Trakya Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Güldiken, Türkiye’de her 3 yetişkinden 1’inin obez olduğunu söyledi.

“Dünya Obezite ile Mücadele Günü” dolayısıyla Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları A.D. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları B.D. Başkanı Prof. Dr. Sibel Güldiken ve Genel Cerrahi A.D. Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel, Tıp Fakültesi Hastanesi Sağlık Kurul Odası’nda "Obezite Farkındalığı" konulu bir basın toplantısı düzenledi.

Trakya Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Güldiken, “11 Ekim Dünya Obezite ile Mücadele Günü olarak planlanmış. Farklı günlerde de obeziteye dikkat çeken kuruluşlarımızın günleri de var ama Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği’nin obezite ile aynı zamanda çalışma grubu üyesiyim, bu nedenle ortak bir çalışma planı çerçevesinde 11 Ekim’de Dünya Obezite ile Mücadele Günü’nde derneğimizle beraber yerel basında ve toplumla da bu konunun farkındalığını arttırmak istiyoruz” dedi.

“Obezite, kişinin metabolik hastalıklarının da temelini oluşturuyor”

Güldiken, “Obezite niçin önemli bunları paylaşmak istiyorum. Obezite aslında beyaz yağ dokusunun vücuttaki kontrolsüz şekilde artış durumu. Fakat görselliğin ve kişinin psikolojik yapısının ötesinde kişinin metabolik hastalıklarının da temelini oluşturuyor. Bunlar, diyabet, hipertansiyon, mekanik bazı yürüme problemleri, astım gibi hastalıklar, safra kesesi taşı gibi sorunlar, hatta günümüzde yapılan çalışmalar bazı kanser türlerinin dahi temelinde obezitenin yattığını göstermekte” ifadelerini kullandı.

“Her 3 yetişkinden 1’i obez”

Obezite ile mücadele programlarının önemine değinen Güldiken, “Neden bu noktaya geldiğimiz noktasında aslında sebebi sıklığının artıyor olması. Sadece Türkiye’de değil Dünya’da sıklık giderek artıyor ve oluşturduğu sorunlar hem maliyet hem de maneviyat açısından hem hastalarımızı, hem de sağlık ideallerini zorlamaya başladı. Bu nedenden dolayı çocukluk zamanından itibaren aslında obezitenin gelişmemesi ve bu konuda aile ve çocuklarının ortamlarının sağlanması ve ona göre de eğitim planlamalarının yapılması gerekiyor. Gerçekten Türkiye’de sıklık çok yüksek mi diye baktığımızda çok çarpıcı sonuçlarımız var. Özellikle güncel rakamları paylaşmak istiyorum. Sağlık Bakanlığı’nın Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün sayfasında olan rakamlar bunlar. Erkeklerde Türkiye’deki sıklık yaklaşık yüzde 20, yani 5 erkekten 1 tanesinde, kadınlarda yüzde 40 yaklaşık 2 - 3 kadından bir tanesinde toplamda da baktığınızda yüzde 30’larda olan bir rakam var. Yani kabaca bir değerlendirme yaptığınızda, 3 yetişkinden 1 tanesinin obezite hastalığına yakalandığını ifade etmek durumunda kalıyoruz” dedi.

“Salgın hastalığa benzetilebilecek bir hastalık haline gelebiliyor”

Türkiye’deki sıklığın artışı açısından da çarpıcı örnekler veren Güldiken, “Bir örnek vermek istiyorum; yapılan bir çalışmaya göre 1998 senesinde obezite sıklığı yüzde 20’ler civarında gösteriliyor, 2 sene sonra benzer merkezler tarandığında yaklaşık yüzde 35’lik bir oranla karşılaşılıyor. Yani 12 yıl içerisinde misliyle artan bir hastalık popülasyonuyla karşı karşıya kaldığımız görünmekte. Durum böyleyken de o zaman sadece obezite kişiyi görsellik anlamında rahatsız eden bir durum değil, getirdiği diğer negatif rahatsızlıklarla bir pandemi şeklinde tabir ettiğimiz bir salgın hastalığa benzetilebilecek bir hastalık haline gelebiliyor. Bölgesel anlamda baktığımızda aslında Marmara bölgesi, obezite hastalığının en sık karşılaşıldığı bölge oluyor. İstanbul’un nüfus yoğunluğunun biraz daha ön planda olmasından dolayı belki de Marmara bölgesinde oranlar yüzde 30 - 35’lerde” diye konuştu.

