevelli Heyeti Başkanı Serhat Akpınar gerçekleştirdi.

Rektör Öztürk gerçekleştirdiği açılış konuşmasında, GAÜ ve KAÜ olarak, ülkenin bulunmuş olduğu çözüm arayışında her daim araştırma ve çözüm bulma yönünde çalışmalar gerçekleştirdiklerini söyledi. Öztürk, iki üniversitenin ortak girişiminde ‘Kıbrıs Masası’ adı altında bir araştırma oluşumu kurduklarını belirterek, konuyla ilgili araştırmacı ve uzmanlar ile birlikte çeşitli toplantılar gerçekleştirdiklerini belirtti. Düzenlemiş oldukları ‘Türkiye-KKTC-AB İlişkileri’ panelinin de, bu toplantıları sürdürdüklerini ifade etti.

“Bu konferans ile Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizin nereye gittiğini göreceğiz”

GAÜ Kurucu Rektörü ve Mütevelli Heyeti Başkanı Serhat Akpınar, “Bugün Birleşmiş Milletler nezdinde ortaya konulan girişimde dikkat çeken, 5 daimi üyenin kendi içinde uyum protokolünde yer almamalarıdır. Böylelikle KKTC ile ilgili sürecin daha çok uzun yıllar gündemde olacağını görmekteyiz. Bu konferans ile Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin nereye gittiğini akademisyenlerin ve siyasetçilerin gözüyle göreceğiz” dedi.

“Kıbrıs meselesi gerçek anlamda bir uluslararası ilişkiler konusudur”

“Avrupa Birliği dünyanın en ileri uluslararası örgütlenmesidir” diyen Fakılı, şöyle devam etti: “Bu örgütlenme aynı zamanda dünyada demokrasinin, özgürlüğün, hukuk üstünlüğünün el üstünde tutulduğu bir örgütlenmedir. Türkiye açısından bakıldığı zaman, Cumhuriyetin kurulması ile birlikte yönümüzü batıya çevirdik. Avrupa Birliği kurulduktan sonra Türkiye, Avrupa Birliğine yönelik bazı düzenlemeler başlattı. Bunlarla ilgili birçok anlaşma imzalandı. Kıbrıs meselesi gerçek olarak bir uluslararası ilişkiler konusudur. Sadece hayal dünyasında canlandırılabilen çözüm olacak diye KKTC’yi ihmal ve feda etmemek gerekir. Kendi bağımsızlığımız ve onurumuzla yaşamak en güzelidir.”

“Bundan sonra eğer ortaklık kurulacaksa bu sadece siyasi eşitlik iddiasıyla olamaz”

KKTC eski Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu açıklamasında, ‘Ülke olarak Rumlar ile ortaklık kurmaktan başka seçeneğimiz yoktur’ psikolojisiyle hareket etmeye devam edildiği sürece, geleceğin iyi bir şekilde şekillenemeyeceğini ifade ederek bunun çaresizlik göstergesi olduğunu söyledi. Ertuğruloğlu devamında; “Rumlar ile yeni ortaklık ve AB üyeliği seçeneklerimizden biridir. Anavatanın içinde olmadığı; Yunanistan’ın ve Rumların üye olduğu bir yerde, kimse refaha ve mutluluğa erişebileceğimizi düşünmesin. Kısacası bu gün savunulan, Cumhurbaşkanı’mızdan tutun, çeşitli siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine kadar savunulan bir duruş var. Kıbrıs toplumunda çözüm; iki topluluğu iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı federasyon söylemi. Bunu biraz değerlendirmek lazım. Ne demektir bu; 1960 ortaklığı da federasyon. İki bölgeli değildi ama iki toplumluydu. Siyasi eşitlik temelindeydi. Bundan sonra eğer ortaklık kurulacaksa bu sadece siyasi eşitlik iddiasıyla olamaz. Bu yeterli değildir. Ortaklık kurulacaksa, bunun toplumlar arasında bir ortaklık mı yoksa devletler arasında bir ortaklık mı olacağının kararının verilmesi lazım” dedi.