“Mutfağımız çok zengin, yemek yemeği seviyoruz”

Güldiken, “Obezitenin altında yatan yanlışların başında hastanın yaşam tarzıyla ilgili problemleri. Halkımız hareket etmek istemiyor, mutfağımız çok zengin, lezzetlerimiz çok yüksek, yemek yemeği seviyoruz, mutluluğu buradan arıyoruz. Bu noktada özellikle sağlıklı beslenme ile ilgili bilinçlendirmeye çok daha küçük yaşlardan itibaren başlamak gerekiyor. Bunu yapamadığımız takdirde, mutfağımızın yapısını değiştiremediğimiz takdirde, hareketi arttıramadığımız takdirde başarı oranımız gerçekten çok da yüksek değil. İnançları yükseltirsek, obezite ile ilgili o bilinci halkımıza paylaşırsak gerçekten başarı şansımız çok yüksek. Piyasada ve magazin dünyasında çok ciddi çeşitli diyet programları var. Bunların bir kısmı çarpıcı ve magazine de yansıyor. Bunların kitapları var, toplumda sıkça ön plana çıkan öneriler de gündem oluyor. Sağlıklı beslenmek; şu diyeti yapacaksınız ya da şu kadar aç kalacaksınız, bu kadar az yiyeceksiniz demek değil. Her şey yenilecek ama miktarlar, oranlar ve süreler belirli kurallar içerisinde olacak. Bu noktada bir diyetisyenle çalışmak çok önemli” dedi.

“Türkiye obez bir ülke olarak kabul edilebilir”

Sağlık Bakanlığı’nın sitesinden de rakamlar açıklayan Güldiken, “Türkiye’de 6 ile 18 yaş arası oran yüzde 10’larda. Yani 10 çocuktan bir tanesinde obezite hastalığı mevcuttur diye söyleyebiliriz. Yani Türkiye obez bir ülke kabul edilebilir çünkü biz obeziteyi şöyle değerlendiriyoruz, kilo ve boy üzerinden bir hesabımız var. En temelden kullandığımız rakam bu. Kiloyu boyun karesine böldüğünüzde 25 ile 18 arasındaki rakamları normal kabul ediyoruz, 25 ile 30 arasındaki rakamları kilolu grubun içine sokuyoruz, 30’un üzerindeki rakamları obez kabul ediyoruz. 40’ın üzerindekileri ise ölümcül obez dediğimiz grubun içerisine giriyor. Kilolu gibi kabul ettiğimiz 25’in üzerinde gruba baktığımızda Sağlık Bakanlığı’nın sitesinde yüzde 65 olarak gözüküyor. Normal dediğimiz kesim yüzde 35’te kaldığı için Türkiye obez bir ülke olarak kabul edilebilir” ifadelerini kullandı.

“Obezitenin önlenebilir bir hastalık olduğu tam olarak anlatabilmiş değiliz”

Trakya Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Tuğrul Demirel de obezitenin kontrolünde cerrahinin çok etkili olduğunu hatırlatarak, “Kısa sürede çok büyük bir sonuç alınıyor ama arada çok büyük bir ama var. Asla ideal bir tedavi değil, çünkü cerrahi dediğimiz şey bir ameliyat. En hafifinden bir mide ameliyatı yapıyoruz. Daha farklı hasta gruplarında ince bağırsağı da içine alan ameliyatlar yapıyoruz ve bunlar çok büyük risk taşıyan işler. Burada işin temelini kaçırmamamız gerektiğini düşünüyorum. Biz de üniversitede kurmaya çalıştığımız sistemde bunun altını çizmeye çalışıyoruz. Türkiye’de bu konu ciddi bir başı bozukluk var. Sağlık Bakanlığı her ne kadar kuralları koymaya gayret gösterse de bir kere obezitenin önlenebilir bir hastalık olduğu tam olarak anlatabilmiş değiliz. Obezite çocukluk çağında eğer önlem alınırsa, eğitim programlarında buna öncelik verilirse, erişkin çağında çok ciddi anlamda önlem alabileceğimiz bir sorun” dedi.

Kaynak: iha