“Bu hengâme içinde devletimize sahip çıkmamız gerekiyor”

100 sene önce Fransa’ya ait Kıbrıs’ın etrafında dolaşan bir uçak gemisi vardı. 2018 yılında da aynı ülkeye ait uçak gemisi yılın 12 ayının 11 ayı yine Kıbrıs’ın aynı coğrafyasındadır diyen KAÜ Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ulvi Keser, “Dünyada savaş literatürüne geçmiş 5 ülkede uçak savaş gemisi vardır. Eğer siz büyük devletseniz, stratejilerinizi 50 yıl, 100 yıllık olarak yapacaksınız. 100 yıl öncesine geri dönecek olursak, yine burada İngiltere merkezli olarak İngiltere-Fransa ortaklığı ile ‘’EMSI’’ isimli Doğu Akdeniz İstihbarat Departmanı açmışlardır. Neredeyse bütün ülkelere sahip olan İngiltere, neden ille de Kıbrıs adasını elinde tutmak ister ve müttefikleri ile uzlaşmak ister. İşte bu coğrafyada yaşadığımız toz dumanın arkasında bu vardır. 1940’ta işin içerisine ABD’de girer. O zaman burada şunu sormak lazım; ‘Burada bu kaos biter mi?’ 1.Dünya Savaşı döneminde de , 2. Dünya Savaşı döneminde de Kıbrıs bir silah deposu hatta cephanelikti. Hatta pimi çekilmiş bir el bombası gibiydi. Bunun yanında Rusya’nın ve ABD’nin Kıbrıs’ın etrafında dolanıyor. Bunlar her an savaşa hazır gemilerdir. Yani etrafımızda adı konulmamış bir savaş var. Aralarındaki bu mücadele bazen prestij, bazen din, bazen ekonomik kaygı, bazen de askeri stratejiyle ilgili oluyor. Bu coğrafyanın durumu ve bu hengâme içinde devletimize sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum” dedi.

“KKTC’yi her şekilde temsil ve önderlik etmekten geri durmuyoruz”

“Yüksek Tahsilimi tamamlamak için 1979 yılında Almanya’ya Nürnberg’e gittiğimde, Almanya ve Avrupa müziğin, sanatın beşiği olarak geçiyor diyen Sanatçı, Friedrich Alexander Üniversitesi Öğretim Üyesi ve KKTC Bavyera Fahri Elçisi Doç. Dr. Turgay Hilmi, “Orada KKTC’den, Türkiye’den ve Ankara Devlet Konservatuarını bitiren, kendini kabul ettiren bir sanatçı olarak bulundum. Böylece iki ülke arasındaki kültürel ilişkileri geliştirmemizi sağlayan bir yol açıldı. Kültür ve sanat her zaman dünyadaki siyasi gerginlikleri yumuşatan, pozitif etki yapan bir alandır. Bunun da önderliği bilincinde olarak her zaman iki ülke arasındaki bağları geliştirdim. KKTC’deki konserlerimizde Rumlar her zaman tehdit mektupları ve söylentiler ile rahatsızlık vermekten geri kalmamışlardır. Bunlara rağmen KKTC’yi her şekilde temsil ve önderlik etmekten geri durmuyoruz. Nürnberg ve Almanya belediyeler başkanlığının yayınlamış olduğu kardeş şehir ülkelerle işbirliği kitapçığında KKTC’ni kardeş ülke olarak kaleme aldılar. Ona ek olarak da kitapçığın arka sayfasına kardeş ülkelerin bayrakları arasına KKTC’nin bayrağının yer almasını da sağladık. Aslına bakacak olursak Avrupa Birliğinin sorunu bizimle değildir. Bizim haklı davamızın ve uluslararası başarılarımızı kabul edemeyen Rum yönetimiyledir. Biz bunları çoktan aştık” dedi.

“Bu hadiseleri bir paradigma hadisesi olarak görmekteyim”

Avrupa Birliği başvurularının 1959 Adnan Menderes’in AET’ye somut olarak Hükumet çapında başvuruları ile başladığını düşünüyorum diyen GAÜ Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aykut Toros, “Daha sonralarda üyelik başvurusu 14 Nisan 1987 yılında yapılıyor. 5 Mart 1998’de gümrük birliğine girişimiz ile Türkiye artık siyasal olarak AB’ye aday konumunda yer kazanmıştır. Bu hadiseleri bir paradigma hadisesi olarak görmekteyim. Fakat bilim maalesef bu paradigma hadisesine hakim değildir. Aslına bakacak olursak bu paradigma iki konuya dahil oluyor. Bunlardan birincisi Türk kesiminde “bir devletimiz vardı o devlet elimizden çalındı”. Bu çalınma düşüncesi buradaki vatandaşlarımızı, soydaşlarımızı, kendimizi sosyal kontrat açısından dışarı attı. Paradigmanın ikinci kısmı ise; Rum tarafının yansıttığı “bizim alanlarımız işgal altındadır “ paradigmasıdır. Her ikisinin de ciddi şekilde bilimsel temeller üzerine oturulması gerekmektedir” dedi.
Kaynak: iha